Meryem Sûresi 38. Ayet

اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ  ...

Bize gelecekleri gün (gerçekleri) ne iyi işitip ne iyi görecekler! Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَسْمِعْ ne güzel işitirler س م ع
2 بِهِمْ onlar
3 وَأَبْصِرْ ne güzel görürler ب ص ر
4 يَوْمَ gün ي و م
5 يَأْتُونَنَا bize geldikleri ا ت ي
6 لَٰكِنِ ama
7 الظَّالِمُونَ zalimler ظ ل م
8 الْيَوْمَ bugün ي و م
9 فِي içindedirler
10 ضَلَالٍ sapıklık ض ل ل
11 مُبِينٍ apaçık ب ي ن
 

Bugün yani dünya hayatında tevhidi kabullenmeyip sapkınlığa dalmış oldukları için gerçeği görmeyen zalimler Allah’ın huzuruna çıkacakları gün onu bütün açıklığı ile işitecek ve göreceklerdir. 39. âyetteki “pişmanlık günü” iki türlü yorumlanmıştır: a) Maksat kıyamet günüdür. İnsanlar gaflet içinde, Allah’ın dinine inanmaz ve dünya tutkusuyla âhireti düşünmezlerken birden bire kıyamet kopar, dünya yok olur, yükümlülük kalkar ve iş bitirilmiş olur. İşte yüce Allah insanların yaptıkları kötülüklerden veya yapmadıkları iyiliklerden dolayı pişmanlık duyacakları o gün gelmeden önce, onları uyarmasını Hz. Peygamber’e emretmektedir. b) Pişmanlık gününden maksat hesap günüdür. O gün herkesin hesabı görülmüş, sevap ve cezaları açıklanmak suretiyle iş bitirilmiş olacaktır; bu hesap sonunda cennete gideceklerle cehenneme gidecek olanlar birbirinden ayrılacaklardır. Bu dünyada gaflet içerisinde yaşayıp iman etmeyenler, ebedî hayatlarını yitirmiş olacakları için o anda hasret ve pişmanlık duyacaklardır. Kıyametin gerçekleşmesiyle yeryüzünün ve onun üzerindekilerin yalnız Allah’a kalacağını bildiren 40. âyeti de iki şekilde yorumlamak mümkündür: a) Dünya ve üzerinde bulunan her şey geçicidir, hiçbir gücün desteğine muhtaç olmaksızın kalıcı olan yalnız Allah’tır. b) Sûra üflendiğinde bütün canlılar ölecek hem mülkiyet ilişkisi hem de mâliklik son bulacak her şey asıl sahibine dönecektir. 

Kuran Yolu Tefsiri

 

اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ 

 

Fiil cümlesidir.  اَسْمِعْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنتdir.  بِهِمْ  car mecruru  اَسْمِعْ  fiiline müteallıktır. 

اَبْصِرْ  fiili atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.  يَوْمَ  zaman zarfı,  اَسْمِعْ  ve اَبْصِرْۙ  fiillerine müteallıktır.

يَأْتُونَنَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَأْتُونَنَا  kelimesi  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَبْصِرْ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi بصر ’dir.

اَسْمِـعْ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  سمع ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de  fiilin mücerret manasını ifade eder.


لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

 

لٰكِنِ  istidrak harfidir.

İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الظَّالِمُونَ  mübteda olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.  الْيَوْمَ  zaman zarfı  ضَلَالٍ e müteallıktır. 

ف۪ي ضَلَالٍ  car mecruru mahzuf habere müteallıktır.  مُب۪ينٍ  kelimesi  ضَلَالٍ in sıfat olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

Hakiki Sıfat:

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred Olan Sıfatlar:

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الظَّالِمُونَ  sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

مُب۪ينٍ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle emir üslubunda geldiği halde, taaccüp ve mübalağa kastı taşıdığı ve haber manalı olduğu için vaz edildiği anlamdan ayrılmıştır. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Aynı üsluptaki  وَاَبْصِرْ  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. İki cümle arasında lafzen ve manen ittifak vardır.

اَبْصِرْ  ve  اَسْمِـعْ  emir sıygası üzere gelmiş mazi fiillerdir. Bu; haber manasında taaccüp sıygasıdır.  بِ  harfi zaiddir, faille beraberliği ifade eder.

اَبْصِرْ - اَسْمِـعْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatı vardır.

يَأْتُونَنَاۚ  cümlesi zaman zarfı  يَوْمَ ’ye muzâf olmuş, mahallen mecrurdur.

أفعل بهم  kalıbı taaccüp sıygasıdır. اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ  Bu ifadeler, emir sıygasında getirilmiştir, ama manaları haberîdir (inşaî değildir, dilek istek ifade etmez).

[Onlar bize gelecekleri gün neler işitecekler, neler görecekler!] Bazı müfessirlere göre bunun manası, onlar ne acayip şeyler duyacaklar, ne acayip şeyler görecekler! şeklindedir. Allah'ın taaccüp etmesi imkânsızdır. O halde bununla kastedilen şudur: “Onlar dünyada kör ve sağır iken, o gündeki görüp duymalarına şaşılsa yeridir!” Bunun manasının, kendilerini üzecek ve kalplerini çatlatacak olan şeyleri dinleyip görmelerinden dolayı bir tehdit olduğu da ileri sürülmüştür. (Fahreddin er-Râzî)

Bu, o gün onların kulaklarının ve gözlerinin ne kadar keskin olacağına taaccüp anlamını ifade etmektedir. Yani onlar dünyada sağır ve kör iken hesap ve ceza için bize gelecekleri kıyamet gününde kulaklarının ve gözlerinin keskinliği taaccübe şayandır. Yahut bu ifade, onların, o gün duyacakları ve görecekleri ile kendilerini tehdit etmek anlamındadır.

Diğer bir görüşe göre ise bu ayetteki (tam kelime manası olarak) “onlara duyur ve göster” emirleri, o gün için vaat edilenleri ve başlarına gelecek olanları kendilerine duyur ve göster, demektir. (Ebüssuûd)


 لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

 

Ta’lil hükmünde istînâf cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. İstidrak harfi لٰكِنِ  burada amel etmemiştir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

الظَّالِمُونَ, mübtedadır. Cemi müzekker salim olduğu için و ’la merfû olmuştur. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  ف۪ي ضَلَالٍ , mahzuf habere müteallıktır.  ضَلَالٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.

مُب۪ينٍ, kelimesi  ضَلَالٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

ف۪ي ضَلَالٍ  ifadesindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla dalalet içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dalalet hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Sapkınlıktaki yüksek dereceyi ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Ancak zalimler bugün apaçık bir sapıklıktalar. Zamir yerine zahir olarak  الظَّالِمُونَ  demesi, onların, nefislerine zulmettiklerini hissettirmek içindir. Çünkü kendilerine fayda sağlayacak zamanda duymaktan ve görmekten gafil kaldılar. Allah Teâlâ, gafilliklerini de açık bir sapkınlık olmakla tescil etmiştir. (Beyzâvî)

“Onlar” yerine “zalimler” buyrulması, bunların zulmünden daha ağır bir zulüm olmadığını ifade etmektedir. Zira kendilerine fayda sağlayacağı sırada kulak verme ve bakıp inceleme konusunda gaflete düşmüşlerdir. (Keşşâf)

Onların zalim olarak ifade edilmeleri, bu yaptıklarının, kendi nefislerine zulüm olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

الظَّالِمُونَ - ضَلَالٍ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı,  يَوْمَ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.