اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ
اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ
اَلَا taaccüb manasında arz edatıdır.
اَلَا Konuşmacı dinleyenlerin dikkatini çekmek,onları uyarmak ve konuşacağı sözün önemini belirtmek için konuşmasını bu edatla başlatır.Onun için bu edata istiftah ve tembih edatı denilmiştir.(Arap Dilinde Edatlar, Hasan Akdağ)
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb, haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. هُمُ الْمُفْسِدُونَ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
هُمُ fasıl zamiri veya mübteda olarak mahallen merfûdur. الْمُفْسِدُونَ haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
Zamiru’l Fasl (ضَمِيرُ الفَصْلِ Ayırma Zamiri): Umumiyetle mübteda marife, haberse nekre gelir: Ancak, haber mübteda gibi marife olunca çoğu defa aralarında -irabdan mahalli olmayan- bir zamir bulunur. Haber ile sıfatı birbirinden ayırdığı için buna “zamiru’l fasl” (ضَمِيرُ الفَصْلِ ayırma zamiri) denir.
Zamirler ne mevsuf ne de sıfat olurlar. Bundan dolayı marife olan iki ismin arasına girince iki ismin arası açılır; sıfat – mevsuf olma durumları ortadan kalkar, mevsuf mübteda, sıfat da haber olur.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُفْسِدُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ
وَ atıf harfidir. Haliyye olması da caizdir. لٰكِنْ istidrak harfidir, لكنّ ’den muhaffefedir.
İstidrak ;düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir.Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimmalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَشْعُرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin başına gelen اَلَٓا , devamında gelecek söze dikkat çekerek, tekid ifade etmiş tenbih edatıdır. اِنَّ harfi, اَلَٓا ve fasıl zamiri هُم ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi,fasıl zamiri هُم ve tenbih edatı sebebiyle birden fazla tekit unsuru taşıyan çok muhkem cümlelerdir.
Tenbih harflerinden اَلَٓا , ayette isim cümlesinin başına gelerek devamında gelecek sözü muhatabın can kulağıyla dinlemesini sağlamıştır. (Elif Yavuz, Belagat İlminde Haber Ve İnşa (Bakara Suresi Örneği))
Cümlede müsnedin ال ile marife olması, herkes tarafından biliniyor olmasını belirtmesi yanında, tahsis ifade eder.
اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ cümlesinde bilindiği için mef‘ûl hazf olmuştur. اَلَٓا kelimesi de mürekkep (bileşik) bir kelimedir. Soru edatı olan elif ile nefy (olumsuzluk) harfi olan لا ‘ dan oluşmuştur. Bunun da nedeni, başına geldiği haberin gerçekleşeceği hakkında tenbih (uyarı), ya da dikkat çekmektir. Çünkü soru edatı olumsuzluk manası veren bir harfin başına geldiğinde tahkik manasını ifade eder. Örneğin; yüce Rabbimizin şu kavli gibi. ألَيْسَ ذالِكَ بِقَادِرٍ [Allah kâdir değil mi?] (Kıyame/40) Bunun anlamı, Allah elbette kâdirdir. şeklindedir. İşte bu gibi yerlerde tahkik manasının verilebilmesi için ancak bu harflerden ya da soru şeklindeki bir ifadeden sonra gelecek olan cümle, kendisiyle yemin telakki olunan benzer bir cümle ile başlamalıdır. Yüce Allah, onların kendilerini ıslah edicilerden, düzeni sağlayanlardan kabul etmelerini kesin ve net bir dille reddetmektedir.
Aynı zamanda onların büyük bir gazap ile karşı karşıya bulunduklarını delil olarak sunup gösterir. Buradaki mübalağa ya da aşırılık sadece istînâf (başlangıç ya da giriş) cümlesi olması bakımından değildir. ألا ve إنَّ deki tekit, haberin marife oluşu ve araya bir fasl zamirinin girmesi, bir de arkadan gelen şuursuzluklarından ötürü bunun farkında olmazlar cümlesidir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
اَلَٓا tenbih harfidir, uyarır, ikaz eder. İkinci هُم fasıl zamiridir. Vurgu yapar, dikkat çeker. Zaten هُمُ daha önce gelmişti. ‘’Dikkat edin onlar fesad çıkaranların ta kendileridir. Ancak hissetmezler, farketmezler’’ demektir.
Burada münafıklar, muhataplarının iddia ettikleri gibi fesat yapmadıklarını ifade ederken nefy ve istisna harfiyle kasr yapmaları gerekirken fasıl zamiriyle اِنَّمَا ile kasr yapmışlardır. Böylece مُصْلِحُ olduklarının çok açık olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak müminler bu apaçık işi inkâr ediyor konumundadırlar. Bunun için sonraki ayet bir çok tekidle pekiştirilmiş olarak gelmiştir ki bunlar; sübuta delalet eden isim cümlesi, müsnedin müsnedün ileyhe hasredildiğine delalet eden haberin başındaki harf-i tarif, fasl zamiri, kelamın mazmûnunun önemine delalet eden tenbih harfi ألا ve ayetin kınamaya delalet eden ‘’Lakin şuurunda değiller’’ sözüyle tamamlanmasıdır. Buradaki belâgî nükte; münafıkların مُصْلِحُ olmaya çağırılmalarının inkârı mümkün olmayacak kadar aleni bir iş olmasıdır. Yani onların, gerçekten bunun aksine fesat çıkarmaya çalışmalarıdır.
وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ
Cümle atıf harfi وَ ‘la istînâfa atfedilmiştir.
لٰـكِنَّ ’den tahfif edilmiş istidrak harfi لٰـكِنْ ’in dahil olduğu وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle önceki ayetteki يَشْعُرُونَ cümlesine atfedilmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil sıygasında gelmesi teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İstidrak, ‘’önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesi” şeklinde tarif edilmiştir. “İstidrâk, istisnaya benzemekle birlikte istisna, bir cüz’ü bir bütünden ayırmak, istidrâk ise, aynı anda farklı iki hükmü ifade etmek demektir.” İstidrâk, geçen sözden doğabilecek bir yanlış anlamayı düzeltmektir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
لٰكِنْ şeddeden muhaffeftir, ibtida harfidir, amel etmez. Sadece istidrak ifade eder. Kendisinden önce atıf edatı geldiğinden, atıf harfi olamaz. Kendisinden sonra müfred kelime geldiğinde, atıf edatı olmakla beraber, istidrak manasını da korur. (İtkan, c.1, s. 475)
Onlar, bozguncu olduklarını bilmezler. Bunların idrak ve kavrama kapasiteleri yoktur. Çünkü onlar duyularını yitirmişlerdir. Dolayısıyla düşüncesizlikleri onların bozgunculuklarına tam denk düşmektedir. (Rûhu-l Beyân)
Şihâbuddîn Mahmûd b. Abdullah el-Âlûsî’ye (ö. 1270/1854) göre; münafıklar kendilerine verilen haberi bilerek inkar ettikleri için bu ayete lâzım-ı faide anlamı vermek mümkündür. O zaman ayetin anlamı “Onların fesat çıkarttıklarını biliyoruz veya yaptıkları bozgunculuğun vebâli onlara dönecektir.” şeklinde olur. (Ahmet Gezek, Arap Belâgatında Lâzım-ı Fâide-i Haber Kavramı ve Müfessirlerin Bu İfadelere Dair Görüşleri)