لَيْسَ عَلَيْكَ هُدٰيهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَا تُنْفِقُونَ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ اللّٰهِۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَيْسَ | değildir |
|
2 | عَلَيْكَ | senin üzerine |
|
3 | هُدَاهُمْ | onları hidayet etmek |
|
4 | وَلَٰكِنَّ | fakat |
|
5 | اللَّهَ | Allah’tır |
|
6 | يَهْدِي | doğru yola ileten |
|
7 | مَنْ | kimseyi |
|
8 | يَشَاءُ | dilediği |
|
9 | وَمَا |
|
|
10 | تُنْفِقُوا | verdiğiniz |
|
11 | مِنْ | her |
|
12 | خَيْرٍ | hayır |
|
13 | فَلِأَنْفُسِكُمْ | kendiniz içindir |
|
14 | وَمَا |
|
|
15 | تُنْفِقُونَ | infak edemezsiniz |
|
16 | إِلَّا | dışında |
|
17 | ابْتِغَاءَ | kazanmak için |
|
18 | وَجْهِ | (yüzü) rızasını |
|
19 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
20 | وَمَا | ve ne |
|
21 | تُنْفِقُوا | verseniz |
|
22 | مِنْ | -dan |
|
23 | خَيْرٍ | hayır- |
|
24 | يُوَفَّ | tastamam verilir |
|
25 | إِلَيْكُمْ | size |
|
26 | وَأَنْتُمْ | ve siz |
|
27 | لَا | asla |
|
28 | تُظْلَمُونَ | zulmedilmezsiniz |
|
لَيْسَ عَلَيْكَ هُدٰيهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ
لَّیۡسَ nakıs camid fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder. عَلَیۡكَ car mecruru لَّیۡسَ ’nin mahzuf mukadden haberine müteallıktır. هُدَىٰ kelimesi لَّیۡسَ ’nin muahhar ismidir. هُدَىٰ elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Muttasıl zamir هُمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. لَـٰكِنَّ istidrak harfidir. لَـٰكِنَّ harfi اِنَّ gibi ismini nasb, haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre لَـٰكِنَّ de اِنَّ gibi cümleyi tekid eder. ٱللَّهَ lafza-i celâli لَـٰكِنَّ ’nin ismidir. یَهۡدِی fiili لَـٰكِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası یَشَاۤءُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. یَشَاۤءُ muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
لَّیۡسَ عَلَیۡكَ هُدَىٰهُمۡ وَلَـٰكِنَّ ٱللَّهَ یَهۡدِی مَن یَشَاۤءُ [Onları doğru yola iletmek sana ait değildir.] Yani ey Muhammed! Kâfirleri doğru yola erdirmek senin yükümlülüğün değildir. Allah dilediğini doğru yola iletir. Hitap özel, kasıt ise umumidir. Bütün ehl-i İslâm’ı kapsar. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِاَنْفُسِكُمْۜ وَمَا تُنْفِقُونَ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ اللّٰهِۜ
وَ istînâfiyyedir. مَاۤ iki fiili cezmeden şart ismidir. تُنفِقُوا۟ fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. تُنفِقُوا۟ şart fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. مِنۡ خَیۡرࣲ car mecruru مَا ’nın mahzuf haline müteallıktır.
فَ şartın cevabına dahil olmuş rabıta harfidir. لِأَنفُسِ car mecruru mukadder mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. Takdiri هو (o) şeklindedir. Muttasıl zamir كُمۡ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ itiraziyyedir. مَاۤ nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تُنفِقُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzaridir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. إِلَّا hasr edatıdır. ٱبۡتِغَاۤءَ sebebiyet bildiren mefulün lieclihtir. Aynı zamanda muzâftır. وَجۡهِ muzâfun ileyh olarak kesra ile mecrurdur. ٱللَّهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَمَا تُنفِقُونَ إِلَّا ٱبۡتِغَاۤءَ وَجۡهِ ٱللَّهِۚ [Sadaka olarak verdiklerinizi yalnızca Allah rızası için verin.] Âlimler bu ifade hakkında sonuç olarak üç vecihte özetlenebilecek pek çok yorumda bulunmuşlardır:
1. Buradaki مَا nefiy, تُنفِقُونَ fiili ise ispat için getirilmiştir. إِلَّا kelimesi de istisna edatıdır. Bu ifade, tamamlanmış bir sözdür. Kâfir akrabalarına verdikleri sadakalar konusunda Müslümanlara mazeret sunmaktadır. Buna göre ayetin anlamı şöyle takdir edilebilir: Sizler, kâfirlerden olan akrabalarınıza ancak Allah’ın emriyle O’nun rızasını umarak tasadduk etmekteydiniz/edersiniz.
