قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعاً بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi ki |
|
2 | اهْبِطَا | inin |
|
3 | مِنْهَا | oradan |
|
4 | جَمِيعًا | hepiniz |
|
5 | بَعْضُكُمْ | bir kısmınız |
|
6 | لِبَعْضٍ | diğerinize |
|
7 | عَدُوٌّ | düşmansınız |
|
8 | فَإِمَّا | artık |
|
9 | يَأْتِيَنَّكُمْ | size geldiği zaman |
|
10 | مِنِّي | benden |
|
11 | هُدًى | bir hidayet |
|
12 | فَمَنِ | sonra kim |
|
13 | اتَّبَعَ | uyarsa |
|
14 | هُدَايَ | benim hidayetime |
|
15 | فَلَا | yoktur (ona) |
|
16 | يَضِلُّ | sapkınlık |
|
17 | وَلَا | ve yoktur |
|
18 | يَشْقَىٰ | bir sıkıntı |
|
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعاً بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavli اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعاً ’dır. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اهْبِطَا fiili, ن ’un hazfi ile mebni emir fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. مِنْهَا car mecruru اهْبِطَا fiiline müteallıktır. جَم۪يعاً hal olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim) (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ cümlesi اهْبِطَا ’deki failin ikinci hali olarak mahallen mansubdur.
بَعْضُكُمْ mübteda olup lafzen merfûdur. لِبَعْضٍ car mecruru عَدُوٌّ ’un mahzuf haline mütealliktir. عَدُوٌّ haber olup lafzen merfûdur.
فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِمَّا lafzında, şart harfi olan إنْ harfi, مَّا ’ya idgam edilmiştir. مَّا, zaide olup fiilin başındaki şart manasını, fiilin sonundaki نَّ da fiili tekid etmektedir.
اِمَّا ’daki إنْ şartıyedir, مَّا ise ona tekid için ziyade kılınmıştır, bunun içindir ki sonuna fiili tekid eden نَّ ’u getirmek mümkün olmuştur. (Beyzâvî, İsra Suresi, 23)
اِمَّا ; yargıyı seçmeli olarak birbirine bağlayan bir tercih edatıdır. اِمَّا ile yapılan atıfta genellikle yargılardan yalnızca birinin gerçekleşmesi söz konusudur. el-Mâlekî, talebî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının tahyir ve ibaha, haberî cümlelerden sonra kullanılan اِمَّا edatının ise şek ve tereddüt ifade ettiğini söyler. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, (Doktora Tezi)
يَأْتِيَنَّكُمْ fetha üzere mebni, mahallen meczum şart fiilidir. Fiilin sonundaki نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. مِنّ۪ي car mecruru يَأْتِيَنَّكُمْ fiiline mütealliktir. هُدًى fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. مَنِ iki muzariyi cezm eden şart harfidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur. اتَّـبَعَ fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. اتَّـبَعَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
هُدَايَ mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. يَ muzafun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَضِلُّ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
لَا يَشْقٰى atıf harfi و ‘la makabline matuftur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَشْقٰى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.
اتَّـبَعَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعاً بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mütekellim Allah Teâlâ’dır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعاً cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. اهْبِطَا fiilinin failinden hal olan جَم۪يعاً, ıtnâb sanatıdır.
بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ cümlesi وَ olmadan gelen müekked hal cümlesidir. Sahibu’l-hal yine اهْبِطَا fiilinin failidir. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Hal, manayı kuvvetlendirmek için gelen ıtnâb sanatıdır.
Hal-i müekkide: Sahibinden ayrılmayan sabit bir vasıftır. Mesela: هذا اخوك عطوف “Bu, çok şefkatli kardeşindir.” cümlesinde olduğu gibi. Bunun gibi uzunluk, kısalık, esmerlik, sarışınlık vs. sabit vasıfların ifade edildiği hal cümleleri böyledir. Bunlar her zaman و ’sız gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
لِبَعْضٍ , önemine binaen haber olan عَدُوٌّ ’a takdim edilmiştir.
بَعْضُ - لِبَعْضٍ kelimeleri arasında cinas ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.
اهْبِطَا emrinden sonra cemi hitaba geçilmesi iltifat sanatıdır.
Ebu Müslim: “Hitap, hem zürriyetiyle birlikte Hz. Âdem'e hem de zürriyeti ile birlikte İblis’edir. Hz. Âdem'le İblis ayrı iki cins oldukları için ‘ikiniz ininiz denilmesi’, bu her bir cinsin kalabalık kimseleri ihtiva etmiş olmasından dolayı cemi hitap doğru olmuştur.” Keşşâf sahibi şöyle demiştir: “Hz. Âdem ve Havva (a.s.), beşerin aslı ve beşerin kendilerinden çıkıp dallanıp budaklandığı sebep ve kök oldukları için o ikisi, beşerin tamamı kabul edilmiş ve onlara, tıpkı beşerin tamamına hitap edilmiş gibi çoğul olarak hitap edilmiştir.”
فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى
Cümle, فَ ile mekulü’l-kavle atfedilmiştir. İki cümle arasında lafzen ve manen ittifak mevcuttur. اِمَّا, şart harfi إنْ ve tekid ifade eden zaid ما ’dan oluşmuştur. Şart cümlesi يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى muzari fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
Ayetin başında قَالَ fiilinde gaib zamir kullanılırken, مِنّ۪ي ’de mütekellim zamirine iltifat edilmiştir. Fail konumundaki هُدًى ’nın tenkiri, tazim ifade eder.
Cevap cümlesi فَ karinesiyle gelen فَمَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى, şart üslubunda haberî isnaddır. مَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ şart cümlesidir. Şart ismi مَنِ mübteda, اتَّـبَعَ هُدَايَ cümlesi, haberdir. Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
فَ karinesiyle gelen فَلَا يَضِلُّ cümlesi cevaptır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri هُوَ olan müsnedün ileyh mahzuftur. Bu takdire göre cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır. Menfi muzari fiil sıygasındaki لَا يَضِلُّ cümlesi, haber konumundadır. Aynı üslupta gelen وَلَا يَشْقٰى, hükümde ortaklık nedeniyle cevap cümlesine matuftur.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil cümle, şart üslubunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve şart üslubunda gelmiş cevap cümlesinden oluşan ayet ise şart üslubunda, talebî inşaî isnaddır.
İsim cümlesinde müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi, cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
هُدَايَ - هُدًى kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
هُدَايَ - يَضِلُّ tıbâk-ı îcab, اتَّـبَعَ - يَشْقٰى kelimeleri arasında manevi tıbâk sanatı vardır.
Ayette, sonra ne zaman size benden bir hidayetçi gelir sözünden sonra taksim vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)