Bakara Sûresi 167. Ayet

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا لَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّاَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُ۫ا مِنَّاۜ كَذٰلِكَ يُر۪يهِمُ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْۜ وَمَا هُمْ بِخَارِج۪ينَ مِنَ النَّارِ۟  ...

Uyanlar şöyle derler: “Keşke dünyaya bir dönüşümüz olsaydı da onların şimdi bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.” Böylece Allah, onlara işledikleri fiilleri pişmanlık kaynağı olarak gösterir. Onlar ateşten çıkacak da değillerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالَ ve şöyle dediler ق و ل
2 الَّذِينَ kimseler
3 اتَّبَعُوا uyan ت ب ع
4 لَوْ keşke
5 أَنَّ
6 لَنَا bizim için (mümkün olsaydı)
7 كَرَّةً bir dönüş (dünyaya) ك ر ر
8 فَنَتَبَرَّأَ uzak dursaydık ب ر ا
9 مِنْهُمْ onlardan
10 كَمَا gibi
11 تَبَرَّءُوا uzak durdukları ب ر ا
12 مِنَّا bizden
13 كَذَٰلِكَ böylece
14 يُرِيهِمُ onlara gösterir ر ا ي
15 اللَّهُ Allah
16 أَعْمَالَهُمْ bütün fiillerini ع م ل
17 حَسَرَاتٍ hasretler (pişmanlık kaynağı olarak) ح س ر
18 عَلَيْهِمْ onlara
19 وَمَا ve değildir
20 هُمْ onlar
21 بِخَارِجِينَ çıkacak خ ر ج
22 مِنَ -ten
23 النَّارِ ateş- ن و ر
 

Riyazus Salihin, 176 Nolu Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

“İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez.” 

Müslim, İlim 16. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 6;Tirmizî, İlim 15; İbni Mâce, Mukaddime 14

 

Çoğulu esbâb olan sebeb kelimesinin asıl manası hurma ağacına tırmanmak için kullanılan iptir. Ayette esbâb ile kastedilen insanlar arasındaki mevcut olan soy veya dostluk bağıdır.

 

  Nevera نور :

  Görmeyi sağlayan yaygın haldeki ışık demek olan النور iki çeşittir: Biri dünyevi, diğeri uhrevidir. Dünyevi olan da iki kısma ayrılır: Bir kısmı basiret gözüyle anlaşılır. Bu etrafa yayılmış akıl nuru ve Kuran nuru gibi ilahi konularla ilgili olan nurdur. Bir kısmı da normal gözle algılanan nurdur. Bu da ay, yıldızlar ve aydınlatıcılar gibi ışık saçan cisimlerden yayılan nurdur. 

  أنار الله كذا  ve تنوَّرَه  denir. Yüce Allah bizzat kendisini de nurlandırıcı olması sebebiyle النور  diye adlandırmıştır. Allah’ın kendini bu şekilde adlandırması, fiilin çokluğunu gösterir.

  النار ise duyularla algılanan alevdir. Bazıları ise النار ve النور sözcüklerinin aynı asıldan geldiğini belirtirler. Aslında bunlar çoğunlukla beraber bulunan iki şeydir. Şu kadar var ki النار dünyada güçlü insanların faydalandığı bir şeydir. النور  ise onların ahirette yararlanacakları bir şeydir. Onun için النور la ilgili olarak iktibas kavramı kullanılmıştır.   

  السعير – الحيم – الحريق - النار   Farkı: Sair, tutuşmuş, alevli/yakıcı ateştir. Bir şeyi yakması halinde ise sair, hariq diye isimlendirilir. Hariq ise bir şeyi alevleri ile yutan ve helak eden ateştir. Cahim ise ateş üstüne ateş, kor üstüne kor anlamı ifade eder. Cahim çok alevli ateştir. Son derece parlak olması sebebiyle aslan gözü için cahme kelimesi kullanılır. Cehennem ise çok derin anlamına gelir. Kelime çok derin manasındaki cihinnam sözünden alınmıştır.

  Nar üç şekilde tefsir edilir: 
1 -  النار  nur; aydınlık, ışık manasında kullanılmıştır.
2 -  النار  lafzı, Yahudilerin Nebi ile savaşmayı kararlaştırmalarını ifade etmek üzere bir ayetteki meselde kullanılmıştır.
3 -  النار  kelimesi, yakan şey, ateş manasına gelir.

