وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَعَلَّمَ | ve öğretti |
|
2 | ادَمَ | Adem’e |
|
3 | الْأَسْمَاءَ | isimleri |
|
4 | كُلَّهَا | bütün |
|
5 | ثُمَّ | sonra |
|
6 | عَرَضَهُمْ | onları sunup |
|
7 | عَلَى | -e |
|
8 | الْمَلَائِكَةِ | melekler- |
|
9 | فَقَالَ | ve dedi |
|
10 | أَنْبِئُونِي | bana söyleyin |
|
11 | بِأَسْمَاءِ | isimlerini |
|
12 | هَٰؤُلَاءِ | onların |
|
13 | إِنْ | eğer |
|
14 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
15 | صَادِقِينَ | doğru kimseler |
|
Allah’ın Adem a.s.’a öğrettiği isimlerin neler olduğu konusunda çok görüş vardır: İlim, tüm isimlerin bilgisi yani kavramlar, kavramsal düşünme melekesi vb.
Yüce Allah meleklere, Hz. Adem’e verdiği bilgi ve becerilerin kendilerinde olmadığını görmeleri için onlara varlıkların isimlerini bilip söylemelerini emretmiştir. Kendimizde olmayan bilgi ve becerileri kabullenerek yaşayalım.
وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا
وَ atıf harfidir. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ile matufun aleyh arasında irab bakımından, siga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.Matufun irabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. عَلَّمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اٰدَمَ mef‘ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْاَسْمَٓاءَ kelimesi ikinci mef‘ûlün bih olup fetha ile mansubdur.
كُلَّهَا kelimesi için tekit olup, fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Te’kid: Tabi olduğu kelimenin veya cümlenin manasını kuvvetlendiren, pekiştiren, manasındaki kapalılığı gideren ve aynı irabı alan sözdür. Te’kide “tevkid” de denilir. Te’kid eden kelimeye veya cümleye “te’kid (müekkid- ٌمُؤَكِّد)”, te’kid edilen kelime veya cümleye de “müekked (مَؤَكَّدٌ)” denir. Te’kid, çoğunlukla muhatabın zihninde iyice yerleşmesi veya onun tereddüdünü gidermek için yapılan vurguya denir. Te’kid, lafzî ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır.
Lafzi te’kid: Harfin, fiilin, ismin hatta cümlenin tekrarı ile olur. Zamirler zamir ile te’kid edilebilirler. Bu durumda sayı ve cinsiyet yönünden te’kid müekkede uyar.
Manevi te’kid: Manevi te’kit marifeyi tekit eder, belirli kelimelerle yapılır. Bu kelimeler: كُلُّ , اَجْمَعُونَ , اَجْمَعِينَ dir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلَّمَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi علم ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ثُمَّ edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.
Fiil cümlesidir. عَرَضَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُمْ mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ car mecruru عَرَضَ fiiline mütealliktir.
فَقَالَ اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
فَ atıftır. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.Mekulü’l kavli, اَنْبِؤُ۫ن۪ي ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَنْبِؤُ۫ن۪ي fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بِاَسْمَٓاءِ car mecruru اَنْبِؤُ۫ن۪ي fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. İsm-i işaret هٰٓؤُ۬لَٓاءِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَنْبِؤُ۫ن۪ي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نبأ ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, إن كنتم صادقين فأنبئوني بأسمائهم. (Eğer sadıksanız onların isimlerini bana haber verin) şeklindedir. صَادِق۪ينَ kelimesi كَانَ ‘nin haberi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
صَادِق۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan صدق fiilinin ism-i failidir.
İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا
Ayet, temasül nedeniyle cer mahallindeki قال ربك للملائكة cümlesine matuftur.
Müsbet fiil cümlesi faide-i haber talebî kelamdır.
الْاَسْمَٓاءَ ’deki elif lam takısı cins içindir. (Âşûr)
ْالْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا [bütün isimleri] ifadesi, bütün müsemmaların isimleri anlamındadır. Ancak burada muzâfun ileyh olan müsemma kelimesi, malum olduğu ve esmanın zikredilmesi ile kendisine delalet edilmiş olduğu için hazfedilmiştir. Çünkü her ismin muhakkak bir müsemması olur. Bu müsemmâ kelimesi hazfedilince, onun telafisi olarak esma kelimesinin başına, tıpkı وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ [başım da ihtiyarlıktan parıl parıl parlamakta] (Meryem 19/4) ayetinde olduğu gibi, lam-ı tarif getirilmiştir. (Keşşâf)
Buradaki كُلَّهَا kelimesi manevi tekid edatlarındandır. Cümleyi değil الْاَسْمَٓاءَ kelimesini tekid eder.
ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ
Cümle takip ve terahi bildiren ثُمَّ atıf harfiyle öncesine atfedilmiştir.
ثُمَّ lafzındaki terahinin, hakiki mi yoksa mecazi mi olduğu ile ilgili iki görüş vardır:
İlk görüşe göre terahi hakikidir. Zira Adem'e eşyanın isimlerinin öğretilmesi ile meleklere arz edilmesi arasında bir mühlet vardır. Yüce Allah Adem’e اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ diyerek, kalbine yerleşmesi ve hakikatin gerçekleşmesi için mühlet vermiştir.
İkinci görüşe göre ise ثُمَّ , rütbe-i terahi içindir. Bunun amacı, isimlerin meleklere değil Adem’e öğretildiğini göstermek, Allah’ın ilim ve hikmetinin eserini her durumda ortaya koymaktır. Bütün bu hadiseler arka arkaya olmasa da Adem’e (as) isimlerin öğretilmesi onun ne kadar meziyetli ve halifeliğe daha layık olduğunu gösterir, rütbesini yükseltir. (Âşûr)
Müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ثُمَّ عَرَضَهُمْ [Sonra onlara arzetti] cümlesinde tağlîb sanatı vardır. Zira هُمْ zamiri, erkek akıl sahipleri için kullanılan bir zamirdir. Eğer tağlib sanatı olmasaydı, ثُمَّ عَرَضها veya ثُمَّ عَرَضَهُن şeklinde olurdu. (Safvetü't Tefâsir)
الْمَلٰٓئِكَةِ ’deki tarif ahd-i sarihîdir.
فَقَالَ اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ
Müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Nasb mahallindeki mekulü’l-kavl cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle, inşâ formunda gelmiş olmasına rağmen susturmak ve hilafet işinden aciz olduklarını bildirmek kastı taşımaktadır. Terkip, vaz edildiği anlamın dışına çıktığından mecaz-ı mürsel mürekkeptir.
Aslında Allah onların “Haydi haber verin” şeklindeki bir soruya cevap vermekten aciz olduklarını bildiği halde sırf onları kınamak için bu soruyu sormuştur. (Keşşâf)
اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
اِنْ كُنْتُمْ cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cevap cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Takdir فأنبئوني (O halde bana haber verin) şeklindedir.
Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Bu hazıf, muhatabın muhayyilesini kısıtlamadan serbestçe düşünebilmesini sağlamaktadır.
اِنْ harfi burada asla gerçekleşmeyecek bir konuda gelmiştir. Halbuki bu harf aslında vuku bulma ihtimali şüpheli olan fiillerin başında gelir. Bu da şüphe ifade eden olayın ve onların bunu gerçekleştirme ihtimalinin olumsuzluğu konusunda kesinlik ifade eder. (Dr. Muhammed Muhammed Ebû Mûsâ, Ahkâf Sûresi Belâğî Tefsîri)