Bakara Sûresi 30. Ayet

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ  ...

Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ bir zamanlar
2 قَالَ dedi ki ق و ل
3 رَبُّكَ Rabbin ر ب ب
4 لِلْمَلَائِكَةِ meleklere م ل ك
5 إِنِّي şüphesiz ben
6 جَاعِلٌ yaratacağım ج ع ل
7 فِي -nde
8 الْأَرْضِ yeryüzü- ا ر ض
9 خَلِيفَةً bir halife خ ل ف
10 قَالُوا dediler (melekler) ق و ل
11 أَتَجْعَلُ mi yaratacaksın? ج ع ل
12 فِيهَا orada
13 مَنْ kimse
14 يُفْسِدُ bozgunculuk yapan ف س د
15 فِيهَا orada
16 وَيَسْفِكُ döken س ف ك
17 الدِّمَاءَ kan د م و
18 وَنَحْنُ oysa biz
19 نُسَبِّحُ tesbih ediyor س ب ح
20 بِحَمْدِكَ seni överek ح م د
21 وَنُقَدِّسُ ve takdis ediyoruz ق د س
22 لَكَ seni
23 قَالَ dedi ق و ل
24 إِنِّي şüphesiz ben
25 أَعْلَمُ bilirim ع ل م
26 مَا şeyleri
27 لَا değilsiniz
28 تَعْلَمُونَ siz biliyor ع ل م
 

Bakara suresi iki ayrı başlangıçtan bahseder. Bir tanesi bütün insanlığın yaratılışı ve insanlığın başlangıcı, bir tanesi de ilk olarak Beni İsrail’e emirlerin gelmesidir.

Kur’ân’da Adem as dan, onun halife olarak yaratılmasından bahsedilen ilk yer burasıdır. Nüzüle göre farklı sıralama olabilir, ancak Kur’ân’ı elimize aldığımızda ilk yer burasıdır. (Nouman Ali Khan)

Ayette gecen نُسَبِّحُ  fiilinin kök harfleri sbh şeklindedir. Kelime manası yüzmek, suda veya havada hızlı gitmektir. Tesbih yüce Allah’ı tenzih etmek anlamındadır. Asıl anlamı yüce Allah’a ibadet  etmek konusunda hızlı hareket etmektir. Bu kelime ister sözlü, ister fiili, isterse niyetle olsun bütün ibadet şekillerini kapsar. (Ragıb İsfahani, Müfredat)

Halife kelimesinde insan ve insan dışı mahlukat ilişkisinde ahlaki sorumluluk yüklenme manası vardır. Yeryüzü kendisine emanet edilmiştir. Ona sahip çıkması gerekir. Kalfa kelimesi buradan gelir.

Ce’ale: Var olan bir şeyi başka bir şeye dönüştürmektir. Adem a.s. ın ontolojik olarak yaratılışını değil, ona bir misyon yüklenmesini ifade eder.

Halife; hem fail, hem mef’ul kalıbıdır. Vekalet eden ve vekalet veren demektir. İnsan yeryüzünde hem alan, hem verendir. Öncesinden vekalet alıp, sonrakine verir.

Halif: Kötü olanın yerine geçen.

Halife: iyi olanın yerine geçen şeklinde kullanılmış.

Halifelik Allah’a izafe edilmemiştir, insan arzın halifesidir.

Bediu’z Zaman: Ateşle beslenen canlılar da varmış, bilim de okyanus dibinde ve 400 derecede yaşayan canlıları keşfetmiş.

Hilafet: eşyaya müdahale ile arzı imar etme, nimetlerden faydalanıp şükr manasında ibadet ve taatte bulunmaktır. Bu da ilim sahibi olmayı, yani eşyayı tanımayı gerektirir. Hem de ibadetin manasını ve nasıl yerine getirileceğini bilmeyi gerektirir. İnsanın meleklere üstünlüğü isimlerin öğretilmesidir. Ama eğer ilmi ve gücü kendisinde görüp yeryüzünde istediği gibi tasarrufta bulunmaya kalkışırsa, işte bu yeryüzünde bozgunculuk ve kan dökülmesine neden olur.