2. Burada وَ harfi, ayet vâvıdır. مَا ise nefiy için kullanılmıştır ve لاَ manasındadır. Bu ibare, ayette geçen bir önceki ifade ile ilgilidir. Takdiri şöyledir: وَمَا تُنفِقُوا۟ مِنۡ خَیۡرࣲ وَأَنتُمۡ لاَ تُنفِقُونَ ذَلِكَ إِلَّا ٱبۡتِغَاۤءَ وَجۡهِ ٱللَّهِ فَلِأَنفُسِكُمۡ ثَوَابَ ذَلِكَ [Sadaka olarak verdiğiniz malları sadece Allah rızası için veriyorsanız bunun karşılığını alırsınız.]
3. Bu ifade nehiy manasında bir nefiydir [yasaklama anlamına gelen olumsuz fiil cümlesidir]. Yasaklamanın olumsuzlama şeklinde geldiği pek çok cümle vardır. “Kişi kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık etmez.” hadisi de böyledir. Ayetin anlamı şudur: Ancak Allah’ın rızası için sadaka verin. Allah’ın veçhini arzulamak ifadesinin anlamı O’nun rızasını talep etmektir. Bu, dilde bilinen bir kullanım şeklidir. “Bunu Zeyd’in yüzü için yapıyorum.” denildiğinde onun hatırı için demek istenir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ
وَ istînâfiyyedir. مَاۤ iki fiili cezmeden şart ismidir. تُنفِقُوا۟ fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. تُنفِقُوا۟ şart fiili ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. مِنۡ خَیۡرࣲ car mecruru مَا ’nın mahzuf haline müteallıktır.
Şartın cevabı یُوَفَّ إِلَیۡكُمۡ ’dir. یُوَفَّ illet harfinin hazfiyle meczum meçhul muzari fiildir. Naibu faili ayetin siyakından anlaşılır. Takdiri جزاؤه (karşılığı) şeklindedir. إِلَیۡكُمۡ car mecruru یُوَفَّ fiiline müteallıktır. وَ haliyyedir. Munfasıl zamir أَنتُمۡ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَا تُظۡلَمُونَ haber olarak mahallen merfûdur. لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تُظۡلَمُونَ meçhul muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
یُوَفَّ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi وفي ’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nisbet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.İstînâfiye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi لَّیۡسَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَّیۡسَ , عَلَیۡكَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. هُدَىٰهُمۡ ise muahhar mübtedadır.
وَ ’la mâkabline atfedilen isim cümlesinde لَـٰكِنَّ ’nin ismi lafza-i celalle gelmiştir. Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya şamil ٱللَّهَ ismiyle gelmesi, telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.
لَـٰكِنَّ ’nin haberinin muzari fiille gelmesi ise hükmü takviye, hudus ve teceddüt ifade eder. Cümle faide-i haber talebî kelamdır.
Mef’ul konumundaki müşterek ism-i mevsûlün sılası muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûllerde tevcîh sanatı vardır.
Burada hitap özel, kasıt ise umumidir. Bütün ehl-i İslâm’ı kapsar. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
Hitap, Peygamberimize yönelerek muhatapları emre uymaya daha kuvvetle sevketmek murad edilmiştir.
İnfak konusu anlatılırken ‘’Onların hidayeti sana ait değil’’ buyurulmuştur. Demek ki hidayete ermemiş kimselere de infak edilebilir. Ayrıca insanları davet etmekle bizim görevimiz biter. Hidayete ermelerinden biz sorumlu değiliz.
هُدَىٰهُمۡ - یَهۡدِی kelimeleri arasında cinas, reddü'l-acüz ale's-sadri vardır.
