Meryem Sûresi 67. Ayet

اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً  ...

İnsan, daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَوَلَا
2 يَذْكُرُ düşünmüyor mu? ذ ك ر
3 الْإِنْسَانُ insan ا ن س
4 أَنَّا bizim
5 خَلَقْنَاهُ onu yarattığımızı خ ل ق
6 مِنْ
7 قَبْلُ önceden ق ب ل
8 وَلَمْ ve
9 يَكُ değilken ك و ن
10 شَيْئًا hiçbir şey ش ي ا
 
İlk yaratılışı düşünmeyen insanlar, öldükten sonra dirilmeyi inkâr etmekte ve çürüyüp toz toprak olduktan sonra yeniden dirilmenin bir hayal ürünü olduğunu iddia etmektedirler. Oysa insan ilk yaratılışını düşünürse kendisini yoktan var eden bir kudretin, ölüp toz toprak olduktan sonra onu yeniden diriltebileceğine kanaat getirir. Nitekim Allah Teâlâ başka âyetlerde de insanları ilk defa nasıl yaratmışsa öyle dirilteceğini, bunun kendisi için daha kolay olduğunu ifade buyurmuştur (bk. Rûm 21/27; Yâsîn 36/79). 68. âyetteki “şeytanlar”dan maksat insanların ilâhî huzura çıkıp dünyada yaptıklarından hesaba çekilecekleri bir âhiret günü olmadığını, hayatın sadece bu dünya hayatından ibaret olduğunu iddia ederek insanları aldatıp saptıran inkârcı önderlerdir (Şevkânî, III, 386). Yüce Allah, bunları ve bunların kandırarak yoldan çıkardığı kimseleri mahşerde toplayıp cezalarını vereceğini buyurmuştur.
 
 Allah’a en çok âsi olanların çekip çıkartılacağını, ayrılacağını belirten 69. âyetteki ifade bazı tefsirciler tarafından şöyle yorumlanmıştır: İsyankârların bir kısmı ayırt edilip cehenneme atılacak, isyanı daha hafif olanlar ise bağışlanacaklar. Ancak, tefsircilerin çoğunluğuna göre âyet bütünüyle kâfirlere dairdir. Ayırt edilmekten maksat ise insanların inkârcılık ve isyan derecesine göre çeşitli gruplara ayrılmasıdır. Buna göre her grup cehennemde durumuna uygun bir tabakaya atılacaktır. Suç işleme ve inkârda öncülük ve önderlik edenlerin azabı daha ağır olacaktır (bk. Nahl 16/88; Ankebût 29/13). Ancak sonuç itibariyle, 70. âyette belirtildiğine göre kimlerin daha fazla isyankâr olduğunu eksiz bilen Allah Teâlâ, herkese, isyan ve günahlarının derecesine göre hak ettiği cezayı da eksiksiz bilecek ve en âdilane bir şekilde uygulayacaktır. 
 
 “İçinizden, oraya (cehenneme) varmayacak hiçbir kimse yoktur” meâlindeki 71. âyette geçen cümle ile devamı üç türlü yorumlanabilir: a) Bunlardan maksat sırattan geçenlerdir. Mümin olsun kâfir olsun bütün insanlar aynı zamanda cehennemin üstünde kurulmuş olan sırattan geçmek zorunda oldukları için oraya uğramış olurlar. Ancak 72. âyete göre “kötülükten sakınanlar” cehennemden esirgenirken “zalimler diz üstü çökmüş olarak” orada bırakılacaktır. b) Maksat kâfirlerdir ve bunlar cehenneme gireceklerdir. c) Potansiyel olarak her insan ameline göre cennete olduğu kadar cehenneme de girebilecek durumdadır.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 612-613
 

اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً

 

Hemze istifham harfi,  وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَذْكُرُ  merfû muzari fiil,  الْاِنْسَانُ  fail olup lafzen merfûdur.

اَنْ  tekid ifade eden muhaffefe  اَنَّ ’dir.  نَا  müekellim zamiri  أنّ nin ismi olarak mahallen mansubdur.

خَلَقْنَاهُ  fiili  أنّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.  خَلَقْنَاهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri   نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamiri  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen merfûdur.

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  خَلَقْنَا  fiiline müteallıktır.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve  بَعْدَ  kelimeleri; muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir.  قَبْلَ  zarfı, hem cümleye  hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَمْ يَكُ شَيْـٔاً  hal cümlesi olup mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal menfi (olumsuz) fiil cümlesi olarak geldiğinde başında “و” gelebilir de gelmeyebilir de. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  haliyyedir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.

يَكُ  nakıs merfû muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

يَكُ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir.

Beyzâvî bu ayetteki  لَمْ يَكُ  kelimesi için şu açıklamayı yapar:  يَكُ  kelimesinin aslı  يَكُونُ ’dür. Cezm edatı  لَمْ ’den dolayı “nûn”un harekesi hazf edilmiş, sonra da iki sakin bir araya geldiği için و  hazf edilmiştir. İllet harfi وَ ‘a benzediğinden tahfif için  نْ  da hazf edilmiştir. Böylece geriye  يَكُ  lafzı kalmıştır. (Beyzâvî, c. 3, s. 115-116)

شَيْـٔاً  kelimesi  يَكُ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur.
 

اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً

 

وَ  atıf, hemze inkârî istifham içindir.

…وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ  cümlesine atfedilen ayet istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen muhatabı itirafa zorlayan takrir manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Zamir yerine insan kelimesinin zahir olarak gelmesi tahkir ve kınama içindir.

اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ  [İnsan düşünmüyor mu?] sorusu inkâr ve kınama ifade eder. (Safvetü’t Tefasir)

Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu  اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelam olan cümlenin müsnedi  خَلَقْنَاهُ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar, fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  لَا يَذْكُرُ  fiilinin mef’ûlü olarak nasb mahallindedir.

وَ ’la gelen  وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً  cümlesi, hal olarak tetmim ıtnâbıdır.

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

شَيْـٔاً ’in nekre gelmiştir. Olumsuz siyakta tenvin, selbin umumuna delalet eder.

Bu üslub  mezheb-i kelamî olarak adlandırılır. Çünkü cümledeki kelam, insanın önceden hiçbir şey olmadığı halde insan olarak yaratıldığının ispatıdır. Bu ademiyetle,  ن 'un düşmesi uyum teşkil etmiştir. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 267)

Yani kendisine daha şey bile denilemezken, yaratılmış olması ve bir yaşam sürmüş olması onun için tekrar yaratılabileceğinin kanıtı olarak yetmez mi? denilmektedir. (Hasan Uçar Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)