يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْاَرْضِ حَـلَالاً طَـيِّباًۘ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | النَّاسُ | insanlar |
|
3 | كُلُوا | yeyin |
|
4 | مِمَّا | şeylerden |
|
5 | فِي | bulunan |
|
6 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
7 | حَلَالًا | helal |
|
8 | طَيِّبًا | temiz |
|
9 | وَلَا |
|
|
10 | تَتَّبِعُوا | ve izlemeyin |
|
11 | خُطُوَاتِ | adımlarını |
|
12 | الشَّيْطَانِ | şeytanın |
|
13 | إِنَّهُ | çünkü o |
|
14 | لَكُمْ | sizin |
|
15 | عَدُوٌّ | düşmanınızdır |
|
16 | مُبِينٌ | apaçık |
|
Yiyeceklerimizin helal olması yanında temiz olmasının da önemi var. Bugün genetiği bozulmuş, yanlış beslenen hayvanlar konusu önem kazanıyor. Vücudumuzun bu besinleri tanımadığı bunun için de faydalanamadığı, hastalıkların çoğaldığı söyleniyor.
Şeytanın ilk adımı haram yedirmektir. Cennette Hz. Adem’e de ölümsüz olmak için yasak ağaca yaklaşmasını söylemiştir.
Anlatılmak istenen şeytanın bize olan düşmanlığı olduğu için lekum, takdim edilmiştir.
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْاَرْضِ حَـلَالاً طَـيِّباًۘ
یَـٰۤأَ nida harfidir. أَیُّ münada nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. ٱلنَّاسُ münadadan bedeldir.
كُلُوا۟ fiili ن harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. مَا müşterek ism-i mevsûlu مِنْ harfi ceriyle birlikte كُلُوا۟ fiiline müteallıktır. فِی ٱلۡأَرۡضِ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. حَلَـٰلࣰا mef’ûlun bih veya مَا ’dan haldir. طَیِّبࣰا kelimesi حَلَـٰلࣰا ‘in sıfatıdır.
مِمَّا فِی ٱلۡأَرۡضِ ibaresindeki مِنْ cer edatı, teb’iz yani bazısı, bir kısmı manasındadır. Çünkü yeryüzünde bulunan her şey yenen şeylerden değildir. حَلَـٰلࣰا kelimesi, كُلُوا۟ fiilinin mefûlü olabileceği gibi, مِمَّا فِی ٱلۡأَرۡضِ ibaresinden hal de olabilir. طَیِّبࣰا her tür şüpheden arınmış, tertemiz, demektir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ
وَ atıf harfidir. لَ nahiye harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَتَّبِعُوا۟ fiili ن ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. خُطُوَ ٰتِ mef‘ûlün bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır. ٱلشَّیۡطَـٰنِ muzâfun ileyhtir.
اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
إِنَّ nevasıhtandır. İsim cümlesine dahil olur, ismini nasb haberini ref yapar ve tekid ifade eder. هُۥ Muttasıl zamiri إِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. لَكُمۡ car mecruru عَدُوࣱّ’a müteallıktır. مُّبِینٌ ise عَدُوࣱّ ’in sıfatıdır.
اَبَانَ kelimesi hem müteaddi (geçişli) ve hem de lâzım (geçişsiz) bir fiildir. Yani, مُّبِینٌ kelimesi bu kökten gelmektedir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
İbn Âşûr burada إِنَّ ‘nin yalnız haberin ihtimamı için kullanıldığını; çünkü şeytanla insan arasındaki düşmanlık, müşrik ve müminler tarafından kesin olarak bilinmektedir demiş veya إِنَّ harfinin tekit için kullanıldığını zikretmiştir. Bu harf aynı şekilde inkâr veya şüpheyi ret için değil de durumun enteresanlığını ifade için de kullanılır. İbn Âşûr’ûn إِنَّ için zikrettiği anlamlardan birisi, onun ta’lîl ve rapt manasını ifade eder. Bakara 32. ve Âli İmran 96. ayetleri buna örnektir. Cümlede ihtimam için kullanıldığında إِنَّ ‘nin özelliklerinden birisi fâ-i tefrî’aya (teferrutlandırma) ihtiyaç duymaması, ta’lîl ve rapt ifade etmesidir. (İbn Âşûr’ûn Et-tahrîr Ve’t-tenvîr Adlı Eserinde Sarf Ve Nahiv Merkezli Tercihleri / Aboubacar Mohamadou)يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْاَرْضِ حَـلَالاً طَـيِّباًۘ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müşterek ism-i mevsûl ما ’nın sılasının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. İsm-i mevsûlde tevcih sanatı vardır.
حَلَـٰلࣰا ‘den sonra طَیِّبࣰا lafzının zikri, hususun umuma atfı babında ıtnâbtır. Çünkü helal olan zaten güzeldir.
حَلَـٰلࣰا - طَیِّبࣰا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مِنَ bazıyet ifade eder.
حَلَـٰلࣰا , طَیِّبࣰا için sıfattır. Dolayısıyla ayette ıtnâb sanatı vardır.
حَلَـٰلࣰا kelimesi كُلُوا۟ fiilinin mef'ûlüdür yahut mahzûf masdarın sıfatıdır veya مِمَّا فِی ٱلۡأَرۡضِ 'dan haldir. مِنَ de kısım bildirmek içindir, çünkü yeryüzündekilerin bir kısmı yenmez. (Beyzâvî)
Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen hakiki manada emir değildir. Bu yüzden cümle mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
Emir imtina manasındadır. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 1263)
وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ
Atıf sebebi ciheti camiadır. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Önceki ayetteki yasağın nedenini açıklayan ta’lil cümlesidir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
خُطُوَ ٰتِ ٱلشَّیۡطَـٰنِۚ izafeti az sözle çok anlam ifade etmenin yanında tahkir içindir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
[Şeytanın izleri] terkibi şeytana uyma ve onun izlerine tabi olmaktan istiaredir. Telhîsü'l-beyân yazarı şöyle der: Bu ifade şeytanın emirlerine itaatten ve birşey yapmaya davet ettiği sözünü kabul etmekten sakındırma konusunda en beliğ ifadedir. (Safvetü't Tefâsir)
“Şeytanın adımlarına tabi olmak” onu taklit etmek, örnek almaktan kinayedir. Vesvesesine ve süslemelerine aldanmadan onun emrettiğini terk etmelidir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 1265)
[Şeytanın adımlarını takip etmeyin]. Şeytanın çizdiği yoldan gitmeyin; onun yolunu izlemeyin. Heva ve isteklere boyun eğerek onu takip etmeyin, onun vesveselerine kapılmayın. Şeytan helali haram, haramı da helal kılar. (Ruhul Beyan)
اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ
Cümle fasılla gelmiştir. Fasıl nedeni şibh-i kemâl-i ittisâldir. İsim cümlesi formunda إِنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır. Car mecrurun amiline takdimi takdim-tehir sanatıdır.
Cümlede sıfat nedeniyle ıtnâb vardır.
Anlatılmak istenen şeytanın bize olan düşmanlığı olduğu için لَكُمۡ takdim edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu)
مُّبِینٌ [apaçık] hiç gizlisi saklısı olmayacak şekilde, düşmanlığı açık olan demektir. (Keşşâf)
[Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.] Ayetin bu bölümü yasaklama nedenini açıklıyor. Yani basiret sahibi olanlar, onun apaçık bir düşman olduğunu bilirler. Ancak basiretten yoksun olup kendi heva ve istekleri doğrultusunda gidenler şeytanın samimi dostudur. (Ruhul Beyan)