وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذْ | ve hani |
|
2 | قُلْتُمْ | demiştiniz |
|
3 | يَا مُوسَىٰ | Musa |
|
4 | لَنْ |
|
|
5 | نُؤْمِنَ | inanmayız |
|
6 | لَكَ | sana |
|
7 | حَتَّىٰ | kadar |
|
8 | نَرَى | görünceye |
|
9 | اللَّهَ | Allah’ı |
|
10 | جَهْرَةً | açıkça |
|
11 | فَأَخَذَتْكُمُ | derhal sizi yakalamıştı |
|
12 | الصَّاعِقَةُ | yıldırım gürültüsü |
|
13 | وَأَنْتُمْ | siz de |
|
14 | تَنْظُرُونَ | bunu görüyordunuz |
|
Tövbe kavramı insana nisbet edildiğinde günah ve mâsiyetten itaate dönmeyi anlatır. Buradaki mâsiyet küfür ve inkârdan başlayıp küçük günahlara kadar iner.
Kulun dönüşü hem kalp hem fiil açısından gerçekleşir.
Kalbin dönüşü Allah’a yönelik olmak üzere saygıya (takvâ) bürünmüş sevgi yoluyla olur ve pişmanlık duygusu, bir daha tekrar etmeme niyetini de kapsar.
Allah’a nisbet edildiğinde ise kelimenin kök anlamı Allah’ın gazabının rıza ve muhabbete dönüşmesi biçiminde anlaşılır.
Nitekim bir âyette Allah’ın tövbe edenleri sevdiği ifade edilmiştir (el-Bakara 2/222).
Birçok kaynakta yer alan bir hadiste Hz. Peygamber sav şöyle buyurmuştur:
Kulun tövbe etmesinden Cenâb-ı Hakk’ın duyduğu hoşnutluğun (ferah), yiyecek içeceğini ve her şeyini taşıyan devesini çölde kaybeden bir kişinin onu bulduğunda duyduğu sevinçten çok daha fazla olduğunu ifade etmiştir (Buhârî, “Daʿavât”, 4; Müslim, “Tevbe”, 1-8).
Buşeyr ibn Ka'b el-Adevî şöyle demiştir: Bana Şeddâd ibn Evs (R) tahdîs etti ki, Hz.Peygamber (Sav) şöyle buyurmuştur:
Yâ Allah! Benim Rabb'im Sen'sin. Sen'den başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Sen'in kulunum ve gücüm yettiği kadar ezelde Sana verdiğim ahd ve va'd üzere sabitim. İşlediğim günâhların şerrinden Sana sığınırım. Bana ihsan eylediğin ni'metlerini i'tirâf ederim, günâhımı da i'tirâf ederim. Benim günâhlarımı mağfiret eyle! Şu muhakkak ki, günâhları Sen'den başkası mağfiret edemez!
Bu duadaki bir inceliğe dikkat edelim:
‘İşlediğim günahların şerrinden sana sığınırım..’
Burada kişi gunah işleyip tevbe etmiş olabilir ve tevbesi kabul olmuş olabilir. Ancak o günahın şerri kalıyor olabilir.
Bu ne demektir? Meselaçcok yediniz, israf ettiniz, kendinize zulmetmiş oldunuz. Ancak Allah’a tevbe edip af dilediniz, tevbeniz kabul olmuş, işlediğiniz günah silinmiş olabilir, ancak o günahın şerri olan şişmanlık sizde kalmıştır.
Yada çocuğumuzu yetiştirirken hatalı davranışlarımız oldu, bundan dolayı Allahtan af diledik ve kabul oldu ancak yaptığımız hatalı davranışların neticesinde asi bir çocuğumuz oldu, işte bu duanın bu incelikli kısmında bundan bahsediyor efendimiz..
Yaptıklarımızın şerrinden de koru bizi ya Rab!!! (Fatma Bayram tefsir notlari)
Musa a.s.: Ey kavmim diyor, kendisi de o kavmin içinden. Ama Firavun kavmine hiç “ey kavmim” demiyor çünkü o onların içinden değildir.
Kavim kelimesi ayakğa kalktı manasındaki qâme fiilinden gelir. Kavimde de birbirine tutunan, birbirine destek olan, birbirini ayakta tutan manaları vardır. Musa as “ya kavmi” derken aralarındaki bu yakınlığı hatırlatarak ona mukabil dediğini yapmalarını istiyor. Kendisinin onlardan olduğunu hatırlatıyor. Birbirlerini desteklediklerini ifade etmiş oluyor. “Ya kavmi” hitaplarının hepsinde bu manayı düşünmeliyiz.
İttehaze fiili iki meful alır. Burada biri var, biri yoktur. Mealde ‘’Buzağıyı tanrı edindiniz’’ yazılıdır. İkinci mefulü alimler takdir ediyorlar. Bazıları da buzağıyı uydurdunuz, şekillendirdiniz, yarattınız manalarını vermiştir.
