Bakara Sûresi 163. Ayet

وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟  ...

Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِلَٰهُكُمْ Tanrınız ا ل ه
2 إِلَٰهٌ Tanrı’dır ا ل ه
3 وَاحِدٌ bir tek و ح د
4 لَا yoktur
5 إِلَٰهَ tanrı ا ل ه
6 إِلَّا başka
7 هُوَ O’ndan
8 الرَّحْمَٰنُ Rahman’dır ر ح م
9 الرَّحِيمُ Rahim’dir ر ح م
 

Er-Rahman Er-Rahim. Ne kadar da harika iki isim! Er-Rahman basit bir şekilde üç şey demek. Allah’ın sevgisi, rahmeti ve aşırı ilgisi anlamına geliyor. Mübalağa, hayal edebileceğinizin ötesinde demektir. Bu ilk şey.

İkincisi ise hemen oluyor. Yani onu beklemenize gerek kalmıyor. Şu an gerçekleşiyor.

Ve anlamların üçüncüsü فعلان kalıbını kullandığınızda, işte bu korkutucu olandır. Bu aslında kalıcı değildir. Aşırı, hemen, ama illa ki de kalıcı değil. Mesela Arapçada ‘atşan’ dediğinizde ‘atşan’ susamış demek. Susuzluk kalıcı değildir. ‘Cev’an’ dediğinizde, ‘cev’an’ aşırı derecede aç demektir. Aşırı, hemen ama kalıcı değildir. ‘Ğadban’ dediğinizde, aşırı sinirli. Kalıcı değil. Bazı insanlar için kalıcı 🙂 Ama çoğu insan için kalıcı değil. Ama Arapça dilinin güzelliği ve Allah’ın kendini ifade etmeyi seçme şeklidir… Bu öyle bir mübalağa ki, geçici olsa bile kendi kendine gitmiyor. Susadıysanız, su içene kadar susuzluğunuz kendi kendine gitmez. Açsanız, yemek yiyene kadar açlık kendi kendine gitmez.

Eğer Allah Er-Rahman ise, eğer Allah aşırı derecede seven, aşırı derecede ilgilenen, aşırı derecede merhametli ise o aşırı sevgi, merhamet ve ilgi; siz onu uzaklaştırana, siz onu istemeyene kadar asla gitmeyecek. Allah onu hiçbir zaman kaldırmayacak. İnsanlar istemiyorlar bazen.

Rasûlullah (sav) sahabelere çok garip bir şey söyledi bir keresinde. Sahabeler orada oturuyorlar. Peygamber onlara bakıyor ve diyor ki: ‘Hepiniz cennete gideceksiniz, reddeden hariç.’ Sahabeler bile benim aklıma gelen soruyu sordular. ‘Kim reddeder ki? Neden cennete gitmeyi reddedelim?’ Peygamber diyor ki: ‘Kim bana itaat ettiyse, kim bana geldiyse -çünkü o, Allah’ın merhametli Rasûl’ü- kim bana itaatle geldiyse cennete gitmek istemiş demektir. Her kim beni unutursa, beni önemsemezse (cennete) gitmek istememiş demektir.’

Bizler kendimizi Allah’ın rahmetinden uzaklaştırabiliriz. Allah kapıyı kapatmaz. Biz kapıyı kapatıyoruz. Bazen kapıyı çok uzun bir zaman için kapatırsınız. Bazen kapıyı çok çok uzun bir zaman için kapatırsınız. Ve sonra açarsınız. Açtığınızda Allah, ‘Neden kapatmıştın? Kaybol! Seni istemiyorum artık!’ demiyor. Böyle yapmıyor. Kapılar açık kalıyor. Allah’ın rahmetinin, ilgisinin ve sevgisinin kapıları açık kalıyor.