Ayetteki وَلَـٰكِنَّ ٱللَّهَ یَهۡدِی مَن یَشَاۤءُۗ cümlesi peygambere söylenen bir haber olup tekitsiz gelmesi gerekirken muktezayı zahirin dışına çıkılarak peygamber inkar eden konumuna konulmuş olup لَـٰكِنَّ ve fail olan kelimenin mübteda yapılması ile pekiştirilmiş inkari haberdir. (Belagat İlminde Haber Ve İnşa (Bakara Suresi Örneği) / Elif Yavuz)
وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِاَنْفُسِكُمْۜ
وَ istînâfiyedir. Atıf olduğu da söylenmiştir. Cümle şart üslubunda gelmiş haberi isnaddır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan تُنفِقُوا۟ şart cümlesidir. Cümlede mef’ul olan مَا ’nın takdimi söz konusudur.
Rabıta harfi فَ ile gelen cevap cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لِأَنفُسِكُمۡۚ mukadder mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
وَمَا تُنْفِقُونَ اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ اللّٰهِۜ
وَ ’la öncesine atfedilen cümle faide-i haber talebî kelamdır. Menfi fiil cümlesi formunda gelen cümle إِلَّا ve مَا ile oluşan kasırla, olumsuz mananın yanında bir de olumlu mana ifade etmiştir. İnfak Allah’ın rızasını gözetmeye kasredilmiştir.
Allah’ın yüzü ifadesinde mecaz vardır. وَجۡهِ [Yüz] kelimesi rıza, anlamında kullanılmıştır. Cüziyet alakasıyla mecâz-ı mürsel veya rıza manasında kinayedir. Çünkü insanın hoşnutluğu veya hoşnutsuzluğu yüzüne yansır.
وَجۡهِ ٱللَّهِۚ izafeti muzafın şanı içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde bütün esma-i hüsnaya şamil ٱللَّهَ isminin zikri tecrîd sanatıdır.
تُنفِقُوا۟ - تُنفِقُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Yalnızca Allah rızası için infak ediniz.] Yani yaptığınız hayırları sadece bu gaye ile yapınız. Âlimler bu ifade hakkında pek çok yorumda bulunmuşlardır. Bu ifade nehiy manasında bir nefiydir. Yasaklama anlamına gelen olumsuz fiil cümlesidir. Ayetin anlamı şudur: Ancak Allah’ın rızası için sadaka verin. Allah’ın veçhini arzulamak ifadesinin anlamı O’nun rızasını talep etmektir. Bu, dilde bilinen bir kullanım şeklidir. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ
Şart üslubunda haberi isnad olan bu cümle önceki şart cümlesine matuftur. Faide-i haber, ibtidaî kelamdır. Şart fiili تُنفِقُوا۟ ve cevap fiili یُوَفَّ müsbet muzari sıygadadır.
مِنۡ خَیۡرࣲ ’deki مِنۡ harfi beyaniyyedir. Kelimedeki tenvin tazim ve kıllet ifade eder.
Hal وَ ’ıyla gelen son cümle faide-i haber talebî kelamdır. وَ ’ın istînâfiye olması da caizdir.
Cümle kasırla tekid edilmiştir. İsim cümlesinde müsned menfi olup, müsnedün ileyh takdim edilmişse bu terkip hükmü takviye ifade eder.
خَیۡرࣲ- تُظۡلَمُونَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafiy sanatı vardır.
وَأَنتُمۡ لَا تُظۡلَمُونَ [Size eksik ödenmez.] Bu cümlede itnâb sanatı vardır. Çünkü eksiksiz tam olarak size ulaşır manasına gelen یُوَفَّ إِلَیۡكُمۡ cümlesinden sonra gelmiştir. (Safvetü't Tefâsir).
[Hayır olarak ne verirseniz, size fazlasıyla ödenir.] Zimmet ehline veya başkalarına, hayır olarak ne verirseniz, bunun karşılığı size fazlasıyla, kat kat verilir. O halde bunu en güzel bir şekilde vermeniz için başka bir yola başvurmanıza, cimrilik etmenize gerek yoktur. En güzel yol varken, kötü yola girmeyin. [Siz haksızlığa uğratılmayacaksınız.] Size kat kat verilmesi vaad olunan sevap ve ecrinizden herhangi bir eksiltmeye gidilmeyecektir. Bu konuda size zulmedilmeyecek, haksızlık da yapılmayacaktır. (Ruhu’l-Beyan)
O halde infak ettiğimiz kişiden bir beklentide bulunmayalım.