اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَـرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنْ | eğer |
|
2 | تُبْدُوا | açıktan verirseniz |
|
3 | الصَّدَقَاتِ | sadakaları |
|
4 | فَنِعِمَّا | ne güzeldir |
|
5 | هِيَ | bu |
|
6 | وَإِنْ | eğer |
|
7 | تُخْفُوهَا | onları gizler |
|
8 | وَتُؤْتُوهَا | ve verirseniz |
|
9 | الْفُقَرَاءَ | fakirlere |
|
10 | فَهُوَ | bu |
|
11 | خَيْرٌ | daha iyidir |
|
12 | لَكُمْ | sizin için |
|
13 | وَيُكَفِّرُ | ve kapatır |
|
14 | عَنْكُمْ | sizden |
|
15 | مِنْ | bir kısmını |
|
16 | سَيِّئَاتِكُمْ | günahlarınızın |
|
17 | وَاللَّهُ | Allah |
|
18 | بِمَا | şeylerden |
|
19 | تَعْمَلُونَ | yaptıklarınız |
|
20 | خَبِيرٌ | haberdardır |
|
Riyazus Salihin, 377 Nolu Hadis
Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
Âdil devlet başkanı,
Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
Tenhâda Allah’ı anıp gözyaşı döken kişi.”
Buhâri, Ezan 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2
اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَـرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. تُبۡدُوا۟ fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. ٱلصَّدَقَـٰتِ mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
فَ şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. نِعِمَّا medih fiilidir.
نِعِمَّا ifadesindeki مَا nekre olup, ism-i mevsūl ya da mevsuf değildir. فَنِعِمَّا هِیَ [Ne âlâ, ne güzel!] demektir. (Keşşaf) نِعِمَّا kelimesi هِیَ ’nin mukaddem haberidir. Munfasıl zamir هِیَ muahhar mübtedadır.
إِن تُبۡدُوا۟ ٱلصَّدَقَـٰتِ فَنِعِمَّا هِیَۖ [Eğer sadakaları açıktan verirseniz ne âlâ!] Yani sadakaları gizlemeden açıktan verirseniz ne güzel iş yapmış olursunuz. نِعِمَّا övgü için kullanılan bir kelimedir. Aslı نِعْمَ مَا şeklindedir. Daha sonra iki مَ birbirine idgam edilmiştir. İbn Kesîr, Hafs rivayetine göre Âsım, Verş rivayetine göre Nâfi ن ve ع harflerini kesreyle okumuştur. نِعْمَ ’deki ن önceden de kesreliydi. Birinci مَ ‘in ikincisi ile idgam edilmesinden dolayı iki sâkin harf [ عِ ve idgam edilen مَ ] yan yana gelince عِ harfinin harekelenmesi gerekmiş ve ن ’un harekesini [kesre] almıştır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. تُخۡفُو fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. وَ atıf harfidir. تُؤۡتُو fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. ٱلۡفُقَرَاۤءَ ikinci mef’ûlun bihtir. Bu kelime فَقِيرٌ lafzının çoğulu olup فُعَلاَء veznindendir.
فَ şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. خَیۡرࣱ haberdir. لَّكُمۡ car mecruru خَیۡرࣱ ’e veya خَیۡرࣱ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır.
ٱلصَّدَقَـٰتِ kelimesindeki lamı tarif cins içindir.
وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. یُكَفِّرُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. عَنكُم car mecruru یُكَفِّرُ fiiline müteallıktır. مِّن سَیِّـَٔاتِ car mecruru aynı şekilde یُكَفِّرُ fiiline müteallıktır. Cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradir. Muttasıl zamir كُمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِّن harfi ba'diyet ifade eder.
وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ
اِنْ تُبْدُوا الصَّدَقَاتِ فَنِعِمَّا هِيَۚ
İstînâfiye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi, şart üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Müsbet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan تُبۡدُوا۟ şart fiilidir. Müsbet muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, hudus ve teceddüt ifade etmiştir. Medih makamı olduğu için istimrar da ifade eder.
