Tâ-Hâ Sûresi 10. Ayet

اِذْ رَاٰ نَاراً فَقَالَ لِاَهْلِهِ امْكُـثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى  ...

Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm, yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum” demişti.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِذْ hani
2 رَأَىٰ görmüştü ر ا ي
3 نَارًا bir ateş ن و ر
4 فَقَالَ demişti ق و ل
5 لِأَهْلِهِ ailesine ا ه ل
6 امْكُثُوا siz durun م ك ث
7 إِنِّي elbette ben
8 انَسْتُ gördüm ا ن س
9 نَارًا bir ateş ن و ر
10 لَعَلِّي belki
11 اتِيكُمْ size getiririm ا ت ي
12 مِنْهَا ondan
13 بِقَبَسٍ bir kor ق ب س
14 أَوْ yahut
15 أَجِدُ bulurum و ج د
16 عَلَى (yanında)
17 النَّارِ ateşin ن و ر
18 هُدًى bir yol gösteren ه د ي
 
Gerek Kitâb-ı Mukaddes’te gerekse Kur’ân-ı Kerîm’de kendisinden en çok söz edilen peygamber Hz. Mûsâ’dır. İlk inen sûrelerde Hz. Mûsâ’ya verilen “sahifeler”e gönderme yapan ifadeler yer almış olmakla beraber, Kur’an âyetlerinin kronolojik sıralamasına göre onun peygamberlikle onurlandırılmasına, Firavun’a gidip onu doğru yola çağırmakla görevlendirilmesine, bu arada kendisinin Allah’ın lutfuyla bizzat Firavun’un sarayında büyütülmüş olduğuna, Firavun’a yapılan nasihat ve gösterilen mûcizelere rağmen inatçı tavrını sürdürdüğü için İsrâiloğulları’nın Mûsâ’nın öncülüğünde kurtarılıp Firavun ve ordusunun boğulmasına, daha sonra Mûsâ vahiy almak üzere Tûr’a gittiğinde İsrâiloğulları’nın buzağı heykeline taparak nankörlük ettiklerine geniş biçimde değinilen ilk yer bu âyet kümesinin başından 98. âyete kadarki bölümdür (Hz. Mûsâ’nın hayatı hakkında Kur’an’da ve Kitâb-ı Mukaddes’te verilen bilgiler ve karşılaştırılması için bk. Bakara 2/49-59; Kasas 28/3 vd.). Burada dikkat çeken husus, anlatımın Hz. Mûsâ’nın doğumu ve yetiştirilmesiyle değil, hemen ona peygamberlik görevinin verilmesi ve tevhid mücadelesi içine sokulmasıyla başlamasıdır. Bu durumla, sûrenin tevhid mücadelesinin sıkıntılı dönemlerini yaşayan Resûlullah’a ve müminlere teselli ve moral desteği verme hedefi arasında sıkı bir bağ bulunduğu söylenebilir. Kur’an’ın başka sûrelerinde verilen bilgilerle beraber değerlendirildiğinde 10. âyette, Hz. Mûsâ’nın Medyen’de sekiz (veya on) yıl kayın pederinin yanında çalıştıktan sonra ailesiyle birlikte Mısır’a gitmek üzere yola çıktığı günlerden söz edildiği anlaşılmaktadır. Tefsirlerde bu olayın soğuk bir kış gecesinde ve Mûsâ’nın yolunu kaybettiği bir sırada meydana geldiği, ateş zannettiği ışığın gerçekte ilâhî nur olduğu belirtilir (Taberî, XVI, 142). Burada önemli olan, onun bir ışık görmesinin sağlanması ve bunun ilâhî huzura çağırılmasına vesile kılınmasıdır. Hz. Mûsâ bu mazhariyete eriştikten sonra, (11-24. âyetlerde belirtildiği üzere) kendisine vahiy gelmiş, mûcizelerle donatıldığı kendisine gösterilip Firavun’a gitmesi istenmiştir. Tevrat’ta Mûsâ’nın ateş görmesi olayı şöyle anlatılır: “Ve rabbin meleği bir çalı ortasında ateş alevinde ona göründü; ve gördü, ve çalı tükenmiyordu; ve Mûsâ dedi: Şimdi döneyim, ve bu büyük manzarayı göreyim, çalı niçin yanıp tükenmiyor...” (Çıkış, 3/2-3). 