Meryem Sûresi 59. Ayet

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ  ...

Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَخَلَفَ yerlerine geldi خ ل ف
2 مِنْ
3 بَعْدِهِمْ onlardan sonra ب ع د
4 خَلْفٌ öyle bir nesil خ ل ف
5 أَضَاعُوا onlar zayi ettiler ض ي ع
6 الصَّلَاةَ namazı ص ل و
7 وَاتَّبَعُوا ve uydular ت ب ع
8 الشَّهَوَاتِ şehvetlerine ش ه و
9 فَسَوْفَ yakında
10 يَلْقَوْنَ onlar bulacaklardır ل ق ي
11 غَيًّا kötülük غ و ي
 
“Azgınlıklarının cezası” diye tercüme ettiğimiz gayy kelimesi sözlükte, “kötü, yaramaz, azgın ve sapmış” anlamlarında kullanılmaktadır, biz “azgınlıklarının cezası”şeklindeki mecaz anlamını tercih ettik. Gayy kelimesinin Cehennemdeki bir vadinin ismi olduğu rivayeti de vardır (İbn Kesîr, V, 240).
 
 Şekli farklı da olsa namaz bütün peygamberlere ve ümmetlerine farz kılınmıştır. Çünkü namaz kulu Allah’a yaklaştıran, O’nunla irtibatını en mükemmel bir şekilde sağlayan ve kulu kötülüklerden koruyan önemli bir ibadettir. Peygamberler bu ibadeti eksiksiz olarak yerine getirmeye gayret etmişler ve başkalarına da bu şekilde yapmalarını tavsiye etmişlerdir. Ancak eski peygamberlerden sonra gelenler namazı ya hiç kılmamışlar veya onun edasında yerine getirilmesi gereken hususlara dikkat etmemişlerdir. Allah ile aralarındaki bu temel bağı koparmalarının veya zayıflatmalarının kaçınılmaz bir sonucu olarak nefsanî arzuları kendilerine hâkim olmaya başlamış; Allah’ın emirlerinin yerine kendi arzu ve isteklerine uymayı tercih etmişlerdir. Âyet, bunların yaptıklarının karşılıksız kalmayacağını, cezalarını mutlaka çekeceklerini ifade etmektedir.
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 609
 
Riyazus Salihin, 1080 Nolu Hadis
Câbir radıyallahu anh  şöyle dedi:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terketmek vardır”  buyururken işittim.
(Müslim, Îmân 134. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Îmân 9; İbni Mâce, İkâmet 17 )
 

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ

 


فَ  istînâfiyyedir.  خَلَفَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  مِنْ بَعْدِهِمْ  car mecruru  خَلَفَ  fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. 

بَعْدَ  ve  قَبْلَ ’nin geliş şekilleri şöyledir:

1. Başlarına harf-i cer gelmeksizin muzâf olduklarında mansubdurlar.

2. Muzâf olup başlarına harf-i cer geldiğinde mecrur olurlar.

3. Cümleye muzâf olduklarında cümlenin başında  اَنْ  bulunur.

4. Muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar. 

Ayette  بَعْدَ  muzâf olup başına harf-i cer geldiği için mecrurdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  خَلْفٌ  fail olup lafzen merfûdur.  اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ  cümlesi  خَلْفٌ nün sıfatı olup mahallen merfûdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَضَاعُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الصَّلٰوةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اتَّبَعُوا  atıf harfi  وَ la  اَضَاعُوا ya matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اتَّبَعُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

الشَّهَوَاتِ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri,  إن يعرضوا على الحساب فسوف يلقون  (Hesaba çekilirse …. atılır) şeklindedir.

سَوْفَ  gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edatı tesvif-erteleme diye isimlendirmişlerdir. Vaat veya tehdit bulunan yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin başına geldiklerinde tekid-vurgu olurlar. 

يَلْقَوْنَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  

غَياًّۙ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

 

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ

 

فَ  istînâfiyyedir. Ya da tertip ve takip içindir. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 233) 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  مِنْ بَعْدِهِمْ  konudaki önemine binaen faile takdim edilmiştir.

Fail olan  خَلْفٌ ’deki tenvin tahkir içindir.

اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ  cümlesi,  خَلْفٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sıygasında gelmesi, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

الإضاعَةُ (zayi etmek) ; gevşek davranmak-ağırdan almak; pek kıymetli bir teklifi ihmal etmeye benzetilerek mecazi anlamda kullanılmıştır. (Âşûr)

Aynı üslupta gelen  وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ  cümlesi, sıfat cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

[“Sonra arkalarından öyle kötü bir nesil geldi ki”] buyurulmuştur. İfadenin zahirine göre bundan murad, o peygamberlerden sonra gelen ve onların evlatlarından olan nesil ve zürriyetlerdir. Arapçada, birisi birisinin peşinden geldiği zaman  خَلَفَهُ  denir. Sonra hayırlı nesle lâmın fethasıyla  خَلَفْ  kötü nesle de lâmın sükunuyla  خَلْف  denilmiştir. (Fahreddin er-Râzî) 

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ  [Onların ardından kötü bir kavim geldi] cümlesinde nakıs cinas vardır. Çünkü kelimelerde hareke değişikliği vardır. (Safvetü’t Tefasir) 

Ayrıca  خَلَفَ  ve  خَلْفٌ  arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

اتَّبَعُوا  fiili  اِفْتِعال  babındadır.  اِفْتِعال  sıygası onların yasak fiillerde çok gayret ettiklerine, çaba sarf ettiklerine delalet eder.

Allah Teâlâ onları daha sonra namazı kılmamak ve şehvetlerine tabi olmakla nitelemiştir. Buradaki namazı kılmamak ifadesi, secdeye kapanma, şehvetlerine tabi olma ifadesi de ağlayarak ifadesinin mukabilinde zikredilmiştir. Çünkü onların ağlamaları, korkularına; bunların şehvetlerine tabi olmaları da korkmadıklarına delalet eder. Namazı zayi ettiler ifadesinin zahiri, namazı terk ettiler anlamındadır. Fakat onların namazı terk etmeleri, bazen hiç kılınmaması bazen de her ne kadar birinci mana daha açık ise de vaktinde kılınmaması manasınadır. Şehvetlerine uymalarına gelince İbni Abbas (ra), bunların farz namazları terk eden, içki içen ve baba bir kız kardeşle evlenmeyi mübah sayan Yahudiler olduğunu söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

اَضَاعُوا - اتَّبَعُوا  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)


 فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ

 

فَ  mukadder şartın cevabına gelen harftir. فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ  cümlesi, mahzuf bir şartın cevabıdır. Cümleye dahil olan rabıta  فَ ’si, bu hazfin işaretidir. Bu  فَ  harfini, fasiha olarak yorumlayan alimler de vardır. 

Cümlenin başındaki  سَوْفَ  harfi, gelecekte cehennemdeki gayya vadisi ile defalarca karşılaşacakları tehdidine işaret ederek bu halleri üzere ısrarcı olmalarından kendilerini sakındırmak için gelen mübalağalı bir anlatımdır. (Âşûr)

Cevap cümlesi, müsbet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Fiil muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt, ve tecessüm ifade etmiştir. 

Takdiri …إن يعرضوا على الحساب  [Hesaba çekilirse …. atılır] olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf şart ve mezkûr cevaptan müteşekkil terkip, şart üslubunda, faide-i haber talebî kelamdır.  

غَياًّۙ , Araplara göre şerlerin tümüdür.  غَياًّۙ ’nın cehennemde bir vadi olduğu da söylenmiştir. Mef’ûl olan  غَياًّۙ ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.

سَوْفَ  harfi onların gelecekteki nesillerinin  غَياًّۙ ya kavuşacaklarını ve bu kavuşmanın tekrarlanacağını tekid eder. Bu konuda onların ısrarları olması sebebiyle  سَوْفَ  onlara olan tahkir ve tehditte mübalağadır. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Meryem Suresi, s. 235)

Ayetteki  غَياًّۙ, şer ve fenalık demektir. Zira Araplar, her şerri  غَياًّۙ  olarak ve her hayrı da reşat (doğru yol) olarak ifade ederler. Dahhâk'e göre, onların  غَياًّۙ’a uğramaları,  غَياًّۙ’ın cezasını bulmaları demektir. Nitekim يَلْقَ أثامًا  [“Onlar, günaha uğrarlar.”] (Furkân/68) ayeti bu kabildendir. (Yani günahlarının cezasını bulurlar.) Yahut bu yüzden onlar, cennet yolundan sapmış olurlar. (Ebüssuûd)

الغَيُّ : Dalalettir. Şer için kullanılır. (Âşûr)