Bakara Sûresi 39. Ayet

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟  ...

İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve kimseler
2 كَفَرُوا inkar eden ك ف ر
3 وَكَذَّبُوا ve yalanlayan ك ذ ب
4 بِايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
5 أُولَٰئِكَ işte onlar
6 أَصْحَابُ halkıdır ص ح ب
7 النَّارِ ateş ن و ر
8 هُمْ onlar
9 فِيهَا orada
10 خَالِدُونَ ebedi kalacaklardır خ ل د
 
Nar ateş demektir. Cehennemin isimlerinden biri olmuş ama bu kelimede ateş manası ön plandadır. Demek ki bu fiil ateşi gerektiren bir suçtur. Ateşle cezalandırmak gerekiyor. Cehennem daha genel bir tabir. Cehennemde çeşitli azap bölümleri vardır.
 

Kezibe; yalan söyledi, kezzebe;yalanladı demektir. Her zaman Kur’ân’da Allah ve ahiret hakkında kullanılmıştır.

 

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا

İsim cümlesidir. Ayet, atıf harfi  وَ ‘ la önceki ayetteki  فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ  cümlesine matuftur. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’ dur. İrabtan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

كَذَّبُوا  atıf harfi  وَ ‘ la makabline matuftur. 

كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur. بِاٰيَاتِنَٓا  car mecruru  كَذَّبُوا  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

كَذَّبُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındadır. Sülâsîsi,  كذب ’dir. 

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef‘ûlu herhangi bir vasfa nisbet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, birşeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.

اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟

Cümle, الَّذ۪ينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. اَصْحَابُ النَّارِ  haber olup damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. النَّارِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟  cümlesi, اَصْحَابُ  veya  النَّارِ ‘ın hali olarak mahallen mansubdur. 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. ف۪يهَا  car mecruru, خَالِدُونَ ’ye mütealliktir. خَالِدُونَ۟  kelimesi haber olup, ref alameti و ' dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanır. 

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

خَالِدُونَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  خلد  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا

Ayet وَ atıf harfiyle önceki ayetteki فمن تبع هداي cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezayüftür.

Mübteda ve haberden oluşan cümle faidei haber ibtidaî kelamdır. İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır.

Cümlede müsnedün ileyhin ism-i mevsûl ile marife olması, arkadan gelen habere dikkat çekmek ve inkâr edenleri tahkir içindir.

اٰيَاتِنَٓا izafetinde azamet zamirine muzâf olması, ayetlerin şerefini ve tazimini ifade eder.

كَذَّبُوا - كَفَرُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Önceki ayetteki تَبِعَ هُدَايَ cümlesiyle وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا cümlesi arasında mukabele vardır.

Bu والذين كفروا و كذبوا باياتنا cümlesi öncesinde gelen müfred cümleye atfedilmiştir. Halbuki bu cümle de والذي كفر و كذب şeklinde gelebilirdi. Bunun sebebi, küfredenlerin ve yalancıların Allah’ın hidayetine tabi olanlardan daha çok olduğuna işaret etmektir. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru, 493)

اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟

Mübteda ve haberden oluşan cümle, mübtedanın haberidir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tahkir ve kınama ifade eder.

Müsnedin, izafetle marife olması az sözle çok şey anlatmak ve muzâfı tahkir içindir.

Hal cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur olan ف۪يهَا amiline takdim edilmiştir. Bu takdim tahsis ifade eder. Onların sonsuza kadar kalışları oraya, ateşe has kılınmıştır.

Buradaki هم فيها خالدون cümlesi, öncesine fasılla bağlanmıştır. Sebebi, kemâl-i ittisâldir. Sanki ikinci cümle, birinci cümleyi açıklayan bir konuma konulmuştur. (Âdil Ahmed Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, Soru 501)