Tâ-Hâ Sûresi 113. Ayet

وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ وَصَرَّفْنَا ف۪يهِ مِنَ الْوَع۪يدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْراً  ...

İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar, yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَذَٰلِكَ ve böyle
2 أَنْزَلْنَاهُ sana onu indirdik ن ز ل
3 قُرْانًا bir Kur’an olarak ق ر ا
4 عَرَبِيًّا Arapça ع ر ب
5 وَصَرَّفْنَا ve türlü biçimlere açıkladık ص ر ف
6 فِيهِ onda
7 مِنَ
8 الْوَعِيدِ tehditleri و ع د
9 لَعَلَّهُمْ umulur ki
10 يَتَّقُونَ korunurlar و ق ي
11 أَوْ yahut
12 يُحْدِثُ (Kur’an) yaptırır ح د ث
13 لَهُمْ onlara
14 ذِكْرًا bir hatırlama ذ ك ر
 
Kur’ân-ı Kerîm’in ilk hitap ettiği çevrenin Araplar olması dolayısıyla onun Arap dilinde indirilmiş olması tabii olmakla beraber son ilâhî mesajın bu ortamda ve bu dille tebliğ edilmesi de kuşkusuz birçok hikmet taşımaktadır (bu konuda bk. Yûsuf 12/2; Ra‘d 13/37; Nahl 16/103). Konuya ilişkin rivayetler ışığında 114. âyet genellikle, Hz. Peygamber’in vahyi alırken onu gerektiği gibi koruyamama endişesi taşıdığı ve ezberlemek için hemen tekrar etmeye yöneldiği biçiminde açıklanmıştır. M. Esed bu âyetin öncelikle Hz. Muhammed’e hitap etmekle birlikte, bütün çağlarda Kur’an okuyan herkesi ilgilendirdiğini belirterek şöyle bir yorum yapmaktadır: Kur’an Allah’ın sözü olduğuna göre, onu oluşturan parçaların hepsi –ibareler, cümleler, âyet ve sûreler– bir arada ve birbiriyle tutarlı ve bağlantılı tam bir bütün meydana getirmektedir. Bunun içindir ki, Kur’an mesajını tam olarak anlamak isteyen kimse, “aceleci yaklaşımlardan”, yani âyetleri ait oldukları umumi anlam örgüsünden soyutlayarak onlardan aceleci sonuçlar çıkarmaktan sakınmalı, Kur’an’ı “bir bütün olarak” ele almalı, münferit meseleleri bu bütün içinde değerlendirmelidir (II, 641-642). Âyetin sonunda Resûlullah’a “Rabbim! İlmimi arttır” diye dua etmesinin emrolunması şöyle açıklanabilir: Aceleci davranmamasının istenmesi Kur’an’ın vahyi ile ilgilidir; onu bu tutuma sevkeden (emaneti korumada duyarlılık gösterme gibi) âmiller ise kötülenmemiştir. Söz konusu yasak ifadesinin Resûl-i Ekrem’i kınama anlamında alınmaması için bu ifadenin hemen ardından böyle bir buyruğa yer verilerek hem ona iltifat edilmiş hem –Kur’an vahyi dışındaki hususlarda– bilgisini arttırma çabası içinde olması özendirilmiş, ufkunu açması için de rabbine dua etmesi istenmiştir (İbn Âşûr, XVI, 317).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 654
 

وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ وَصَرَّفْنَا ف۪يهِ مِنَ الْوَع۪يدِ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَ  harf-i cer olup,  مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili  اَنْزَلْنَا  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir.

ذٰ  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

اَنْزَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

قُرْاٰناً  hal olup fetha ile mansubdur. عَرَبِياًّ  kelimesi  قُرْاٰناً ’nin sıfatı olup mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim). 

Burada hal müfred şekilde gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

صَرَّفْنَا  atıf harfi  وَ ’la  اَنْزَلْنَا ’ya matuftur. 

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

صَرَّفْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  ف۪يهِ  car mecruru  صَرَّفْنَا  fiiline müteallıktır.

مِنَ الْوَع۪يدِ  car mecruru mahzuf mef’ûlün bihe müteallıktır. Takdiri,  صرفنا وعيدا من الوعيد (Bir tehdit yaptık) şeklindedir.

صَرَّفْنَا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  صرف ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اَنْزَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


 لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْراً

 

لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Tereccî, husûlü arzu edilen ve sevilen, imkân dahilinde olan bir şeyin istenmesidir. 

هُمْ  muttasıl zamir  لَعَلَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur.  يَتَّقُونَ  fiili  لَعَلَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

يَتَّقُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُحْدِثُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.  لَهُمْ  car mecruru  يُحْدِثُ  fiiline mütealliktir. 

ذِكْراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

يُحْدِثُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حدث ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

يَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ وَصَرَّفْنَا ف۪يهِ مِنَ الْوَع۪يدِ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَذٰلِكَ, amili  اَنْزَلْنَاهُ  fiili olan mahzuf mef’ûlun mutlaka mütealliktir.

اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

Ayetteki  كَذٰلِكَ  kelimesi, Ta-Ha Suresi 99’daki  كَذٰلِكَ  ifadesine matuftur. Yani “Aynen o inzal gibi ve o tarzda Kur'an’ı da indirdik.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)

اَنْزَلْنَاهُ  fiilindeki  نَا, azamet zamiridir. Fiilin azamet zamirine isdadı tazim ifade eder.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

قُرْاٰناً  kelimesi haldir. Hal cümleleri, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. 

كَذٰلِكَ ’de  كَ  teşbih harfidir.  ذٰلِكَ  müşebbehün bihdir. Müşebbehin konumu öyle yüce bir yerdedir ki ona benzeyecek bir şey yoktur manasındadır. Bu ifadede mübalağa sanatı vardır.

قُرْاٰناً ’deki tenvin tefhim ve tazim içindir.

قُرْآنًا  kelimesi  أنْزَلْناهُ  fiilindeki mansub zamirden haldir.  قُرْآن  masdar şeklinde gelmiş bir isimdir. (Âşûr)

Okunması kolay olacak bir üslupla tertip edildiği için Kur'an denilmiştir. (Âşûr)

قُرْآنًا  kelimesindeki tenkir, kemâl manasındadır. Yani okunan şeylerin en kemâlidir. (Âşûr)

عَرَبِياًّ  kelimesi  قُرْاٰناً   için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

عَرَبِيًّا  kelimesi  قُرْآنًا  lafzının sıfatıdır. Bu vasıf, övgü ifade eder. Çünkü Arapça, dillerin en beliği, fesahat ve ahenk bakımından en güzelidir. (Âşûr)

Bu ifadelerde tariz yoluyla Araplar için bir minnet, müşrikler için de bir ahmaklık, akılsızlık vurgusu yapılmıştır. Çünkü Araplardan müşrik olanlar, Kur’an’dan yüz çevirmiş ve yalanlamışlardır. O halde şirkten vazgeçip iman edenler, yaradanlarına karşı bir şükran borcu içinde olmalılar. (Âşûr)

وَصَرَّفْنَا ف۪يهِ مِنَ الْوَع۪يدِ  cümlesi, önceki cümleye matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

صَرَّفْنَا  fiili  تفعيل  babındadır.  تفعيل  babı fiile kesret, sayruret, kabul, yönelmek gibi anlamlar katar. Ayrıca fiile iki mef’ûl alabilme imkanı sağlar.

Car mecrur  ف۪يهِ ’deki zamir Kur’an’a aittir. Bu ibarede istiare vardır. Car ve mecrurun ilişkisi, zarf ve mazruf ilişkisine benzetilmiştir.  قُرْاٰناً, içine girilecek bir şeye benzetilmiştir.

Burada  الوَعِيدِ  tehdit için zikredilmiştir. (Âşûr)

 

لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْراً

 

Ta’liliyye veya beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılan terecci harfi  لَعَلَّ ’nin dahil olduğu ayet, gayr-ı talebî inşâî isnaddır. 

Allah Teâlâ’ya isnat edildiğinde  لَعَلَّ, için manasına geldiğinden; cümle, vaz edildiği anlamın dışında mana kazanması dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَعَلَّ  edatı, terecci içindir. Yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki her ikisi de aynı manaya gelir. Fakat bu beklenti Kerim olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sibeveyh de bu görüştedir. Ancak Kutrûb “لَعَلَّ  kelimesi ‘için’ manasındadır.” demiştir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t-Te’vîl)

لَعَلَّ ; temenni ve arzu içindir. Yani Kur’an’ın insanları takvaya yakınlaştırması ve onlar için bir hatırlatıcı olması ümit edilir. Onu indiren ve içindekileri emredenin şanı budur. Recâ manasının oluşması için bu harf telaffuz edilmiştir.  لَعَلَّ ; tebeî istiare olup meknî temsîlî istiareye işaret eder. (Âşûr)

اِنّ۪ٓ ’nin kardeşlerinden olan  لَعَلَّ ’nin dahil olduğu cümlenin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.

Hükümde ortaklık nedeniyle  اَوْ  atıf harfiyle  لَعَلَّهُمْ ’ün haberine atfedilen ayetin son cümlesi olan  يُحْدِثُ, muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mef’ûl olan  ذِكْراً deki tenvin tazim ifade eder. Car mecrur  لَهُمْ  ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.

لعل  harfi gibi ümit ifade eden bir lafız getirmekten murad takvalı olmaya teşviktir. Kur'an’da Allah’a isnad edilen  لَعَلَّ  sözleri “muhakkak ki” anlamına gelir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan Suresi 58)

Keşşâf sahibi şöyle demiştir.  لَعَلَّ  kelimesi ümit vermek içindir. Kerîm ve Rahîm olan Allah ümit verdiğinde, şüphesiz, Allah'ın bu ümit verişi, kesin vaat yerine geçer. İşte bu sebepten dolayı Kelâmullah'ta kesinlik manası ifade eder, denilmiştir. (Fahreddin er-Râzî) 

التَّقْوى; korkmak demektir. Allah'a itaat manasında kinaye olarak kullanılır. Yani biz bunu onların inanıp (iman edip) itaat etmeleri için yaptık demektir. (Âşûr)

قُرْاٰناً  ذِكْراً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.