وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَنْ | ama kim |
|
2 | أَعْرَضَ | yüz çevirirse |
|
3 | عَنْ | -tan |
|
4 | ذِكْرِي | beni anmak- |
|
5 | فَإِنَّ | şüphesiz ki |
|
6 | لَهُ | onun için vardır |
|
7 | مَعِيشَةً | bir geçim |
|
8 | ضَنْكًا | dar |
|
9 | وَنَحْشُرُهُ | ve onu haşrederiz |
|
10 | يَوْمَ | günü |
|
11 | الْقِيَامَةِ | kıyamet |
|
12 | أَعْمَىٰ | kör olarak |
|
وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنِ mübteda olup mahallen merfûdur. اَعْرَضَ fiili, haber olarak mahallen merfûdur.
اَعْرَضَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. عَنْ ذِكْر۪ي car mecruru اَعْرَضَ fiiline mütealliktir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
لَهُ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. مَع۪يشَةً kelimesi اِنَّ ’nin muahhar ismi olup fetha ile mansubdur. ضَنْكاً kelimesi مَع۪يشَةً ’in sıfat olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. نَحْشُرُ cümlesi mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
Merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
يَوْمَ zaman zarfı, نَحْشُرُ fiiline mütealliktir. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyh olarak kesra ile mecrurdur. اَعْمٰى kelimesi gaib zamirinin hali olup elif üzere fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَعْرَضَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi عرض ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكاً
Cümle وَ ile önceki ayetteki فَمَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından da ittifak vardır. Şart üslubunda gelen cümlede مَنْ şart ismi mübtedadır.
مَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي şart cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesidir.
Müspet mazi fiil sıygasındaki اَعْرَضَ عَنْهُ cümlesi, mübteda olan مَنْ ’in haberidir.
Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
ذِكْر۪ي izafetinde ذِكْر۪ ’in Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması zikri tazim içindir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Cevap cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُ car mecruru, اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. مَع۪يشَةً muahhar mübteda, ضَنْكاً onun sıfatıdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin ismi مَع۪يشَةً ’in nekre gelişi, nev ve kıllet ifade eder.
Önceki ayetteki şart cümlesiyle bu ayetteki şart cümlesi, mukabele oluşturmuştur.
وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى
وَ , istînâfiyyedir. Cümlede takdiri نحن olan müsnedün ileyh mahzuftur. Bu takdire göre cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkarî kelamdır.
Muzari fiil sıygasındaki نَحْشُرُهُ cümlesi, haber konumundadır. Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade etmiştir.
Isim cümlesinin müsnedinin, muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ilk cümledeki ذِكْر۪ي izafetinden sonra نَحْشُرُهُ şeklindeki ifade, iltifat sanatıdır.
Yüz çevirenlerin başına geleceklerin dar geçim ve kör olarak haşredilme şeklinde sayılması, taksim sanatıdır.
اَعْمٰى kelimesi, نَحْشُرُهُ fiilinin mefulunün müekked hali olarak mansubdur. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Küfür ve dalalet içinde yaşamak, şakî ve susamış bir halde yaşamaktır. Başka bir deyişle; darlık ve mahrumiyet içinde yaşamak demektir. Hiç bir şeyle doymaz, hiç bir şeyle susuzluğunu gideremez, hiç bir şekilde mutlu olamaz. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Kerîm surenin bu sayfasında 117. ayetten itibaren, ayet sonlarındaki kelimelerin fasılaya uygunluğu ve bu kelimeler arasındaki seci sanatı dikkate şayandır.