12. âyette Hz. Mûsâ’dan niçin pabuçlarını çıkarmasının istendiği açıklanırken bazı müfessirler pabuçların yapıldığı malzeme üzerinde durmuşlarsa da, daha çok ayaklarının o kutsal mekâna doğrudan temas etmesinin ve bereketinden nasiplenmesinin istendiği yorumu tercih edilmiştir (bk. Taberî, XVI, 143-144). Fakat burada ilâhî vahye muhatap olacak olan Mûsâ’nın kendisini ruhen buna hazırlamasının amaçlandığı, dolayısıyla kendisine çeki düzen vermesi ve daha özel bir saygı göstermesi için uyarıldığı söylenebilir. İbn Atıyye de buna yakın bir yorum yapmaktadır (IV, 39). Âyetin son kısmına “Sen iki defa kutlu kılınmış vadidesin” mânasını veren Esed, âyetteki “tuvâ” (diğer okunuşuyla “tıvâ”) kelimesiyle ilgili olarak şu açıklamayı yapmaktadır: Ne var ki bazı müfessirler bu kelimenin “kutlu kılınan vadi”nin ismi olduğunu söylemişlerdir. Oysa Zemahşerî, “iki kere yapılan” anlamındaki tuvan yahut tıvan tabirinden yola çıkarak, sözcüğü “iki kere” anlamına yormuştur; yani “iki kere kutsanmış” yahut “iki kere kutlu kılınmış” (II, 624, 625). Halbuki Zemahşerî önce bu kelimenin yer adı olmasına ilişkin yoruma temas etmekte, daha sonra “İki defa anlamına geldiği de söylenmiştir” şeklinde kendi yorum ve tercihi olmaksızın bu görüşe işaret etmekte, ayrıca bu mânayı “iki defa kutsanma” yorumuna hasretmeyip “iki defa seslenilmiş olduğu” yorumundan da söz etmektedir (II, 429). Kaldı ki genellikle müfessirler –tercih belirterek veya belirtmeden– her iki yorumu (vadi ismi olduğunu ve iki kere mânasına geldiğini) nakletmektedirler (meselâ bk. Taberî, XVI, 145-147; İbn Atıyye, IV, 39). 14. âyetin “Beni hatırında tutmak için namazı kıl” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmına “Hatırladığında namazı kıl” mânası da verilmiş ve bu yorum Hz. Peygamber’in “Bir namazı unutan kimse hatırladığında onu kılsın” buyurduktan sonra bu âyeti okuduğu rivayetiyle (Buhârî, “Mevâkît”, 37) desteklenmeye çalışılmıştır. Fakat Taberî âyetin lafzına göre ilk mânanın daha kuvvetli olduğunu belirtir (XVI, 147-148). 15. âyetteki “onu âdeta kendimden bile gizliyorsam da” diye çevirdiğimiz kıyamet günüyle ilgili yan cümle için değişik açıklamalar yapılmış, bu arada cümleye “Onu neredeyse açıklayacağım” mânası da verilmiştir. Fakat müfessirlerin çoğu, bu ifadenin Arap dilinde bilinen bir üslûp (mübalağa) olduğu, bizim tercih ettiğimiz “Âdeta kendimden dahi gizlemekteyim” anlamını taşıdığı ve Allah’ın bu bilgiyi kimseye vermediğini, o günün ansızın gelip çatacağını belirtmeyi hedeflediği kanaatindedir (bk. Taberî, XVI, 148-153; İbn Atıyye, IV, 40). Bu âyetin “herkes yapıp ettiğinin karşılığını görsün diye” şeklinde çevirdiğimiz kısmıyla bilinçli çabaların kastedildiği ve dolayısıyla –ahlâken iyi ya da kötü olduğuna bakılmaksızın– elde olmadan yapılan eylemlerle farkında olmadan yapılan ihmallerin hariç tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu ilkeyi Hz. Mûsâ’nın kıssasını anlatırken telaffuz etmekle Kur’an, bütün gerçek dinlerin temelinde yatan ahlâkî kavram ve öğretilerin özde hep aynı olduğunu vurgulamaktadır. Esed bu inceliği daha belirgin hale getirme düşüncesiyle âyetin bu kısmına, “herkese (hayatta iken) peşinden koştuğu şeylere göre hak ettiği karşılık verilebilsin diye” şeklinde mâna vermiştir (II, 626-627). Kur’an’da değişik vesilelerle değinildiği üzere Hz. Mûsâ Firavun’a gönderilirken asâsının yılana dönüşmesi ve elini koynuna sokunca –kendisi esmer tenli olduğu halde– hastalık vb. bir sebeple olmaksızın elinin bembeyaz çıkması şeklinde iki mûcize ile desteklenmişti (ayrıca bk. A‘râf7/106-108; Kasas 28/31-32). 19-22. âyetlerde bunlara temas edildikten sonra 23. âyette bununla öncelikle Hz. Mûsâ’nın Allah’ın kudretine olan inancının pekiştirilmesinin amaçlandığı ifade edilmektedir. 
 

