اِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّٓوءِ وَالْفَحْشَٓاءِ وَاَنْ تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
اِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّٓوءِ وَالْفَحْشَٓاءِ وَاَنْ تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
وَ atıf harfidir. أَن muzariyi nasb ederek manasını masdara çevirir. عَلَى ٱللَّهِ car mecruru تَقُولُوا۟ fiiline müteallıktır. مَا müşterek ism-i mevsûlu تَقُولُوا۟ fiilinin mef‘ûlü olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası لَا تَعۡلَمُونَ ’dır. Îrabtan mahalli yoktur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَعۡلَمُونَ muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur.
أَن ve masdar-ı müevvel cer mahallinde بِٱلسُّوۤءِ ’ye matuftur.
اِنَّمَا يَأْمُرُكُمْ بِالسُّٓوءِ وَالْفَحْشَٓاءِ وَاَنْ تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Ayet beyanî istînâftır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
إِنَّمَا kasr harfidir. Fiil, car mecrura kasredilmiştir. Yani o, kötülük, fuhuş ve Allaha bilmediklerinizi söylemenizi emretmek dışında başka bir şey emretmez. إِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur.
Cümle faide-i haber talebî kelamdır.
بِٱلسُّوۤءِ , ister uzuvlara ait, ister kalbe ait fiillerin ma’siyeti olsun, bütün günahları ifade eder. (Fahreddin er-Razi)
وَأَن تَقُولُوا۟ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ cümlesi öncesine matuftur. Masdar-ı müevvel olan cümle müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mevsûllerde tevcih sanatı vardır. Sıla cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. عَلَى ٱللَّهِ car mecruru mef‘ûle takdim edilmiştir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Fiiller muzari sıygayla gelmiştir. Muzari fiil hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzarinin tecessüm özelliği, ayeti anlama ve kavramada etkili olmuştur.
بِٱلسُّوۤءِ - ٱلۡفَحۡشَاۤءِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Emrettiği ilk iki şey masdar, üçüncüsü fiil olarak gelmiş, üslup değişmiştir. Konuşmanın sürekli yenilendiği anlaşılmaktadır.
Bu cümle şeytanın düşmanlığını ve onu izlemekten kaçınmanın gerekliliğini beyan etmektedir. Onun süslemesi ve onları kötülüğe sevk etmesi de beyinsizliklerini vurgulamak ve değerlerini düşürmek için istiare yolu ile ifade edilmiştir. Kötülük ve hayasızlık aklın beğenmediği ve şeriatın çirkin gördüğü şeydir. Atıf da iki sıfatın farklı olmasındandır. Çünkü o, akıllı kimseyi üzdüğü için kötü, onu çirkin bulduğu için de hayasızlıktır. Ve bilmediğiniz şeyleri Allah'a demenizi emreder. Mesela eşler koşmak, haramları helal etmek ve hoş şeyleri haram etmek gibi. (Beyzâvî)
[O size sadece… emreder] ifadesi, şeytana uymamak gerektiğini çünkü onun düşmanlığının aşikâr olduğunu açıklamaktadır. Yani o size asla bir hayır emretmez; sadece kötülüğü yani çirkini ve fahşayı yani büyük günahlarla ilgili çirkinlikte haddi aşmayı emreder. Hakkında had cezası bulunmayan şeylere kötülük, had konulan şeylere ise fahşa dendiği de söylenmiştir. (Keşşâf)
بِٱلسُّوۤءِ وَٱلۡفَحۡشَاۤءِ , özel bir ifadenin genel olana atfı kabilindendir. Çünkü kötülük manasına olan ٱلسُّوۤءِ kelimesi bütün günahları kapsar. ٱلۡفَحۡشَاۤءِ ise günahların en çirkinidir. (Safvetü't Tefâsir)