Bakara Sûresi 238. Ayet

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِت۪ينَ  ...

Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 حَافِظُوا koruyun ح ف ظ
2 عَلَى
3 الصَّلَوَاتِ namazları ص ل و
4 وَالصَّلَاةِ ve namazı ص ل و
5 الْوُسْطَىٰ orta و س ط
6 وَقُومُوا ve durun ق و م
7 لِلَّهِ Allah(’ın huzurun)a
8 قَانِتِينَ gönülden bağlılık ve saygı ile ق ن ت
 

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِت۪ينَ


Fiil cümlesidir. حَـٰفِظُوا۟ fiili,  نَ harfinin hazfi ile emir fiilidir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَلَى ٱلصَّلَوَ ٰ⁠تِ  car mecruru  حَـٰفِظُوا۟ ’ya müteallıktır. ٱلصَّلَوَ ٰ⁠تِ kelimesinin cer alameti kesradır. Çünkü cemi müennes salim kelimeler kesra ile nasb ve cer olurlar. ٱلصَّلَوٰةِ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  ٱلصَّلَوَ ٰ⁠تِ ’ye matuftur. ٱلۡوُسۡطَىٰ kelimesi  ٱلصَّلَوٰةِ ’nın sıfatıdır.

وَ  atıf harfidir. قُومُوا۟  fiili, نَ  harfinin hazfi ile emir fiilidir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  لِلَّهِ  car mecruru  قَـٰنِتِینَ ’ye müteallıktır.  قَـٰنِتِینَ  kelimesi  قُومُوا۟  fiilinin failinden haldir. Cemi müzekker salim olduğu için  ي  ile mansub olmuştur.

حَـٰفِظُوا۟  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil mufâale babındandır. Sülâsîsi  حفظ dir. Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

Ayette kullanılan mufâale kipi, mübalağa ifade eder. (Ebüssuûd) 

Bu bab: müşareket (işteşlik - ortaklık), bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır.) Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur.

حَافِظُو  emri,  الْمُخَاصَمَةُ  ve  الْمُقَاتَلَة  lafızları gibi müşa­reket ifade eden bir babtan getirilmiştir. Bu; karşılıklı koruma işinin, namaz kılan kimseyle namaz arasında ol­masıdır. Buna göre sanki şöyle denilmek istenmiştir: "Namazının seni koru­ması için, sen de namazına devam et!" Bil ki namazın, namaz kılan kimseyi koruması şu üç şekilde olur:

1) Namaz, insanı günahlardan korur. Nitekim Hak Teâlâ, إِنَّ ٱلصَّلَوٰةَ تَنْهَىٰ عَنِ ٱلْفَحْشَآءِ وَٱلْمُنكَرِ [Muhakkak ki namaz, edepsizlikten ve çirkin olan her şeyden alıkor] (Ankebut, 45). Binaenaleyh, kim namaz kılmaya de­vam ederse, namaz onu fuhşiyattan korur.

2) Namaz insanı, bela ve sıkıntılardan korur. Nitekim Hak Teâlâ, وَٱسْتَعِينُوا۟ بِٱلصَّبْرِ وَٱلصَّلَوٰةِ  [Sabır ve namaz ile yardım isteyiniz] (Bakara, 45) ve  وَقَالَ ٱللَّهُ إِنِّى مَعَكُمْ ۖ لَئِنْ أَقَمْتُمُ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَيْتُمُ ٱلزَّكَوٰةَ (Maide, 12) buyurmuştur ki, bunun manası, [Eğer namazınızı kılar, zekatınızı da verirseniz ben yardımım ve korumamla sizin yanınızdayım] şeklindedir.