Birçok kaynakta yer alan bir hadiste Hz. Peygamber sav şöyle buyurmuştur:
Kulun tövbe etmesinden Cenâb-ı Hakk’ın duyduğu hoşnutluğun (ferah), yiyecek içeceğini ve her şeyini taşıyan devesini çölde kaybeden bir kişinin onu bulduğunda duyduğu sevinçten çok daha fazla olduğunu ifade etmiştir (Buhârî, “Daʿavât”, 4; Müslim, “Tevbe”, 1-8).
Buşeyr ibn Ka'b el-Adevî şöyle demiştir: Bana Şeddâd ibn Evs (R) tahdîs etti ki, Hz.Peygamber (Sav) şöyle buyurmuştur:
Yâ Allah! Benim Rabb'im Sen'sin. Sen'den başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Sen'in kulunum ve gücüm yettiği kadar ezelde Sana verdiğim ahd ve va'd üzere sabitim. İşlediğim günâhların şerrinden Sana sığınırım. Bana ihsan eylediğin ni'metlerini i'tirâf ederim, günâhımı da i'tirâf ederim. Benim günâhlarımı mağfiret eyle! Şu muhakkak ki, günâhları Sen'den başkası mağfiret edemez!
Kavim kelimesi ayağa kalktı manasındaki qâme fiilinden gelir.
Kavimde de birbirine tutunan, birbirine destek olan, birbirini ayakta tutan manaları vardır.
Musa as “ يَا قَوْمِ ” derken aralarındaki bu yakınlığı hatırlatarak ona mukabil dediğini yapmalarını istemektedir. Kendisinin onlardan olduğunu hatırlatarak birbirlerini desteklediklerini ifade etmiş olur. “Ya kavmi” hitaplarının hepsinde bu manayı düşünebiliriz.
وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Zaman zarfı اِذْ, takdiri أذكر olan mahzuf fiile mütealliktir. قُلْتُمْ ile başlayan fiili cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mekulü’l-kavl, nida ve cevabıdır. قُلْتُمْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
قُلْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
(إِذْ) : Yanlız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَا nida harfidir. مُوسٰي münadadır. Müfred alem olup damme üzere mebni, mahallen mansubdur.
Nidanın cevabı لَنْ نُؤْمِنَ ’ dur.
لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir.
نُؤْمِنَ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’ dur. لَكَ car mecrur نُؤْمِنَ fiiline mütealliktir.
حَتّٰى gaye bildiren cer harfidir. نَرَى muzari fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, حَتّٰى harf-i ceriyle نُؤْمِنَ fiiline mütealliktir.
نَرَى elif üzere mukadder fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’ dur. اللّٰهَ lafza-i celâl, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. جَهْرَةً lafza-i celâlin hali olup fetha ile mansubdur. Takdiri, تراه ظاهرا (Açık şekilde görürsün) şeklindedir.
حَتّٰٓى edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُوسٰي gayri munsarifdir. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır.
Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude.
Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ
فَ sebebi müsebbebe atfeden atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. اَخَذَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Muttasıl zamir كُمُ mukaddem mef‘ûlün bih olarak mahallen mansubdur. الصَّاعِقَةُ fail olup damme ile merfûdur.
وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ
وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. تَنْظُرُونَ cümlesi haber olarak mahallen merfûdur.
تَنْظُرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً
47.ayetteki اذكروا نعمتي cümlesindeki نعمتي ’ye atfedilen ayet, nasb mahallindedir. Veya cümlenin başında اذكروا fiili mahzuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnat olan cümlede icâz-ı hazif vardır.
Muzâfun ileyh olan ...قُلْتُمْ cümlesi ise müsbet fiil cümlesi, faide-i haber ibtidâî kelamdır.
Zaman ismi olan إذ ’in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. ('Âşûr, Hac/26)
Mekulü’l-kavl cümlesi nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nidanın cevabı menfi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.
جهرةً kelimesi hal olduğundan konuya açıklık getirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Önceki ayette لِقَوْمِه۪ (Kavmine) ifadesinden sonra bu ayette قُلْتُمْ (Dediniz) sözüne geçişte, gaibten muhataba iltifat vardır.
Açık olarak ayan-beyan görmedikçe manasında gelen جَهْرَةً kelimesi, masdariyet üzere mansuptur. Yahut da نَرَى fiilinden hal olarak mansubtur. Yani ‘açık bir halde’ demektir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
Hal, cümlenin anlamına açıklık getiren ıtnâb sanatıdır.
فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ
Cümle, nidanın cevabına فَ ile atfedilmiştir. Müsbet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil kesinlik ifade eder. Mef‘ûl önemine binaen faile takdim edilmiştir.
الصَّاعِقَة ’dan maksat, ölümdür. Başka bir yoruma göre bu, gökten gelip onları yakan bir ateştir. (Nesefî / Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)
وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ
Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ cümlesi hal olduğundan ıtnâb sanatı vardır.
Haberin muzari olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüd ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil, olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
نَرَى - جَهْرَةً - تَنْظُرُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
نَرَى fiilinde irsâd sanatı vardır.