İnsanın sahip olduklarını Allah’tan bilmesi ve Allah karşısında acizliğini farketmesi gerekir.

Melekler insanın yeryüzünde kan dökeceğini nereden biliyorlardı? Daha önce yaratılmış ve yeryüzünde yaşayan cinler dolayısıyla biliyorlardır. Cinler yeryüzünde fesat çıkarıp kan döküyorlardı.

Arkeolojik kazılarda düşünemeyen, konuşamayan, iki ayak üzerinde yürüyemeyen insanımsı yaratıklar bulunmuştur.

İnsan suresi'nde ''İnsan üzerinden bir zaman geçti, insan demeye değmeyecek...'' şeklinde tercüme edilebilecek ibarenin Allah’ın insana üflemeden önce yarattığı bazı canlı türlerini ifade ettiği söyleniyor.

Meleklerin sorusu itiraz mahiyetinde değil, birşeyin hikmetini anlamak maksadıyla sorulmuş sorulardır.

Melekler tesbihleriyle arzı daha güzel imar edeceklerini düşünüyorlar. Allah da diyor ki: Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.

Allahu Teala Hz Adem’e bütün isimleri öğrettikten sonra bilmeyen melekleri bilen insana secde ettirdi. Demek ki ilim ne kadar önemli ki bilmeyen toplum bilen topluma boyun eğiyor. İlimimizi artırması için Allah’a dua edelim.  (Taha Suresinin 114. Ayetini okuyalım) Aynı zamanda çok çalışıp ilim teknoloji ve ekonomi alanında yükselerek diğer dinlere mensub ülkelere boyun eğmeyelim. Onlara üstün hale gelelim.

Seçme özgürlüğü olmayan meleklerin Allahı Hamd ile tesbih ve takdis etmesi sözkonusu iken, seçme özgürlüğü olan insan; Hak yolu seçerek meleklerden üstün bir konuma gelebilir. Yüceler yücesi bir seviyeye yükselebilir. Hak yolu seçmediği takdirde ise fesat çıkarıp kan akıtarak aşağıların aşağısı bir seviyeye de düşebilir. Seçimlerimizi yaparken bunu aklımızdan çıkarmayalım.

 
Resûl-i Ekrem de “ Dünya tatlı ve çekicidir. Allah onun idâresini size verecek ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Sakın dünyaya aldanmayın” buyurmuştur. 
( Müslim, Zikir 99; Tirmizi, Fiten 26).
 

Ayette gecen نُسَبِّحُ  fiilinin kök harfleri sbh şeklindedir. Kelime manası yüzmek, suda veya havada hızlı gitmektir. Tesbih yüce Allah’ı tenzih etmek anlamındadır. Asıl anlamı yüce Allah’a ibadet  etmek konusunda hızlı hareket etmektir. Bu kelime ister sözlü, ister fiili, isterse niyetle olsun bütün ibadet şekillerini kapsar. (Ragıb İsfahani, Müfredat)

Halife kelimesinde insan ve insan dışı mahlukat ilişkisinde ahlaki sorumluluk yüklenme manası vardır. Yeryüzü kendisine emanet edilmiştir. Ona sahip çıkması gerekir. Kalfa kelimesi buradan gelir.

Ce’ale: Var olan bir şeyi başka bir şeye dönüştürmektir. Adem a.s. ın ontolojik olarak yaratılışını değil, ona bir misyon yüklenmesini ifade eder.

Halife; hem fail, hem mef’ul kalıbıdır. Vekalet eden ve vekalet veren demektir. İnsan yeryüzünde hem alan, hem verendir. Öncesinden vekalet alıp, sonrakine verir.

Halif: Kötü olanın yerine geçen.