Qabese  قبس :  قَبَسٌ büyük bir ateş yığınından alınan alevli odun parçası/kordur. İftial babı formundaki إقْتَبَسَ fiili koru alma talebinde bulunmaktır. Sonradan müstear olarak (istiare yoluyla) ilim ve hidayet talebinde bulunma anlamında kullanılır olmuştur. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de 3 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri iktibas etmek (alıntı yapmak) ve müktebesattır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

اِذْ رَاٰ نَاراً فَقَالَ لِاَهْلِهِ امْكُـثُٓوا 

 

Fiil cümlesidir. Zaman zarfı  اِذْ , takdiri أذكر  olan mahzuf fiile müteallıktır.

(إِذْ) : Yalnız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnidir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

رَاٰ نَاراً  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

رَاٰ  fiili,  ى  üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. نَاراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

لِاَهْلِهِ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli,  امْكُـثُٓوا ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

امْكُـثُٓوا  kelimesi  ن ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.


اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim zamir  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  اٰنَسْتُ نَاراً  cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اٰنَسْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. 

نَاراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. ي  muttasıl zamiri  لَعَلَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

اٰت۪يكُمْ  fiil cümlesi  لَعَلَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  اٰت۪يكُمْ  fiili,  ى  üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مِنْهَا  car mecruru  اٰت۪يكُمْ ‘e müteallıktır.  بِقَبَسٍ  car mecruru  اٰت۪يكُمْ ‘e müteallıktır.

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَجِدُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. عَلَى النَّارِ  car mecruru  اَجِدُ  fiiline müteallıktır.  

هُدًى  mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur.

اٰنَسْتُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  انس ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

اِذْ رَاٰ نَاراً فَقَالَ لِاَهْلِهِ امْكُـثُٓوا

 

Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı  اِذْ , takdiri  اذكروا (Düşünün, ibret alın) olan mahzuf bir fiile müteallıktır. Mahzufla birlikte cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اِذْ ’in muzâfun ileyhi olan  رَاٰ نَاراً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُـثُٓوا  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline  atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Hz. Musa’nın ehline seslenişi olan mekûlü’l-kavl cümlesi  امْكُـثُٓوا  şeklinde emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.


 اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً 

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.

اِنَّٓ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Muhatabının zihnindeki tereddüt nedeniyle Hz.Musa, sözlerini tekidle ifade etmiştir.

اِنَّٓ ’nin haberi olan  اٰنَسْتُ , mazi sıygada fiil cümlesidir. Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.(Hâlidî, Vakafat, S.107) 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اٰنَسْتُ  fiilinin mef’ûlü olan  نَاراً ’deki tenvin, özel bir nev olduğuna işaret eder.


 لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى

 

Vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfi  لَعَلَّ ’nin dahil olduğu ayet, gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

لَعَلَّ  edatı, terecci içindir. Yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerîm olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyhi de bu görüştedir. Ancak Kutrub (v. 106/724); ‘’ لَعَلَّ  kelimesi ‘için’ manasındadır’’, demiştir. (Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl Ve Hakâîku’t-Te’vîl)

لَعَلّ۪ٓي ’nin haberi olan  اٰت۪يكُمْ  mazi sıygada fiil cümlesidir. Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Hükümde ortaklık nedeniyle  اَوْ  atıf harfiyle  لَعَلّ۪ٓي ‘nin haberine atfedilen ayetin son cümlesi, mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mef’ûl olan  هُدًى ’deki tenvin, muayyen (belirli) olmaksızın cinse delalet eder. 

Ayette  النَّارِ  kelimesinin üç defa geçmesi, onlar için ateşin ne kadar önemli olduğunun işaretidir. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

رَاٰ - اٰنَسْتُ  ve  النَّارِ - بِقَبَسٍ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Bu ayetin  …bir ateş buldum… kısmında, Musa’nın (as) cümlesini  إنّ (emin olun, kesinlikle, muhakkak ki, şüphesiz) edatıyla tekid etmesi, zor şartlarda yanında bulunan ailesini yatıştırmaya yöneliktir. Gördüğü kesindir ve bunda hiçbir şüphe yoktur. Ancak gördüğü ateşi ailesine ulaştırma konusunda aynı kesinliği göremiyor, ihtiyatı elden bırakmayan ve ailesini hayal kırıklığına uğratmak istemeyen bir peygamberin  لعلي (umarım) ifadesiyle karşılaşıyoruz. Ayetteki bu ayrıntı, o anı ve içinde bulunulan ruh halini algılamayı sağlar. (İsmail Bayer, Keşşâf Tefsirinde Belâgat Uygulamaları) 

Hz  Musa bu emriyle karısına, çocuğuna ve hizmetçisine hitap ediyordu. (Onun için çoğul kipini kullanmıştır.)

Diğer bir görüşe göre ise yalnız karısına hitap ediyordu. Çoğul kipinin kullanılması ise tazim içindir. (Ebüssuûd)