Meryem Sûresi 68. Ayet

فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ  ...

Rabbine andolsun, onları şeytanlarla beraber mutlaka haşredeceğiz. Sonra onları kesinlikle cehennemin çevresinde diz üstü hazır edeceğiz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَوَرَبِّكَ Rabbine andolsun ki ر ب ب
2 لَنَحْشُرَنَّهُمْ onları mutlaka toplayacağız ح ش ر
3 وَالشَّيَاطِينَ ve şeytanları ش ط ن
4 ثُمَّ sonra
5 لَنُحْضِرَنَّهُمْ onları bulunduracağız ح ض ر
6 حَوْلَ çevresinde ح و ل
7 جَهَنَّمَ cehennemin
8 جِثِيًّا diz çökmüş vaziyette ج ث و
 
İlk yaratılışı düşünmeyen insanlar, öldükten sonra dirilmeyi inkâr etmekte ve çürüyüp toz toprak olduktan sonra yeniden dirilmenin bir hayal ürünü olduğunu iddia etmektedirler. Oysa insan ilk yaratılışını düşünürse kendisini yoktan var eden bir kudretin, ölüp toz toprak olduktan sonra onu yeniden diriltebileceğine kanaat getirir. Nitekim Allah Teâlâ başka âyetlerde de insanları ilk defa nasıl yaratmışsa öyle dirilteceğini, bunun kendisi için daha kolay olduğunu ifade buyurmuştur (bk. Rûm 21/27; Yâsîn 36/79). 68. âyetteki “şeytanlar”dan maksat insanların ilâhî huzura çıkıp dünyada yaptıklarından hesaba çekilecekleri bir âhiret günü olmadığını, hayatın sadece bu dünya hayatından ibaret olduğunu iddia ederek insanları aldatıp saptıran inkârcı önderlerdir (Şevkânî, III, 386). Yüce Allah, bunları ve bunların kandırarak yoldan çıkardığı kimseleri mahşerde toplayıp cezalarını vereceğini buyurmuştur.
 
 Allah’a en çok âsi olanların çekip çıkartılacağını, ayrılacağını belirten 69. âyetteki ifade bazı tefsirciler tarafından şöyle yorumlanmıştır: İsyankârların bir kısmı ayırt edilip cehenneme atılacak, isyanı daha hafif olanlar ise bağışlanacaklar. Ancak, tefsircilerin çoğunluğuna göre âyet bütünüyle kâfirlere dairdir. Ayırt edilmekten maksat ise insanların inkârcılık ve isyan derecesine göre çeşitli gruplara ayrılmasıdır. Buna göre her grup cehennemde durumuna uygun bir tabakaya atılacaktır. Suç işleme ve inkârda öncülük ve önderlik edenlerin azabı daha ağır olacaktır (bk. Nahl 16/88; Ankebût 29/13). Ancak sonuç itibariyle, 70. âyette belirtildiğine göre kimlerin daha fazla isyankâr olduğunu eksiz bilen Allah Teâlâ, herkese, isyan ve günahlarının derecesine göre hak ettiği cezayı da eksiksiz bilecek ve en âdilane bir şekilde uygulayacaktır. 
 
 “İçinizden, oraya (cehenneme) varmayacak hiçbir kimse yoktur” meâlindeki 71. âyette geçen cümle ile devamı üç türlü yorumlanabilir: a) Bunlardan maksat sırattan geçenlerdir. Mümin olsun kâfir olsun bütün insanlar aynı zamanda cehennemin üstünde kurulmuş olan sırattan geçmek zorunda oldukları için oraya uğramış olurlar. Ancak 72. âyete göre “kötülükten sakınanlar” cehennemden esirgenirken “zalimler diz üstü çökmüş olarak” orada bırakılacaktır. b) Maksat kâfirlerdir ve bunlar cehenneme gireceklerdir. c) Potansiyel olarak her insan ameline göre cennete olduğu kadar cehenneme de girebilecek durumdadır.
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 612-613
 

فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَ  kasem harfidir.  رَبِّكَ  mahzuf mukadder fiile müteallıktır. Takdiri;  أقسم (Yemin ederim.) şeklindedir. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.

نَحْشُرَنَّهُمْ  fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakîledir. نَحْشُرَ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)  

الشَّيَاط۪ينَ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la mef’ûle matuftur. 

ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

ثُمَّ : Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ  harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir. 

نُحْضِرَنَّهُمْ   fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakîledir. نُحْضِرَ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

حَوْلَ  mekân zarfı,   لَنُحْضِرَنَّهُمْ  fiiline müteallıktır.  جَهَنَّمَ  muzâfun ileyh olup  gayri munsarif  olduğu için cer alameti fethadır.

Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جِثِياًّ  hal olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ

 

فَ  istînâfiyye, وَ  kasem harfidir. Car mecrur  رَبِّكَ , mahzuf kasem fiiline müteallıktır. Takdiri,  أقسم  (yemin ederim) olan kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

Yetiştirme, koruma, inayet sıfatlarını da barındıran Rabb ismine yapılan kasemde, haşrın, rububiyet sıfatının sergilendiği yer olacağına işaret vardır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Veciz anlatım kastıyla gelen,  رَبِّكَ  izafetinde Rabb ismine muzafun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvaitte,  نَحْشُرَنَّهُمْ  mahzuf kasemin cevap cümlesidir. Fiilin sonundaki şeddeli nun, tekid ifade eden nûn-u sakîledir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelam olan cümlede fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

لَنَحْشُرَنَّهُمْ  fiilinin mef’ûlü olan  هُمْ  zamirine matuf olan  الشَّيَاط۪ينَ ’in atıf sebebi, tezâyüftür.

Aynı üslupla gelen  ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ  cümlesi kasemin cevabına  ثُمَّ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

حَوْلَ  mekân zarfı,  جَهَنَّمَ  onun muzâfun ileyhidir.  جَهَنَّمَ  kelimesi fetha ile mecrur olmuştur. Çünkü acemî alemdir.

جِثِياًّۚ , haşrolunanların hali olarak mansubdur. Itnâb babındandır. 

Burada  ثُمَّ  harfi zamanda mühlet verme ve erteleme ifade etmemektedir. Aksine şiddetli azaptan, daha şiddetli bir azap durumuna geçecekleri kastedilmiştir. Bundan dolayı ayeti kerimedeki  ثُمَّ  sıralı düzenlemeyi ifade eder. Azabın birçok çeşidine maruz kalacaklarına ve artacağına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i Meryem, s. 269, 270)

“Rabbine yemin olsun ki mutlaka onları toplayacağız.” ifadesinde Allah Teâlâ, nebisine muzâf olarak kendi adına yemin ediyor, bu da durumun gerçek olduğunu bildirmek ve Resulullah’ın şanını yüceltmek içindir.  وَالشَّيَاط۪ينَ  kelimesi de atıftır veya mef’ûlün maah'tir. Çünkü rivayete göre kâfirler kendilerini saptıran şeytanlarıyla beraber haşrolunurlar. Her biri şeytanıyla beraber zincire vurulur. Bu, onlara mahsus ise de tamamen cinse nispet etmek de caizdir. Çünkü onlar içlerinde kâfirler şeytanlarla birleştirilmiş halde haşr olunurlarsa hep birlikte onlarla beraber haşr olunmuş olurlar. (Beyzâvî)