Halife: iyi olanın yerine geçen şeklinde kullanılmış.

Halifelik Allah’a izafe edilmemiştir, insan arzın halifesidir. 

Hilafet: eşyaya müdahale ile arzı imar etme, nimetlerden faydalanıp şükr manasında ibadet ve taatte bulunmaktır. Bu da ilim sahibi olmayı, yani eşyayı tanımayı gerektirir. Hem de ibadetin manasını ve nasıl yerine getirileceğini bilmeyi gerektirir.
 

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ 

وَ  istînâfiyedir. Zaman zarfı  اِذْ, gelecek olan  قَالُٓوا  fiiline mütealliktir. قَالَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. رَبُّكَ  fail olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لِلْمَلٰٓئِكَةِ  car mecruru  قَالَ  fiiline mütealliktir. Mekulü’l-kavl  اِنّ۪ي جَاعِلٌ  dir. قَالَ  fiilinin mef‘ûlü bihi olarak mahallen mansubdur. 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. جَاعِلٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup damme ile merfûdur. فِي الْاَرْضِ  car mecruru  جَاعِلٌ ‘a mütealliktir.  خَل۪يفَةًۜ  ism-i fail  جَاعِلٌ ‘nun mef’ûlü bihi olup fetha ile mansubdur. 

İsmi failin fiil gibi amel şartları şunlardır: 

1. Harfi tarifli (ال) olmalıdır.  2. Haber olmalıdır. 

3. Sıfat olmalıdır.  4. Hal olmalıdır. 

5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır. 

6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır.

Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir. Bu amel şartlarından birini taşıyan ismi fail kendisinden sonra fail ve meful alabilir. Bu fail veya meful bazen ismi failin muzafun ileyhi konumunda da gelebilir. İsmi fail tercüme edilirken umumiyetle muzari manası verir. Nadiren mazi manası da olabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsm-i fail olan  جَاعِلٌ sözcüğü, إن ’nin ismine itimat ederek  خَل۪يفَةًۜ  kelimesini mef‘ûlün bih olarak mansub yapmıştır. (İbn Hişâm, Evdahul-mesâlik)

لِلْمَلٰٓئِكَةِ (melâike) kelimesinin sonuna, dişilik (müennes) ةِ ’sinin getirilmesi ise, Arapça da çoğul olan kelimelerin müennes (dişil) kabul edilmeleri bakımındandır. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

جَاعِلٌ  kelimesi, sülâsi mücerredi  جعل  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ

Fiil cümlesidir. قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l kavli,  اَتَجْعَلُ ف۪يهَا  ‘dir. قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Hemze istifham harfidir. تَجْعَلُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. ف۪يهَا  car mecruru  تَجْعَلُ  fiiline mütealliktir. 

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يُفْسِدُ  ’dür. Îrabtan mahalli yoktur. 

يُفْسِدُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. ف۪يهَا  car mecruru يُفْسِدُ fiiline mütealliktir. يَسْفِكُ  cümlesi atıf harfi وَ ‘ la  يُفْسِدُ  ‘ye matuftur. 

يَسْفِكُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الدِّمَٓاءَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

يُفْسِدُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi  فَسَدَ ’ dir. 

İf’al babı fiille ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekana duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ

وَ  haliyyedir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur. نُسَبِّحُ  haber olarak mahallen merfûdur. 

نُسَبِّحُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. بِحَمْدِكَ  car mecruru failin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri متلبسين بحمدك (hamd ile bir arada) şeklindedir. Muttasıl zamiri  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. نُقَدِّسُ  cümlesi atıf harfi وَ ‘ la  نُسَبِّحُ ’ ya matuftur. 

نُقَدِّسُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. لَكَ  car mecruru  نُقَدِّسُ  fiiline mütealliktir.

نُقَدِّسُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  قدس ’dir. 

نُسَبِّحُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  سبح ‘dır.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nisbet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, birşeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

قَالَ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.            Mekulü’l-kavl cümlesi  اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ ’ dir. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. اَعْلَمُ  fiili  اِنّ۪ٓ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اَعْلَمُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’ dir. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَا تَعْلَمُون ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَعْلَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ

Ayetin ilk cümlesi müstenefedir. Cümlenin başında اذكروا fiili mahzuftur. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır.

Zaman ismi olan إذ ’in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. ('Âşûr, Hac/26)

رَبُّكَ izafeti muzâfun ileyhe tazim ve teşrif içindir.

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle, رَبّ isminde tecrîd sanatı vardır.

Muzâfun ileyh olan ...قَالَ  cümlesi, müsbet fiil cümlesi, faide-i haber ibtidâî kelamdır.

Faide-i haber inkârî kelam olan mekulü’l-kavl, iki unsurla tekid edilmiştir. Bunlardan biri اِن harfi, diğeri ise isim cümlesidir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belagatî'l Kur'âni'l Kerîm, Soru 384)

Beyzâvî, ayeti tefsir ederken şunları kaydeder: جَاعِلٌ kelimesi iki mef‘ûl alan جعل fiilinden gelmektedir. Fiili gibi amel edip فِي الْاَرْضِ ve خَل۪يفَةًۜ lafızlarını mef‘ûl yapmıştır. Çünkü müstakbel manasınadır ve müsnedün ileyh’e (اِنّ۪ي lafzındaki mütekellim ي ’sına dayanmaktadır. (Kadı Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı/Süleyman Gür)

Burada, اِنّ۪ ’nin ismi olan mütekellim ي ’sı müsnedün ileyh, اِنّ۪ ’nin haberi olan جَاعِلٌ lafzı ise müsneddir. Beyzâvî, اِنّ۪ ’nin ismini müsnedün ileyh olarak tabir etmiştir. (Süleyman Gür)

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ [Hani, Rabbin demişti] ifadesinde, رَبُّ kelimesinin Peygamber Efendimize ait zamire izafe edilmesi onun şerefinin ve makamının yüceliğini göstermek içindir.

لِلْمَلٰٓئِكَةِ lafzının, اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ ifade­sinden önce gelmesi, meleklere önem verildiğini ve yaratılacak halifeye dikkatlerinin çekildiğini göstermektedir. (Safvetü't Tefâsir)

Mekulü’l-kavl cümlesinde فِي الْاَرْضِ tabirinin خَل۪يفَةًۜ kelimesinin önüne geçmesi arkadan gelecek olan sözcük hakkında ( خَل۪يفَةًۜ ) merak uyandırmak içindir.

Haber cümlesinde şaşkın haldeki muhatabı inkâr menzilesine koymak için iki tekid kullanmıştır. Bunlardan biri اِنّ۪ harfi, diğeri ise isim cümlesidir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerimi, s.170)

Ayeti kerimedeki خَل۪يفَةًۜ sözcüğü ile kastedilen Hz. Âdem ve zürriyetidir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim s.172)

خَل۪يفَةً’deki tenvin tazim ifade eder.

خَل۪يفَةً kelimesinin sonuna yuvarlak ةِ harfinin eklenmesi mübalağa içindir. Manası da, ‘’sizden olan bir halife’’ demektir. Çünkü yeryüzünde yerleştirilenler insanlardır. Yüce Allah yeryüzüne Hz. Âdem’i ve soyunu halife olarak görevlendirmiştir. Bu ayette Rabbimiz خَلَٓائِفَ veya خُلَفَٓاءَ ifadesini kullanmamıştır. Çünkü burada خَل۪يفَةًۜ ifadesiyle murad olunan kimse bizzat Hz. Âdem'in kendisidir. Böylece Hz. Âdem’den bahisle soyundan ayrıca söz etmeye gerek duymamıştır.

قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ

Cümle istînâfi beyAniyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisaldir. Müsbet fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mekulü’l-kavl cümlesi ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mekulü’l-kavl cümlesi istifham üslubunda gelmesine rağmen gerçek manada soru kastı taşımamaktadır. Taaccüb manası kazanmış olan terkip mecaz-ı mürsel mürekkeptir.

اَتَجْعَلُ ف۪يهَا ifadesi bir hayret ifadesidir, zira onlar, Allah Teâlâ sadece hayrı yapan ve sadece hayrı murad eden hikmet sahibi bir yaratıcı olduğu halde neden itaatli kullar yerine masiyet ehli kulları halife kılıyor diye hayrete düşmüşlerdir. (Keşşaf, Âşûr)

وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ cümlesi tezayüf sebebiyle sıla cümlesine atıf harfi وَ ’la atfedilmiştir.

ف۪يهَا ifadesinin tekrarında cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Belagi açıdan mananın selameti bu tekrarı zorunlu kılmaktadır. Çünkü ilk car mecrur ف۪يهَا arzda halife kılındığının tayini için gelmiştir.

İsm-i mevsûlde tevcih sanatı vardır.

 يُفْسِدُ - يَسْفِكُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Şayet; ‘’melekler insanın kan dökeceğini ve fesat çıkaracağını nereden biliyorlardı ki, böyle hayret ettiler? Bu gayba dair bir bilgi değil mi?’’ dersen, şöyle derim: Onlar bunu ya Allah’ın bildirmesiyle ya da Levh-i Mahfuz’dan öğrenmişlerdir. Veya sadece meleklerin günahlardan korunmuş / masum varlıklar olduğunu, mahlukattan hiçbirinin bu nitelikte olmadığını biliyorlardır. Ya da meleklerden önce yeryüzünde yaşayan ve orada fesat çıkarmış olan diğer canlı türünü insana kıyaslamışlardır. (Keşşâf)

Aceleci bir bakış açısı burada bir itiraz olduğunu sanabilir. Ancak bu isabetli bir görüş değildir. Zira Allah’u Teâlâ’nın muradına itiraz etmek masiyettir ve melekler de bundan masumdur. Tahrim, 66/6 ayeti de böyle olduğunun delilidir: لَا يَعْصُونَ اللّٰهَ مَٓا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ [Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan…]

İşte bu bilgiden sonra buradaki istifhamın nedeninin sadece taaccüb olduğunu söylüyoruz. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim sh. 172)

 وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ

وَ haliyyedir. Mübteda ve haberden oluşan cümle, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin muzari fiil formunda gelmiş olması, hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler. Ayrıca müsnedün ileyhin  bu işi tekrarlayarak yaptığına işaret eder.

نُقَدِّسُ لَكَۜ cümlesi, temasül sebebiyle haber olan cümleye atıf harfi وَ ’la atfedilmiştir.

Hal cümleleri konuya açıklık getirmek amacıyla yapılan ıtnâbtır.

بِحَمْدِكَ - نُسَبِّحُ - نُقَدِّسُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

حَمْدِكَ ‘deki  بِ mülabeset içindir. Manası şöyledir. Seni noksanlıklardan tenzih eder ve devamlı sana hamd ederiz.
وَنَحْنُ نُسَبِّحُ  cümlesinin isim cümlesi formunda tercih edilmesi devam ve sübut ifade eder.
اِنَّ ‘nin anlamlarından birisi, ta’lîl ve rapt manasını ifade etmesidir. (Keşşaf, Âşûr)

قَالَ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Ayet istînâfî beyanî olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisaldir. Müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mekulü’l-kavl cümlesi ise اِنّ۪ٓ ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedin muzari fiil formunda gelmiş olması, hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

İsm-i mevsûlde tevcih sanatı vardır.

 لَا تَعْلَمُونَ - اَعْلَمُ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.

اَعْلَمُ - تَعْلَمُونَ , قَالَ - قَالُٓوا , اَتَجْعَلُ - جَاعِلٌ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.