3) Namaz, namaz kılan kimseyi korur ve ona şefaat eder. Nitekim Hak Teâlâ, وَأَقِيمُوا۟ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُوا۟ ٱلزَّكَوٰةَ وَمَا تُقَدِّمُوا۟ لِأَنفُسِكُم مِّنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِندَ ٱللَّهِ  [Namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin. Kendiniz için önden ne hayır yollar­sanız, Allah katında onu bulacaksınız] (Bakara, 110) buyurmuştur. Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir, Cilt:5, Sayfa: 293)

NOT:  حَفَظَ  fiili mufâale babı olarak Kur’an’da sadece dört yerde geçmekte ve bu dört yerde de mef’ûlü,  صَلَاة  (namaz) kelimesidir. Bunlar:

Bakara 238, Enam 92, Müminun 9, Meâric 34 ayetleridir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِت۪ينَ


Bu ayet talak ayetlerinin arasında gelen itiraziyye cümlesidir. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. İtiraz cümlesinin gelme sebeplerinden tenbih’e girer. İtiraz cümlesi olması hasebiyle de bedi sanatlarından istitrâd konusuna girer.

İstitrâd: Asıl konu dışında bir münasebete binaen söylenen sözdür. Bu sözden sonra tekrar asıl konuya dönülür. Yani istitrâd, yeri gelmişken söylenen sözdür.  (Prof. Dr. Ali Bulut - Belâgat)


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

 حَـٰفِظُوا۟  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

"Ey iman edenler!" şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut - Belagat)


 ٱلصَّلَوٰةِ  ’nin sıfatı olan  ٱلۡوُسۡطَىٰ  dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

قُومُوا۟  cümlesi makabline matuftur. İki cümle arasında inşâî olma yönünde ittifak vardır. Emir üslubunda talebi inşâî isnad olan cümlede car mecrur, mahzuf hale müteallıktır. قَـٰنِتِینَ  ise  قُومُوا۟  fiilinin failinden haldır. Hal, ıtnâb sanatı babındandır.

 قُومُوا۟  ve  قَـٰنِتِینَ  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. "Ey iman edenler!" şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut - Belagat)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde, ayette, tüm kemâl sıfatlara şamil lafzâ-i celâlin zikri, inananları teşvik ve onlarda haşyet duyguları uyandırmak içindir. Ayrıca  لِلَّهِ  isminde tecrîd sanatı vardır.

 ٱلصَّلَوَ ٰ⁠تِ - ٱلصَّلَوٰةِ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Namazlara ve orta namaza devam edin.] Yukarıdaki ayetlerde nikâh hükümlerinden bahsedilmişti. Nikâh şehvete ve dünyaya meyletmeye sebep olur. Şehvete uyan kişi de namazlarını kaçırır. Bu sebeple Cenab-ı Hak bu ayetlerden sonra şehvete uymaktan sakındırmak için namaza özen göstermeyi emretmiştir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)

حَٱفظ  fiili karşılıklı oluş bildirir. Ben namazı koruyorsam, yani vaktinde, şartlarını yerine getirerek kılıyorsam, demek ki namaz da beni koruyor. Bu da namazın kötülüklerden koruması, alıkoyması olarak düşünülebilir. عَلَى harfi nedeniyle ısrar ve tekrar vurgusu vardır. (Arapça-Türkçe Sözlük) Ayrıca bu harfteki istila manası düşünülerek istiare manası dolayısıyla namaz ile ilişkimiz, binici-at arasındaki ilişki gibi düşünülebilir. Binicinin atı kontrol etmesi, yönetmesi, bakımını yapması, sevmesi, ihtiyaçlarını karşılaması gibi manaları namaz için düşünülmelidir.

Bu fiilin mübalağa ifade ettiği manasına göre de namazların mükemmel bir şekilde kılınması, eda edilmesini ifade eder. (Ebussuud) 

حَٱفظ  fiilinin mufâale babından gelmesi hakiki manada değil mübalağa içindir. Namazı muhafaza etmek; vakitlerini geciktirmekten korumaktır. Bu ifade namazla alakalı şeylerin büyük bir hak olduğunu ve bunları ihmal etmekten korkulduğunu ilan eder. (Âşûr)

Bazıları demiştir ki Allah ne zaman insanların haklarından bahsetse onlara Allah'ın haklarını korumalarını da emretmiştir. (Âşûr) 

ٱلصَّلَوٰةِ  kelimesi çoğuldur. Yani en az üç namaz demektir. Orta namaz, bir önceki kelimeden (yani ''namazlar'' kelimesinden) farklı ise, dördüncü namaz olur. Dördüncü namazın orta olabilmesi için toplam namaz vakitlerinin tek sayı olması lazım, demek ki beş vakit namaz vardır.

