قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi ki |
|
2 | رَبِّ | Rabbim |
|
3 | أَنَّىٰ | nasıl olur? |
|
4 | يَكُونُ |
|
|
5 | لِي | benim |
|
6 | غُلَامٌ | oğlum |
|
7 | وَكَانَتِ | ve |
|
8 | امْرَأَتِي | karım da |
|
9 | عَاقِرًا | kısırdır |
|
10 | وَقَدْ | ve gerçekten |
|
11 | بَلَغْتُ | ben ulaştım |
|
12 | مِنَ |
|
|
13 | الْكِبَرِ | ihtiyarlığın |
|
14 | عِتِيًّا | son sınırına |
|
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavli رَبِّ ’dir. Nida harfi ve muzâfun ileyh mahzuftur. رَبِّ kelimesinin sonundaki esre, mütekellim zamirinden ivazdır.
Nidanın cevabı اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ ’dur. اَنّٰى istifham ismi كَيْفَ manasındadır. Hal olarak mahallen mansubdur veya اَيْنَ manasındadır. يَكُونُ fiiline müteallıktır.
يَكُونُ tam nakıs fiildir. ل۪ي car mecruru يَكُونُ fiiline müteallıktır. غُلَامٌ ise يَكُونُ 'nun ismidir.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كان nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. تْ te’nis alametidir.
امْرَاَت۪ي kelimesi كَانَ ’nin ismi olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَاقِراً kelimesi كَانَتِ ‘in haberi olup lafzen mansubdur.
وَ haliyyedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. بَلَغْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri تُ fail olarak mahallen merfûdur.
مِنَ الْكِبَرِ car mecruru بَلَغْتُ fiiline müteallıktır. عِتِياًّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müsbet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “وَقَدْ” gelir. Bazen sadece “و ” gelir. Nadiren “و ” sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ
Fasılla gelen ayette fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
Münada konumundaki رَبِّ izafetinde mütekellim zamiri mahzuftur. Bu hazfın işareti kelimenin sonundaki esredir. Nida harfinin ve muzafun ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu izafet muzâfun ileyhe şan ve şeref kazandırmasının yanında, mütekellimin, Allah'ın rububiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.
Nidanın cevabı olan اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ cümlesi ise istifham üslubunda talebî inşâî isnattır. İstifham üslubunda geldiği halde hayret ve şaşkınlık ifade eden cümle soru manasından çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Mekûlü’l-kavl Hz. Zekeriya’nın Rabbine seslenişidir.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.
İstifham ismi اَنّٰى mekân zarfı olarak mahzuf habere veya غُلَامٌ ‘un mahzuf haline müteallıktır. ل۪ي , nakıs fiil كَان ’nin mahzuf haberine müteallıktır. غُلَامٌ ise muahhar ismidir. غُلَامٌ ’daki tenvin herhangi bir manasında cins ifade eder.
وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً cümlesi hal وَ ‘ıyla gelen tetmim ıtnâbıdır. Car mecrur ل۪ي ’deki zamirden hal olan cümle, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ cümlesine dahil olan وَ , haliyye veya atıf harfidir. قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber, talebî kelamdır. Hz. Zekeriya’nın sevinç ve şaşkınlığını belirten bu cümle lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Haberî isnad; asıl geliş sebebinden çıkıp da bu ayette olduğu gibi başka manalar ifade ettiği zaman hakiki mana ifade etmemiş olur. Bir kelamdan hakiki mana murad edilmediği zaman mecaz olur. Bu manalar; haberin lâzımı olduğu için, lüzumiyet alakası ile mecâz-ı mürsel mürekkeb olur. Bu mecaz-ı mürsel mürekkeb, haber cümlesinde olduğu gibi inşâ cümlesinde de olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يَكُونُ - كَانَتِ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
عِتِياًّ ’daki tenvin kesret ifade eder.
Burada, Âl-i İmrân sûresindekinin aksine, Hz. Zekeriya, önce kendi karısının halini anlatmış, çünkü kendi hali, duası içinde zikredilmiştir. Burada daha önce zikredilene tamamlayıcı olarak dile getirilen, ihtiyarlığın en uzak mertebesine erişmesidir. Anılan surede ise, duasında kendi halini anlatmamaktadır. İşte onun için orada kendi halini, karısının halinden önce anlatmaktadır. Çünkü kendi halinin kusurlu olduğunu hemen anlatması daha münasip olmaktadır. (Ebüssuûd)