قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَـن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يراً
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَـن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يراً
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
رَبِّ cümlesi itiraziyyedir.
رَبِّ münadadır. Nida harfi ve muzâfun ileyh mahzuftur. رَبِّ kelimesinin sonundaki esre, mütekellim zamirinden ivazdır.
Mekulü’l-kavl cümlesi لِمَ حَشَرْتَـن۪ٓي ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. مَا istifham isminin ism-i mevsûl olmadığı anlaşılsın diye elifi hazf edilmiştir. لِ harf-i ceriyle birlikte حَشَرْتَـن۪ٓي fiiline müteallıktır.
حَشَرْتَـن۪ٓي sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri يَ mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَعْمٰى kelimesi hal olup mukadder fetha ile mansubdur.
وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يراً cümlesi حَشَرْتَـن۪ٓي ’deki mef’ûlun hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ haliyyedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. كُنْتُ sükun üzere mebni nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. تُ mütekellim zamiri كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. بَص۪يراً kelimesi كُنْتُ ’nun haberi olup fetha ile mansubdur.قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَـن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يراً
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İtiraziyye olan رَبِّ cümlesi nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
Münada konumundaki رَبِّ izafetinde mütekellim zamiri mahzuftur. Bu hazfın işareti kelimenin sonundaki esredir. Nida harfinin ve muzafun ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu izafet muzâfun ileyhe şan ve şeref kazandırmasının yanında, mütekellimin, Allah'ın rububiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.
İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itirâziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan لِمَ حَشَرْتَـن۪ٓي اَعْمٰى cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayetin son cümlesi olan وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يراً haldir. و , haliyyedir. Hal cümleleri, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Cümle قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiş, كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır.
بَص۪يراً, sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.
كَانَ ’nin haberinin isim olarak gelmesi sübut ifade eder. Haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir.
İtiraz ve nida cümlelerinde mütekellim, dalalete düşmüş mücrimdir.
Cübbai şöyle demiştir: Onun âmâ olarak haşredilmesinden murad, kıyamet gününde kendisiyle hayra nail olacağı bir yola ulaşamaması; aksine herhangi bir şeye varamayan ve yolunu bulamayan âmâ, kör gibi şaşkın kalakalmasıdır. (Fahreddin er-Râzî)
اَعْمٰى (kör) - بَص۪يراً (Gören) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır. (Safvetü’t Tefasir)