 ٱلصَّلَوٰةِ  kelimesindeki ال  ahd içindir. Burada kastedilen, farz namazlardır. Asıl istenilen beş vakit namazın korunmasıdır. (Âşûr)  

ٱلصَّلَوَ ٰ⁠تِ  kelimesinde, elif lam ahd-i haricî içindir ki maksat, günde beş vakit bilinen farz namazlardır. Bu ahd olmasaydı, bilinen bütün namazların farz olması gerekecekti ki buna güç yetmezdi.

اَلْوُسْطَيٰ  kelimesi  اَلْاَوْسَطُ ‘nun müennesi (dişili) olarak ism-i tafdildir ki orta veya en faziletli demektir. Bunun için salat-ı vüstâ anlam itibarıyla orta namaz veya efdal (en faziletli) namazdır, diye ancak iki görüş vardır. İsm-i tafdil, fazlalık ve eksikliği kabul eden şeylerden yapıldığı cihetle  اَلْمَوت (ölüm) den  اَمْوَات (daha çok ölüm) denmediği gibi; bir şeyin vasat (orta) olması da fazlalık ve eksikliği kabul etmeyeceği için,  اَوْسَات  ve  وُسْطَى  kelimesinin tafdil manasında kullanılmasının doğru olmayacağı ve bu bakımdan  اَوْسَات  en hayırlı, en mutedil demek olup, salat-ı vüstâ’nın da "efdal namaz" (en faziletli namaz) manasına olması gerekeceği de hatırlatılmıştır. Bununla beraber ism-i tafdilin, fiilin asıl manasına gelmesi de inkâr edilemeyeceği gibi, tavassutun (ortada olmanın) izafî veya hakikasini düşünmek de mümkündür. Şu halde  صَلَاةِ الْوُصْطَى  [namazların en ortası] veya "ortası" demek de olabilir.

İşin aslına gelince; atıf, tegayür (başkalık) gerektireceğinden "orta namaz", اَلصَّلَوَاتُ’  yani bilinen namazlardan başka bir namaz gibi görünürse de aslında "namaz", "namazlar" da dahil olduğundan bu atfın, fazla itina göstermek için hassı âmma (özel olanı, genel olana) atıf cinsinden bulunduğu en küçük bir düşünce ile anlaşılır ki genel olarak tefsircilerin rivayetleri de böyledir. Şu halde bu atıf,  وَ مَلَـٰۤىِٕكَتِهِ وَجِبْرِيل (Allah'ın melekleri ve Cebrail) diye meleklere Cebrail'i atıf gibidir ve farz namazlar içinde salat-ı vüstâ (orta namaz) melekler içinde Cebrail'e benzer.

Her şahıs için engellerin çokluğu sebebiyle kılınması zor ve en çok ortada kalıp geçmesi muhtemel olan namaz hangisi ise, onun hakkında namazların en faziletlisi ve orta namazı da odur. Her namaz hakkında rivayet bulunması, bu şekilde izah edilebilir ve ilk inişteki  صَلَاةِ الْعَصْرِ (ikindi namazı) açıklamasının, neshedilmiş bulunması da bunu teyit etmektedir. O halde orta namazı hakkında en sahih ve en itidalli söz, beş vakit namazdan herhangi birisinin olmasıdır. (Elmalılı)

ٱلۡوُسۡطَىٰ kelimesi daha önce 143. ayette ''vasat ümmet'' olarak geçmişti. “En faziletli ve hayırlı” demektir. Kalıp olarak ismi tafdil kalıbıdır.

Bu ayet Kadir suresindeki “melekler ve ruh” iner ifadesine benziyor. Bu ayette geçen Ruh kelimesiyle Cebrail a.s. kastedilmiştir. O da bir melektir ama ayrı bir makamı, şanı olduğu için meleklerden sonra ayrıca ifade edilmiş. Maksat onu şereflendirmektir.

