Bakara Sûresi 11. Ayet

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِۙ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ  ...

Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا zaman
2 قِيلَ denildiği ق و ل
3 لَهُمْ onlara
4 لَا yapmayın
5 تُفْسِدُوا bozgunculuk ف س د
6 فِي
7 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
8 قَالُوا derler ق و ل
9 إِنَّمَا sadece
10 نَحْنُ biz
11 مُصْلِحُونَ düzelticileriz ص ل ح
 

 

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِۙ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ


وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manalı ,cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir. اِذَا  zaman zarfı  قَالُٓوا ‘nun cevabına mütealliktir. 

ق۪يلَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

(إِذَا): Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

(إِذَا) dan sonraki şart cümlesinin, fiili, mazi veya muzâri manalı olur. Cevabı ise umûmiyetle muzâıri olur, mazi de olsa muzâri manası verilir: 

a) (إِذَا)  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b) (إِذَا)  nın cevap cümlesi, iki muzâri fiili cezmedenlerin cevap cümleleri gibi mâzi, muzâri, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına (ف) ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzâri fiili cezmedenlerinkiyle aynıdır.

c)  Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ق۪يلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. لَهُمْ  car mecruru  ق۪يلَ  fiiline mütealliktir. Mekulü’l kavl  لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ ‘ dir. ق۪يلَ  fiilinin naib-i faili olarak mahallen merfûdur. 

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُفْسِدُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. فِي الْاَرْضِ  car mecruru  تُفْسِدُوا  fiiline mütealliktir. 

فَ  karînesi olmadan gelen  قَالُوا  cümlesi şartın cevabıdır.

قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l kavli, اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ  cümlesidir. قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّمَا  kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; meneden anlamında olup, buradaki ma-i kâffeden kasıt ise, إنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  ما  demektir. 

اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ismi faildir) ve mekfûfe’dir.Usul ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan  مَٓا  harfi, اِنَّ  ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü  اِنَّ  ispat,  مَٓا  nefiy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/

Cumhura göre  إنما  hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org

Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مُصْلِحُونَ  haber olup ref alameti وَ ’ dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

تُفْسِدُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’âl babındadır. Sülâsîsi  فسد ’dir.

İf’al babı fiille, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekana duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

مُصْلِحُونَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِۙ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ

Ayet atıf harfi  وَ ‘ la makabline atfedilmiştir.

اِذَا  şart manalı, cümleye muzaf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Müteallakı, şartın cevap cümlesidir. Şart cümlesi olan  ق۪يلَ لَهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ق۪يلَ  fiilinin naib-i faili olan mekulü’l-kavli  لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ , nehiy üslubunda talebî inşaî isnaddır.

ق۪يلَ  fiili, meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir. 

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

قَالُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekit edilmiştir. اِنَّمَٓا  kasır edatıdır. نَحْنُ mübteda,  مُصْلِحُونَ haberdir. 

Kasr, mübteda ve haber arasındadır.  نَحْنُ  mevsûf/maksûr,  مُصْلِحُونَ  sıfat/maksûrun aleyh yani kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

اِنَّمَا  ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur, ya da bu konuma konulmuştur. Muhatabın inkâr ettiği durumlarda, inkâr etmiyormuş menzilesine konarak  اِنَّمَا  ile kasr yapılır. Böylece tariz yoluyla başka bir maksat için gelmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  مُصْلِحُونَ , ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiş, isim cümlesinin sübutunu artırmıştır.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)

ق۪يلَ - قَالُٓوا  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.

تُفْسِدُوا مُصْلِحُونَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Burada  إنْ  değil, اِذَا  buyrulmuştur. Çünkü bahsedilen olay gerçekleşmiştir ya da kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü  اِذَا  harfi, sık karşılaşılan durumlarda veya kesinlik bulacak olaylarda kullanılır. إنْ  harfi ise varsayım ifade eder. Bu hadise vuku bulur ya da vuku bulmaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 7, c. 2, s. 397)

Beyzâvî’ye göre bu kimselerin ‘’Biz ancak ıslah edicileriz!’’ şeklindeki bu sözleri, ayetin başındaki  إذا  şart edatının cevabı olup kendilerine, fesat çıkarmayın diyerek tavsiyede bulunan birine, abartılı bir şekilde cevap vermeleridir. Bunun da manası şudur: “Bizimle böyle konuşmak, doğru değildir; çünkü bizim durumumuz, sadece ıslah etmektir. Biz, fesadın (bozgunculuğun) bütün şubelerinden ârîyiz, uzağız.” Bu kimseler kendilerini, sadece ıslah edici olmaya tahsis etmektedirler. Bunların böyle demelerinin sebebi, kalplerindeki hastalıktan ötürü fesadı, ıslah etmek gibi algılamalarındandır. Nitekim Yüce Allah onların bu iddialarına reddiye olarak şöyle buyurmuştur: اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُون وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ  [İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir.]

Devamında ise müfessir, ifadeyi dil açısından tahlil ederek şöyle der:  إنما  bir kasr harfi olarak, kendinden sonraki kelimenin daha sonraki kelimede kasr (tahsîs) ifade eder. إنَّمَا ذيْدٌ مُنْطَلِقٌ ve إنَّمَا ذيْدٌ ينْطَلِقُ ‘Zeyd sadece çıkmaktadır veya çıkandır’ cümlelerinde de aynı durum söz konusudur. Bu örnekte Zeyd’in çıkma fiilinden başka bir şey yapmadığı vurgulanmış olur. إنَّما edatı mevsufun başına gelirse mevsufun sıfata kasrını ifade eder. (Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl,)

فِي الْاَرْضِ  yeryüzünün içinde demektir. Sanki burada في  harfinin zikrine gerek yoktur. Arz kelimesinin zikri yeterli olabilirdi. Bu harf bize şunları düşündürebilir: Arzın içinde açılan tüneller, yapılan kazılar arzın dengesini bozabilir. Sanki geminin içinde yaşıyoruz ve Kehf suresinde anlatılan kıssadaki gibi içinde yaşadığımız gemiyi deliyoruz. Bu bir fesat çıkarma şeklidir. Belki de bu iş afetlere sebep oluyordur.