Rabıta harfi فَ ile gelen cevap cümlesi فَنِعِمَّا هِیَۖ , isim cümlesi formunda, gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Camid fiil نِعِمَّا , mukaddem haber, هِیَۖ muahhar mübtedadır. Mübteda olan هِیَۖ ‘nin muzafı hazfedilmiştir. Takdiri ابداؤها ’dır. (Mahmut Sâfî)
Medh fiili olan نِعِمَّا’nin mahsûsu, mahzuftur.
وَاِنْ تُخْفُوهَا وَتُؤْتُوهَا الْفُقَـرَٓاءَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ
Ayetteki ikinci şart cümlesi, mâkabline matuftur.
Şart üslubunda gelmiş olan bu cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart fiilinin müsbet muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudus ve teceddüt ifade eder. Cümledeki muzari fiiller, olayın gözönünde canlanmasını sağlamıştır.
Cevap cümlesi isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Yani sadakalarınızı fakirlere bu halde gizli olarak verirseniz [daha iyidir]... Zira sadakayı gizlice vermek, açıkça vermekten daha iyidir. Çünkü onu açıkça verirken riyaya düşmekten endişe edilebilir. Gizlice vermekte ise böyle bir endişeye mahal yoktur. Önceden hem gizleme hem de açıktan verme şeklinde iki durumdan bahsedildiği halde فَهُوَ [işte o] işaret lafzı tekil olarak kullanılmıştır. Çünkü burada kastedilen anlam tektir o da sadakayı gizliden vermektir.
إِن تُخۡفُوهَا ifadesi söylemezseniz manasında gelmiştir, bunun için istiare vardır.
تُخۡفُو- تُبۡدُوا۟ [aleni-sır] kelimeleri arasında tıbakı icab vardır.
Vacip sadakaları açıktan, nafile sadakaları gizli vermek daha güzeldir.
وَيُكَفِّرُ عَنْكُمْ مِنْ سَيِّـَٔاتِكُمْۜ
وَ istînâfiyedir. Müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümledeki iki car-mecrur fiile muteallıktır.
سَیِّـَٔاتِكُمۡۗ ifadesindeki مِّن harfi, ba’diyet içindir.
یُكَفِّرُ fiili tef’îl babında gelerek, örtmede mübalağa ifade etmiştir. Muzari sıygada oluşu da hükmü takviye, hudus ve teceddüt anlamı katmıştır.
وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ
Ayetin son cümlesi istînâfiyedir. Lafza-i celal mübteda, خَبِیرࣱ haberidir. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı vecelâl sıfatları bünyesinde toplayan Allah ismiyle marife oluşu, telezzüz, teberrük ve teşvik içindir.
Cümle faide-i haber talebî kelamdır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâl’de tecrîd sanatı vardır.
Cümlede car mecrur, amilinin önüne geçmiştir. Bu takdim, tahsis ifade eder. Yani, ‘’O yaptıklarınızdan haberdardır. Haberdar olmadığı hiçbir şey yoktur.’’ demektir. Bu cümle, mamulun amiline kasrını, başka bir deyişle de olumlu mananın yanında bir de olumsuz mana ifade eder.
Müşterek ism-i mevsûl مَا ’da tevcih sanatı vardır. Sıla cümlesi تَعۡمَلُونَ , müsbet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ خَبِیر sözü, lafzen sarih olarak Allah'ın bütün yapılanlardan haberdar olduğuna delalet eder. Ama maksat bu yapılanlara karşılık ahirette verilecek sevap ve cezayı hatırlatmaktır. Buna, lazım melzum alakasıyla mecaz-ı mürsel denir.
Allah yaptıklarınız bilir buyurulmuş ama Allah yapmadıklarımızı da bilir. Bu mana da meskûtun anhdır. (Fıkıh Usûlu)