Burada da salatu’l vusta ayrıca söylenmiş, çünkü çok önemlidir. Bu namazın; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olduğu görüşleri vardır. Nasıl ki Kadir gecesi'nin Ramazan ayında hangi gece olduğu bilinmiyorsa, saklanmışsa, bu da öyle saklanmıştır. Hepsine aynı önemin verilmesi gerekir.

Çoğunluk ikindi namazı olduğu görüşündedir. En faziletli namaz olarak düşünürsek, en faziletli namaz sabah namazıdır. Vakit olarak ikindi ortada gibi görülüyor ama yeni gün güneşin batışı ile başlar. Buna göre ilk namaz akşam namazıdır. Bu durumda orta namaz sabah namazı oluyor.

Boşanmadan bahsederken birdenbire araya bu ayet girmiştir. Boşanma konusu insanlarla olan bir bağın kopmasıdır. Bu bağ kopmasında insan çok sarsılır, üzülür. Ama Allah ile olan bağın hiçbir zaman kopmaması lazım. Her durumda hemen Allah’a yönelmek lazım. Namazın içtimai münasebetlerde çok önemli olan ruhî ve manevi terbiyedeki vazgeçilmez yeri dolayısıyla…

Boşanmadan sonraki sıkıntıları atlatabilmek için namazı kılmak gerekir. Savaşta da böyledir.

Boşanmadan bahsederken namaz konusunun geçmesi, ibadet ile muamelatın aynı hükümde olduğunu göstermek için olabilir.

Talak ayetleri arasında namazdan bahsedilmesi, ailenin muhafazası ve saadeti için namazın önemini vurgular.

 قـنوت , Allah'a boyun eğmek demektir. Vitirde okuduğumuz kunut duası da bu kökten gelir.

İkindi namazı önce namazlar içinde umumi olarak, sonra da kendisi özel olarak olmak üzere iki kez zikredilmiştir. Böylece meziyetinin ve faziletinin daha fazla olduğuna işaret edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)

KUNUT: Bir şeye öyle devam edip durmaktır ki taat, huşu, sükunet ve ayakta durmak manalarını içerir ve dilimizde buna "divan durmak" denir. Bunun için kunut taattir, kunut uzun süre ayakta durmaktır, kunut susmaktır; kunut huşu ve tevazu kanatlarını indirmek ve azaların sükuna kavuşmasıdır diye çeşitli bakımlardan tarif edilmiştir. (Elmalılı)

Süddî der ki: "Kunut edenler olarak" ayeti, ‘’susanlar olarak’’ demektir. Buna dair delili ise ayet-i kerimenin namazda konuşmayı yasaklamak üzere nazil olduğudur. İslam'ın ilk dönemlerinde namazda konuşmak mubah idi. Sahih olan da budur. Çünkü Müslim ve başkaları Abdullah b. Mesud'dan şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Namazda olduğu halde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a selam verirdik; o da bizim selamımızı alırdı. Necaşî'nin yanından geri dönünce ona selam verdik, selamımızı almadı. Ey Allah'ın Resulü, dedik. Önceleri namazda iken sana selam verir, sen de selamımızı alırdın. Şöyle buyurdu: "Namazda (başka şeylerle uğraşmayı engelleyecek kadar) bir meşguliyet vardır." (Kurtubî)

Eşler ve çocuklarla ilgili hükümler beyan edilirken bunlar henüz bitirilmeden namazlara geçilmesinin anlamı şu olsa gerek: İnsanların ne çocukları ne de kendileriyle olan meşguliyetleri, onları namazları kemâl-i itinâ ile kılmaya ve sürekli korumaya engel olmamalıdır. Nitekim korku zamanlarında bile namazın farz olması, bu hakikati apaçık ifade eder. İşte bu gerçeği bildirmek içindir ki, eşler ve çocuklarla ilgili ve hepsi de iç içe birbirleri ile bağlantılı şer'î hükümler arasında namazların itina ile kılınması emredilmiştir. (Ebüssuûd)