Bakara Sûresi 94. Ayet

قُلْ اِنْ كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ عِنْدَ اللّٰهِ خَالِصَةً مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ  ...

De ki: “Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 إِنْ eğer
3 كَانَتْ ise ك و ن
4 لَكُمُ size ait
5 الدَّارُ yurdu د و ر
6 الْاخِرَةُ ahiret ا خ ر
7 عِنْدَ katında ع ن د
8 اللَّهِ Allah
9 خَالِصَةً gerçekten خ ل ص
10 مِنْ (değil de)
11 دُونِ başkasının د و ن
12 النَّاسِ insanlardan ن و س
13 فَتَمَنَّوُا haydi temenni edin م ن ي
14 الْمَوْتَ ölümü م و ت
15 إِنْ eğer
16 كُنْتُمْ iseniz ك و ن
17 صَادِقِينَ sözünüzde doğru ص د ق
 

Bu ayetin bize verdiği mesaj; Ahireti arzulayan kişi olmak ve salih amelleri çoğaltmaktır.

Yahudiler kendilerinden başka hiç kimsenin cennete girmeyeceğine, Cennetin sadece kendileri için olduğuna inanıyorlar. Öyleyse burada ne işiniz var, ölümü temenni edin diyerek meydan okuyan bir ayettir.

 

قُلْ اِنْ كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ عِنْدَ اللّٰهِ خَالِصَةً مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ

Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri, انت ' dir. Mekulü'l-kavl اِنْ كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ ’ dir. قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كَانَتْ ’in dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تْ  te’nis alametidir. لَكُمُ  car mecruru كان ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. الدَّارُ  kelimesi كان ’nin muahhar ismi olup damme ile merfûdur. Muzaf mahzuftur. Takdiri, نعيم الدار  (Ahiret yurdunun nimeti) şeklindedir.

الْاٰخِرَةُ  kelimesi  الدَّارُ ‘ nun sıfatıdır. عِنْدَ  mekân zarfı  خَالِصَةً ‘e veya كان ’nin haberine mütealliktir. اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

خَالِصَةً  kelimesi  الدَّارُ ’ın hali olup fetha ile mansubdur. مِنْ دُونِ  car mecruru  خَالِصَةً ‘ e mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. النَّاسِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

ف  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. 

تَمَنَّوُا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  الْمَوْتَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir.Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

1- Hakiki sıfat ; 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1- Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi meful, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsuf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2- Cümle olan sıfatlar: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَمَنَّوُا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  مني ’dir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.

خَالِصَةً  kelimesi, sülâsi mücerredi خلص  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

كُنتُم ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. صَادِق۪ينَ  kelimesi  كان ’nin haberi olup nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile irablanırlar.

Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir.

صَادِق۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  صدق  olan fiilin ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ اِنْ كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ عِنْدَ اللّٰهِ خَالِصَةً مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ

Ayet istinâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mekulü’l-kavl cümlesi şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Şart cümlesi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim, tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur لَكُمُ ’ün müteallakı olan كَانَ ’nin mukaddem haberi mahzuftur. الدَّارُ kelimesi كَانَ ’nin muahhar ismidir.

فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ cümlesi şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

عِنْدَ اللّٰهِ izafeti muzâfın şanı içindir.

Sıfat olarak gelen الْاٰخِرَةُ kelimesi ve hâl olarak gelen خَالِصَةً kelimesi anlamı zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

خَالِصَةً "Yalnız, sadece” ifadesi دَارُ الْاٰخِرَة ifâdesinden hal olarak mansubtur. Bunun manası “Ahirette sizin dışınızda hiçbir kimse için bir hak olmaksızın, sadece sizin için...” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

Ayetteki النَّاسِ kelimesi cins ifade eder. Bunun lam-ı tarifinin ahd için (belli insanları ifade etmek için) olduğu da söylenmiştir. O zaman bununla kastedilenler müslümanlardır. Fakat, ["Ancak Yahudi veya Hristiyan olanlar müstesna... "] (Bakara, 111) ifadesi ve burada belli bir grubun bulunmaması sebebiyle, bu lam-ı tarifin cins için olması daha evladır. (Fahreddin er- Râzî, Tefsir-i Kebir)

النَّاسِ cins ifade eder; bir görüşe göre malum insanları ifade eder ki bunlar da müslümanlardır. (Keşşâf)

اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

Fasılla gelen cümlede fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.Cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri فتمنوا الموت ’tir.

Şartın cevabının mahzuf oluşu îcâz-ı hazif sanatıdır.

كُنْتُمْ - كَانَتْ kelimelerinin arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu cümlenin bir önceki âyette zikredildiği halde burada da tekrarlanması, ilzamı (haksızlığı ispat ile susturmayı) güçlendirmek ve anılan cevabın (haydi ölümü dileyin), şart cümlesine (eğer âhiret yurdu... yalnız size has ise) olan bağlılığına yalnız hakikat böyle olduğu için değil fakat onların iddiasına göre de böyle olduğuna dikkat çekmek içindir. Çünkü onlar bu iddiada bulunmuşlardı. (Ebüssuûd)