فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْماً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَتَعَالَى | yücedir |
|
2 | اللَّهُ | Allah |
|
3 | الْمَلِكُ | hükümdar olan |
|
4 | الْحَقُّ | gerçek |
|
5 | وَلَا | asla |
|
6 | تَعْجَلْ | acele etme |
|
7 | بِالْقُرْانِ | Kur’an’ı (okumaya) |
|
8 | مِنْ |
|
|
9 | قَبْلِ | önce |
|
10 | أَنْ | diye |
|
11 | يُقْضَىٰ | tamamlansın |
|
12 | إِلَيْكَ | sana |
|
13 | وَحْيُهُ | vahyedilmesi |
|
14 | وَقُلْ | ve de ki |
|
15 | رَبِّ | Rabbim |
|
16 | زِدْنِي | artır bana |
|
17 | عِلْمًا | ilmimi |
|
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. تَعَالَى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir.
اللّٰهُ lafza-i celâlİ, fail olup lafzen merfûdur.
الْمَلِكُ الْحَقُّۚ kelimeleri, اللّٰهُ lafza-i celâlin iki sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
Hakiki Sıfat:
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred Olan Sıfatlar:
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle Olan Sıfatlar: Üçe ayrılır:
1- İsim cümlesi olan sıfatlar,
2- Fiil cümlesi olan sıfatlar,
3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَعْجَلْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. بِالْقُرْاٰنِ car mecruru تَعْجَلْ fiiline mütealliktir.
مِنْ قَبْلِ car mecruru تَعْجَلْ fiiline mütealliktir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, قَبْلِ ’nin muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur.
يُقْضٰٓى elif üzere mukadder fetha ile mansub meçhul muzari fiildir. اِلَيْكَ car mecruru يُقْضٰٓى fiiline müteallıktır.
وَحْيُهُ naib-i faili olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْماً
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Nida harfi ve muzâfun ileyh mahzuftur. رَبِّ kelimesinin sonundaki esre, mütekellim zamirinden ivazdır.
Mekulü’l-kavli, nidanın şart ve cevabı olup mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Nidanın cevabı زِدْن۪ي عِلْماً ’dir. زِدْن۪ي dua manasında emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Merfû muzari fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez.Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir ن harfi getirilir. زِدْن۪ي fiilinde olduğu gibi. Buna nûn-u vikaye denilir.
Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. عِلْماً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ
Ayet önceki ayete فَ ile atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırma kastının yanında haberin önemini de vurgulamaktadır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَنْزَلْنَاهُ fiiliyle اللّٰهُ kelimeleri arasında mütekelimden gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
الْمَلِكُ ve الْحَقُّۚ kelimeleri Allah lafzının iki sıfatı olarak merfudur.
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Hakk Teâlâ, Kur'an'ın şanını ululayınca bunun peşinden kendisini ululamış ve mahlûkatının da kendisini ululayıp tebcil etmeleri gerektiğine dikkat çekmek için “Yegâne Melik ve hakkı olan Allah, çok yücedir.” buyurmuştur. Cenab-ı Hakk, kendisini (gerçek hükümdar) Hak Melik diye vasfetmiştir. Çünkü O'nun mülkü son bulmaz, değişmez, başkasından elde edilmiş değildir; başkası o mülke layık da değildir. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ
وَ istînâfiyyedir. Hz. Peygambere yönelik nehiy üslubuyla başlayan talebî inşâî isnaddır.
بِالْقُرْاٰنِ lafzı, بتلاوته veya بإنزاله gibi bir mahzuf muzâfın muzâfun ileyhidir. Muzâfın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ cümlesi, masdar teviliyle قَبْلِ ’nin muzâfun ileyhidir. Muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يُقْضٰٓى fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilide bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Bu cümlede car mecrur اِلَيْكَ, önemine binaen müsnedün ileyhe takdim edilmiştir.
Beyzâvî ayetin tefsirinde şu ifadeleri kullanır: [Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’an'ı okumakta acele etme!] ayeti, Hz. Peygamberi Cebrail’den vahyi alması hususunda ve vahiy tamamlanmadan kıraatta önüne geçmemesi konusunda nehiydir ve bu nehiy, Kur’an’ın indirilişinden sonra istitrâd sanatına binaen zikredilmiştir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsirinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)
Ta-Ha Suresi 113-114 ayetlerinde, Kur’an’ın insanlara indiriliş amacı bildirildikten sonra, Hz. Muhammed’in (s.a.) Kur’an’ın nüzûlu esnasında yapması gereken şeyler beyan edilmiştir. Zemahşerî, istidrâd cümlesinin kullanılmasını Kur’an’la gelen bilgilerin özümsenmesi gerekçesine bağlar. Dolayısıyla eğitim sürecinin en önemli aşamaları; adap, konuyu bütüncül algılama ve daha fazla öğrenme arzusudur. Elbette tüm bunların ana gayesi kullukta yükseliştir. (İsmail Bayer, Keşşâf Tefsirinde Belâgat Uygulamaları)
وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْماً
…وَقُلْ رَبِّ cümlesi, وَ ’la لَا تَعْجَلْ cümlesine atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Ayetin bu bölümü dua olarak okunur. Yani رَبِّ kelimesinin sonundaki esre mütekellim zamirinden ivazdır. Muzâfun ileyh hafiflik için hazf edilmiştir.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan رَبِّ cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Münada olan رَبِّ ’deki mütekellim zamirinin hazfi nida edenin münadaya yakın olma isteğine işarettir. Muzâfun ileyhin ve nida harfinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Nidanın cevabı زِدْن۪ي عِلْماً cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
زِدْن۪ي fiilinin ikinci mef’ûlü olan عِلْماً ’deki tenvin nev, kesret ve tazim ifade eder.
رَبِّ - اللّٰهُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.