  Ziya cihetinden bakıldığında النور kelimesi kullanılırken, hararet yönü gözlemlendiğinde النار  kullanılır. (Müfredat -Tahqiq-Mukatil b. Süleyman-Furuq) 

  Kuran’ı Kerim’de üç farklı isim formunda 194 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri nur, nâr, Münir, Münevver, minare, tenvir, tenevvür ve tenvirdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 


وَقَالَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا لَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّاَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُ۫ا مِنَّاۜ


وَ  atıf harfidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl ٱلَّذِینَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası ٱتَّبَعُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. قَالَ fiilinin mef‘ûlü olan mekulü’l-kavli لَوۡ in dahil olduğu şart cümlesidir. Mahallen mansubtur. Şartın cevabı mahzuftur.

لَوۡ , gayrı cazim şart harfidir. 

أَنَّ harfi اِنَّ ’nin benzerlerinden olup tekid ve masdar harfidir. لَنَا car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. كَرَّةࣰ kelimesi أَنَّ nin muahhar ismidir. أَنَّ ve isim cümlesinden oluşan masdar-ı müevvel, mahzuf fiilin failidir. Takdiri ثبت (sabittir) şeklindedir.

فَ muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir.   اَنْ ve masdar-ı müevvel cümledeki ilk masdar-ı müevvele matuftur.

مِنۡهُمۡ car mecruru نَتَبَرَّأَ fiiline müteallıktır. مَا masdar harfidir. مَا ve masdar-ı müevvel كَ harf-i ceriyle birlikte نَتَبَرَّأَ fiilinin mahzuf mef‘ûlu mutlakına müteallıktır.

مِنَّا car mecruru تَبَرَّءُوا۟ fiiline müteallıktır.

فَنَتَبَرَّأَ kelimesi, temenninin cevabı olmak üzere mansubtur. Çünkü لَوۡ edatı temenni manasınadır. Mana şöyle olur; ‘’Keşke dönebilme imkânımız olaydı da biz de onlardan uzaklaşıp kaçsaydık.’’ (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)


كَذٰلِكَ يُر۪يهِمُ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْۜ


كَ harf-i cerdir. مثل (gibi) manasındadır. Amiline takdim edilmiş mahzuf masdarın sıfatı olarak mahallen mansubtur. Takdiri يريهم الله إراءة مثل تلك الإراءة (Allah bu görüş gibi onlara da gösterir) şeklindedir. ذا işaret ismi olup sükun üzere mebni mahallen mecrur, ismi mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. یُرِیهِمُ fiili ي harfine takdir edilen damme ile merfû olmuştur.

ٱللَّهُ lafza-i celâli یُرِیهِمُ fiilinin failidir. Muttasıl zamir هِمُ mef’ûl olarak mahallen mansubtur.

یُرِیهِمُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil ifâl babındadır. Sülâsîsi رأي ’dır. İf’al babı fiille ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat) tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

أَعۡمَـٰلَهُمۡ kelimesi یُرِی fiilinin ikinci, حَسَرَ ٰ⁠تٍ kelimesi aynı fiilin üçüncü mef‘ûlüdür.

حَسَرَ ٰ⁠تٍ ; cemi müennes salim bir kelime olduğu için nasb alameti kesredir.

عَلَیۡهِمۡ car mecruru حَسَرَ ٰ⁠تٍ ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır.

وَمَا هُمْ بِخَارِج۪ينَ مِنَ النَّارِ۟


وَ atıf harfidir. Ayetin son cümlesi وَ ’la یُرِیهِمُ ٱللَّهُ cümlesine atfedilmiştir. 

مَا nefy harfidir. لَيْسَ gibi amel etmiştir. هُم Munfasıl zamiri, مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur. 

بِ harfi zaiddir. خَـٰرِجِینَ lafzen mecrur olup مَا ’nın haberi olarak mahallen mansubtur. مِنَ ٱلنَّارِ car mecruru خَـٰرِجِینَ kelimesine müteallıktır.

 

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوا لَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَتَبَرَّاَ مِنْهُمْ كَمَا تَبَرَّؤُ۫ا مِنَّاۜ


و atıf harfidir. Ayet temasül nedeniyle önceki ayete atfedilmiştir. Müsbet fiil sıygasıyla faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالَ mazi fiilinin faili has ism-i mevsûl olan ٱلَّذِینَ ’nin sılasıdır. Sıla cümlesi cümle müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsm-i mevsûlde tevcih sanatı vardır.

قَالَ fiilinin mef‘ûlü olan mekulü’l-kavl şart cümlesi şeklinde gelmiştir. Talebî inşâî isnaddır. Şartın cevabı mahzuftur.

Gelecek zamanda vuku bulacak bir olay قَالَ şeklindeki mazi fiille ifade edilmiş, böylece geçmişteki bir olay menziline konarak vukuunun kesinliğine işaret edilmiştir. 

Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur لَنَا , mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

Ayette لَوۡ şart edatıyla gelen cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Temenni manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkeptir.

نَتَبَرَّأَ - تَبَرَّءُوا۟ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.

ٱتَّبَعُوا۟ - تَبَرَّءُوا۟ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

كَرَّةࣰ ’deki tenvin, kıllet ifade eder.

لَوۡ 'deki edebî maksat, temenni edilen şeyi arzulandığı halde nadir ve elde edilmesi güç suretinde göstermektir. لَوۡ 'in kullanım sebebi, temenni edilen şeyin -ki o da tâbi olan müşriklerin pişman olmaları sebebiyle dünyaya dönmek için tekrar bir fırsat istemeleridir- elde edilmesinin zor ve imkansız olduğunu ifade etmektir. (Belâgat İlminde Haber Ve İnşa (Bakara Suresi Örneği) Yüksek Lisans Tezi Elif Yavuz)

Bu ayet-i kerimede gelen لَوۡ ; kendinden sonra gelen فَ harfindeki gizli أنْ ile mansûb olan muzari fiilin delaletiyle temenni ifade etmiştir. Bu harfin ليت 'den farkı; bu harfle ifade edilen temenninin daha da imkânsız oluşudur. Yani daha mübalağalı olacak şekilde temenni ifadesi için kullanılır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَذٰلِكَ يُر۪يهِمُ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ حَسَرَاتٍ عَلَيْهِمْۜ


Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müsbet fiil cümlesi formunda, faidei haber ibtidaî kelamdır. 

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

كَذَ ٰ⁠لِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذَأَ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/28, S.101)

كَذَ ٰ⁠لِكَ ’nin muteallakının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma, korkuyu artırma amacına matuftur. Durumun ciddiyetini ve olayın korkunçluğunun derecesini göstermek bakımından da dikkat çekicidir.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

حَسَرَ ٰ⁠تٍ ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.

حَسَرَ ٰ⁠تٍ ’in cemi gelmesi onun peşpeşe, çok ve sürekli olduğuna, haserat’ın peşinden tekrar haserat gelmesine yani zarar üstüne zarar olduğuna işaret eder. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 1262)

حَسَرَ , üzülmek, bitkin düşmek demektir.

خسر , hüsran, zarar etmek, telef olmak, bozulmak demektir. Bu iki fiilin manaları da birbirine yakındır. Aralarında cinas vardır. Son iki harf aynıdır, ilk harfin de mahreçleri birbirine yakındır. 

وَمَا هُمْ بِخَارِج۪ينَ مِنَ النَّارِ۟


Son cümle, یُرِیهِمُ ٱللَّهُ cümlesine matuftur veya یُرِیهِمُ fiilinin failinden haldir

Cümle menfi isim cümlesi formunda, faidei haber inkârî kelamdır. İsme isnad ve zaid olan ب harfi olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir. İsim cümlesi sübut ifade eder.

Buradaki مِنَ harfi zaiddir. Bu durumda kelâm ihtisas ifade eder. (Dr. Muhammed Muhammed Ebû Mûsâ, Hâ-Mîm Sûreleri Belâğî Tefsîri 2, Fussilet Sûresi/24, S. 115)

Ayette leff ve neşr sanatı vardır. (Mahmut Sâfî)

خَـٰرِجِینَ kelimesi ism-i fail olarak gelmiştir. İsimler zamandan bağımsız olarak bir mana ifade eder. Onlar da cehennemden çıkacak değillerdir. Fiil değil isim gelmiştir. Demek ki oradan çıkma ihtimalleri yoktur.

Burada, azabın sürekli ve ebedi oluşunu ifade etmek için isim cümlesi getirilmiştir. (Safvetü't Tefâsir)

“Ateşten -sadece bunlar- çıkmayacak” değil, “ateşten -asla- çıkamayacaklar” buyrulmaktadır. (Keşşâf)

وَمَا هُم بِخَـٰرِجِینَ مِنَ ٱلنَّارِ cümlesinin aslı, وَمَا يخرجون من النار şeklindedir. Bu isim cümlesine geçilmesi ateşte kalışlarını abartmak, kurtuluştan ve dünyaya dönüşten ümitlerini kesmek içindir. Zira isim cümlesi devamlılık ifade eder. (Beyzâvî)


وما هم  ifadesi, hasr üslubuyla, onların oradan asla çıkamayacaklarını ifade etmektedir. Bu sebeple, bu çıkamama durumunu, kâfirlere mahsus olması gerekir. (Fahreddin er-Razi)

Bu cümle ayetin sonunda tezyil maksadıyla gelmiş itiraz veya hal cümlesidir. (Âşûr)