Meryem Sûresi 60. Ayet

اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ  ...

Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka. Onlar cennete, Rahmân’ın, kullarına gıyaben vaad ettiği “Adn” cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun va’di kesinlikle gerçekleşir.  (60 - 61. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا ancak
2 مَنْ kimseler
3 تَابَ tevbe eden ت و ب
4 وَامَنَ ve inananlar ا م ن
5 وَعَمِلَ ve yapanlar ع م ل
6 صَالِحًا iyi işler ص ل ح
7 فَأُولَٰئِكَ işte onlar
8 يَدْخُلُونَ girecekler د خ ل
9 الْجَنَّةَ cennete ج ن ن
10 وَلَا ve
11 يُظْلَمُونَ haksızlığa uğratılmayacaklardır ظ ل م
12 شَيْئًا hiç ش ي ا
 
İnsanların günahları ne olursa olsun tövbenin silemeyeceği günah yoktur. Bir defa tövbe edip bunu da samimi iman, ibadet ve güzel davranışlarla destekleyenler ve bu suretle gerçek olarak Hakk’a yönelenler onun cennet vaadini de hak etmiş olurlar. Adn, cennetin müstesna bölümlerinden biri olup oranın, mukarrebûn denilen ve peygamberler, şehidler, sıddîklar ve âlimlerden oluşan Allah’ın en seçkin kullarına tahsis edildiği bildirilmektedir. Adn cennetlerine alınacak olan müminler orada korku ve endişeye kapılacak bir söz işitmeyecekler, hep mutluluk ve esenlik içinde olacak ve daima yeni mutlulukların müjdesi anlamında “selâm” sözü işiteceklerdir (adn cennetleri hakkında bilgi için bk. Ra‘d 13/23).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 609
 
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:” Günahtan tövbe eden, günah işlememiş gibidir”
( İbni Mâce, Zühd 30; Elbâni, Sahihu Süneni İbni Mâce, II, 418, nr. 3427)
 

اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ

 

اِلَّا  istisna edatıdır. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ  müstesna olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  تَابَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

تَابَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو dir. 

اٰمَنَ  ve  عَمِلَ  atıf harfi  وَ ’la  تَابَ ’ye matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşâî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

صَالِحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

فَ  istînâfiyyedir. İsm-i işaret  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ  cümlesi  اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَدْخُلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

الْجَنَّةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  

يُظْلَمُونَ   fiili  نَ ’un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. Zamir olan  و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.  

شَيْـٔاًۙ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

 

اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً 

 

Fasılla gelen bu ayet, önceki ayetten istisna edilenleri bildirmektedir. İstisnanın munkatı’ olduğu da muttasıl olduğu da söylenmiştir. Müstesna olan müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’nin sıla cümlesi olan  تَابَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üslupta gelen  وَاٰمَنَ ve  وَعَمِلَ صَالِحاً  cümleleri, sıla cümlesi olan  تَابَ ’ye matuftur. Her iki cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.


فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ

 

 

فَ  istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin ism-i işaretle marife olması, işaret edilenleri tazim amacına matuftur.  اُو۬لٰٓئِك  işaret ismi bu kişileri işaret ederek sanki gözümüzün önündeymiş gibi düşünmemizi sağlar.

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve medh makamı olduğu için istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ  cümlesi يَدْخُلُونَ  cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

يُظْلَمُونَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Mef’ûl olan  شَيْـٔاًۙ ’deki tenvin, kıllet, nev ve umum ifade eder. Bilindiği gibi nefy siyakında nekre umuma işarettir.

Hiçbir şekilde haksızlığa da uğratılmazlar, yani amellerinin karşılığı eksiltilmez.    شَيْـٔاًۙ ’in masdar olarak mansub olması da caizdir. Bunda şuna dikkat çekilmiştir ki geçmiş inkârları onlara zarar vermez ve mükâfatları azaltılmaz. (Beyzâvî) 

شَيْـٔاًۙ  sözcüğünün nekre gelmesi ihmal ve zulümde umumun nefyini ifade eder. Bu Allah Teâlâ'nın sadıklara ve tövbe edenlere merhametidir. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 239 ve Âşûr)

يَدْخُلُونَ - وَلَا يُظْلَمُونَ  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)