Er-Rahim. Sizi Er-Rahim ile bırakırken sizinle iki şey paylaşmak istiyorum. Er-Rahim aslında Er-Rahman’ın boşluğunu dolduruyor. Er-Rahim kalıcı olan bir şey. Yani merak etmeyin. Allah, sizinle şu an hemen ilgilenecek. Ve eğer yarınla ilgili endişeliyseniz, yarın da sizinle ilgilenecek. Bu aslında insan doğasında var. Eğer gerçekten çok açsanız ve eşiniz size ‘Bir dahaki hafta ne yemek istiyorsun?’ diye sorsa dersiniz ki: ‘Unut gitsin kadın! Şimdi ne var elimizde!? Bir sonraki hafta umurumda değil. Şu an açlıktan ölüyorum.’ Yemeyi bitirdikten ve karnınız doyduktan sonra dersiniz ki: ‘Bir sonraki haftayla ilgili ne diyordun?’ Şu anda bir sorununuz varsa gelecekle ilgili düşünmezsiniz. Şu anki sorununuz çözüldüğü an gelecekle ilgili düşünmeye başlarsınız. Daha faturayı ödemediyseniz o zaman şu an sadece fatura ile ilgili düşünüyorsunuz. Faturayı ödediğiniz anda ‘Bir sonraki ayın faturasını ne zaman ödeyeceğim?’ diye düşünmeye başlarsınız. Gelecekle ilgili düşünürsünüz.

Allah ne yaptı? Er-Rahman dediğinde acil ihtiyaçlarınızla ilgilendi ve Er-Rahim dediğinde geleceğinizle ilgilendi. İkisiyle de ilgilendi hem de doğru sırayla. Çünkü insanlar… كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ  (Kıyamet/20) Acele etmeyi seviyorsunuz. Şu an ihtiyacınız olan şeyleri seviyorsunuz. Onlara kafayı takmışsınız. أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ  (Mulk/14) Yaratan yarattığını bilmez mi? Bana ilk önce Er-Rahman’ı sonra Er-Rahim’i verdi. Elhamdulillah. (Nouman Ali Han Tefsir sohbetleri)

 

وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟


وَ istînâfiyyedir. اِلٰهُكُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur.Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اِلٰهٌ haber olup lafzen merfûdur. وَاحِدٌ ise اِلٰهٌ ‘un sıfatıdır. لَٓا cinsi nefyeden harftir. اِلٰهَ ismidir. اِلَّا  istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri موجود (vardır) şeklindedir. Munfasıl zamir هُوَ mahzuf haberin zamirinden bedeldir.

 الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟ kelimeleri mahzuf mübtedanın iki haberidir. Takdiri هو şeklindedir.
 

وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ 


وَ istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haberi ibtidai kelamdır. İsme isnad edilmiş isim cümlesi, zamandan ari sübut ifade eder. 

Sıfat olan وَاحِدٌۚ sebebiyle cümlede ıtnâb sanatı vardır. 

Ayet-i kerimede, Allah’ı inkâr eden kişi, Allah’ı inkâr etmeyen kimsenin yerine konulduğu için haber tekidsiz gelmiştir. Çünkü inkârcılar hakkıyla düşündüklerinde çevrelerinde Allah’tan başka ilah olmadığını gösteren birçok delilin var olduğunu görecekler. Bu ayette ibtidaî haber, inkârî haberin yerine kullanıldığı için muktezayı zahirin hilafına durum oluşmuştur. (Safvetü't-Tefâsir) Bu durumda lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkep vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Meânî İlmi, S. 45)

إلَهٍ kelimesinde tenkir sayı ifadesi için değil nev’ içindir. Çünkü maksat bunlardan biri değil her çeşididir. Zaten bir manası; ayetteki واحِدٌ [Bir] kelimesinden anlaşılmaktadır. (Âşûr)


لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟


İstînafiyye olarak fasılla gelmiştir. Bu cümlenin اِلٰهُكُمْ ’un ikinci haberi olması da caizdir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. İsmi اِلٰهَ olan لَٓا ’nın haberinin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdiri حق (gerçektir) veya موجود (vardır) olabilir. 

هُوَ , mahzuf haberdeki zamirden bedeldir. Bedel, ıtnâb sanatı babındandır.

لَٓا ve اِلَّا ile oluşan kasr, kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.

الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟ takdiri هُوَ olan mübtedanın haberi veya اِلٰهُكُمْ için iki haberdir. Müsnedin ال takısıyla marife gelmesi, haberin biliniyor olduğunu belirtmesi yanında isnadın Allah Teâlâ’ya olduğu karinesiyle kasr ifade eder. Haber mübtedaya has olduğu kesin bir dille belirtilmiştir. Ayrıca müsnedin ال ile marife gelişi, bu vasfın mübtedada kemâl derecede olduğunu ifade eder.

Allah Teâlâ’ya ait bu iki vasfın aralarında وَ olmadan gelmesi, bu vasıfların her ikisinin birden O’nda mevcudiyetini gösterir.

 الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟ kelimelerinin ayetin konusuyla olan uyumu teşâbüh-i etrâf sanatı, iki sıfatın birbiriyle uyumu mürâât-ı nazîr sanatıdır.

Her ikisi de mübalağa ifade eden sıfat-ı müşebbehe kalıbıdır.

Bu iki sıfat medih içindir. Ulûhiyyet deliline ve bu iki sıfatta O’nun tek olduğuna telmih vardır. Bu iki sıfat hasra delalet etmez. Fakat bu manaya tariz vardır. Çünkü kelam başkalarının ilahlığını geçersiz kılma amacıyla gelmiştir. (Âşûr)

Kasr ve müsnedin marife olmasıyla tekid edilen cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

اِلٰهٌ kelimesi, önemine binaen tekrar edilmiştir. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

[Sizin ilahınız tek bir ilahtır, O’ndan başka ilah yoktur. Rahmân ve Rahîmdir.]

Bu ayet fezleke, yani bir nevi özettir. Adeta bütün bu anlatıların sonucu, özeti olmuş, bir taraftan da arkadan anlatılacaklara bir hazırlık olmuştur. Fatiha/1 ve 3. ayetle arasında reddü'l acüz ale's sadr sanatı vardır.

Ayet, tekitsiz bir şekilde gelmiştir. Bilindiği üzere Medine toplumu Allah’ın birliğini inkâr etmeyen muvahhid bir toplumdu. O topluma hitap eden ve Allah’ın birliğini haber veren ayet de toplumun durumuna uygun olarak tekidsiz bir şekilde nazil olmuştur. Dolayısıyla bu ayet muktezâ-yı hale uygun olduğu gibi muktezâ-yı zâhire de uygundur. (Haber Üslubu Ve Haberin Muktezâ-Yı Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu / Nida Sultan Çelikkaya) 

Burada إلّا menfi bir şeyden istisna için gelmiştir. Olumsuz ilah cinsinden, bir ferd istisna edilmiştir. لا ‘nın haberi böyle yerlerde çoğunlukla olduğu gibi burada da hazfedilmiştir. Çünkü bu لا harfi cinsi olumsuzlar. Habere ihtiyaç duymaz. Sadece لا رَجُلَ في الدّارِ (Evde kimse yok) gibi isim veya harfin olmasını istemedikleri zaman veya haberin yerini tutacak bir şey olduğu zaman haberi hazfederler. لا إلَهَ إلّا اللَّهُ gibi. (Âşûr)

الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟ Cenâb-ı Hakk'ın,bu iki kelime için rahmetin nimet olduğunu, o nimeti verenin ise "rahim" olduğunu ifade eder. Rahmetin çokluğunu ifade etmek istediğimizde, er-Rahîm vasfını kullanırız. Ancak Cenâb-ı Hak için olabilecek bir mübalağayı kast ettiğimizde ise er-Rahman ismini kullanırız.

Bil ki Cenâb-ı Hakk'ın burada hususiyle bu iki ism-i şerifi zikretmesinin sebebi şudur: Ulûhiyyet ve ferdâniyyetin (bir olma) nın zikredilmesi, kahr ve yüceliği ifade eder. Binaenaleyh Cenâb-ı Hak ulûhiyyet heybeti ve ferdâniyyet izzeti karşısında kalpleri rahatlatmak, rahmetinin gazabını geçtiğini ve tüm maklûkatı ancak rahmet ve ihsan etmek için yarattığını bildirmek gayesiyle rahmet hususunda mübalağa ifade eden bu iki kelimeyi zikretmiştir. (Fahreddin er-Razi)