Meryem Sûresi 65. Ayet

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّ۟  ...

(Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu hâlde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 رَبُّ Rabbidir ر ب ب
2 السَّمَاوَاتِ göklerin س م و
3 وَالْأَرْضِ yerin ا ر ض
4 وَمَا ve şeylerin
5 بَيْنَهُمَا bunlar arasında bulunan ب ي ن
6 فَاعْبُدْهُ O’na kulluk et ع ب د
7 وَاصْطَبِرْ ve sabret ص ب ر
8 لِعِبَادَتِهِ O’na kullukta ع ب د
9 هَلْ -musun?
10 تَعْلَمُ biliyor- ع ل م
11 لَهُ O’nun
12 سَمِيًّا adaşını س م و
 
Abdullah b. Abbas’tan rivayet edildiğine göre Resulullah, Cebrâil’in kendisini daha çok ziyaret etmesini istemiş, bunun üzerine bu âyetler inmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 19). Bir başka rivayete göre ise inkârcılar Hz. Peygamber’e bazı konularda sorular sormuşlar; Peygamber efendimiz de kendilerine yakında bilgi vereceğini söylemiş; fakat Cebrâil beklediği zamanda gelmediği için gerekli bilgiyi edinmekte gecikmiş; bu fırsatı kaçırmayan müşrikler: “Muhammed’in rabbi onu unuttu!” demeye başlamışlardı. Hz. Peygamber buna çok üzülmüş, bunun üzerine bu âyetler inmiştir (Râzî, XXI, 238). Müfessirlerin genel kabulüne göre bu iki âyet Allah’ın sözü olup Cebrâil’e, Hz. Peygamber’e böyle cevap vermesini emretmiştir (Şevkânî, III, 385; İbn Âşûr, XVI, 139). Buna göre, serbest çeviri ile âyetin mânası şöyle olur: De ki, “Biz ancak rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdeki, arkamızdaki, sağımız ve solumuzdaki mekânların; geçmiş, gelecek ve şimdiki zamanların hepsi Allah’ındır. Onun emri ve iradesi olmadan biz hiçbir zaman ve hiçbir yerde hareket edemeyiz. Bir hikmete binaen vahiy gecikmiş olsa da rabbin unutkan değildir, dolayısıyla seni unutmaz.” “Adını almaya lâyık” diye çevirdiğimiz semiyy kelimesi, “benzer” mânasına da gelir. Bizim de tercih ettiğimiz birinci mânaya göre Allah ismi, yüce yaratıcı olan Cenâb-ı Hak’tan başkasına verilmemiştir. Nitekim müşrik Araplar dahi bu ismi Allah’tan başkası için kullanmamışlardır. Onun dışında taptıkları putlara Allah değil ilâh demişlerdir. İkinci mânaya göre âyet, Allah’ın eşi ve benzerinin bulunmadığını, dolayısıyla ondan başka hiçbir şeyin ibadet edilmeye lâyık olmadığını belirtir. 
Kuran Yolu Tefsiri
 

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّ۟

 

رَبُّ  mahzuf mübtedanın haberi veya önceki ayette geçen  رَبُّكَ  den bedel olarak   lafzen merfûdur. Takdiri;  هو şeklindedir.

السَّمٰوَاتِ  muzâfun ileyh olup  cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.

الْاَرْضِ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , makabline matuftur. بَيْنَهُمَا  mekân zarfı, mahzuf sıla cümlesine matuftur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن عرفت ربوبيّته (O’nun rubûbiyetini anladıysan, tanıdıysan) şeklindedir.

اعْبُدْهُ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

وَ  atıf harfidir. اصْطَبِرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت’dir.  لِعِبَادَتِه۪  car mecruru  اصْطَبِرْ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

هَلْ  istifhâm harfidir.  تَعْلَمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ’dir.

لَهُ  car mecruru  تَعْلَمُ  fiiline müteallıktır.

سَمِياًّ۟  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اصْطَبِرْ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  صبر ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا 

 

 

Kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelen ayette  رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ , önceki ayetteki  رَبُّكَ ’den bedeldir.  رَبُّ nun, takdiri  هو olan mahzuf mübtedanın haberi olması da caizdir.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبُّ السَّمٰوَاتِ  izafetinde rab ismine muzafun ileyh olması  السَّمٰوَاتِ ’ye şan ve şeref kazandırmıştır.

وَالْاَرْضِ , tezat nedeniyle  السَّمٰوَاتِ ’ye atfedilmiştir. Bu iki kelime arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Semavat yeryüzünü, gökyüzünü ve ikisi arasında olanları kapsadığı halde semavattan sonra bunların tekrar söylenmesi umumdan sonra husus babında ıtnâbdır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا , muzâfun ileyh olan  السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur. Mevsûlü her zaman takip eden sılası mahzuftur.  بَيْنَهُمَا , bu mahzuf sılaya müteallıktır. Sılanın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Ayette, Allah’ın rabbi olduğu şeylerin yeryüzü, gökyüzü ve arasındakiler olarak sayılması taksim sanatıdır.


 فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ

 

فَ  mahzuf şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan  اعْبُدْهُ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri,  إن عرفت ربوبيّته (O’nun rubûbiyetini anladıysan)  olan mahzuf şart cümlesiyle birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Aynı üslupta gelen  وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ  cümlesi şartın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Veciz anlatım kastıyla gelen  لِعِبَادَتِه۪ۜ  izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan عِبَادَتِ , şan ve şeref kazanmıştır.

فَاعْبُدْهُ…. ifadesindeki  فَ , ta’lil veya sebebiyye ifade eder. Kendisinden sonra gelenlerin sebebi ve illeti, öncesinde zikredilenlerdir. Aynı şekilde  ف  harfinin kendinden öncekinin kendisinden sonrasının tertibi için olduğunu söylemek mümkündür. Ayetteki emir ile hitap Resulullah’a yöneliktir. İbarede Resulullah’a Rabbanî bir tevcih vardır.  اصْطَبِرْ  fiilindeki  افتعال  sıygası Allah’a ibadet ve taatte sabır ve çaba gösterme gerekliliğine işaret etmektedir. Yapısının ziyadesi mananın ziyadesine delalet ettiği için  افتعال  babı tercih edilmiştir. İşaret edildiği gibi Allah’a ibadet etmeye sabrederek çaba göstermek gerekmektedir. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 253-256)


هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّ۟

 

Fasılla gelen son cümlenin fasıl nedeni kemâl-i ittisâldir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen gerçek manada soru olmayıp rububiyeti tekid maksadı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bu ayet Yüce Allah’ın nisyanının mümkün olmamasının beyanının aklî delilidir.

Ayetteki istifhamın ifade ettiği mana nefydir. Manadan murad da: “Bilmez misin ki senin Rabbine benzer, emsal ve denk yoktur.”

فَاعْبُدْهُ  -  لِعِبَادَتِه۪  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr 

sanatları vardır.

Onlar, putları hakkında ilâh lafzını kullanıyorlar, ama Allah lafzını Cenab-ı Hakk’ın dışında hiçbir şeye vermiyorlardı. İbni Abbas’tan, “Rahman ismiyle de başkasının, isimlendirilmediği” hususu rivayet edilmiştir. (Fahreddin er-Râzî) 

Bu cümle, anılan ismin müstakil olarak O'na mahsus olduğunu, haklı veya haksız olarak, başkası için kullanılmadığını beyan etmek suretiyle O'nun umumi hanlığının, O'na ibadet etmeyi, bütün ibadetleri O'na tahsis etmenin zorunluluğunu izah etmektedir. (Ebüssuûd)