وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى
İsim cümlesidir. Atıf harfi وَ ‘la nidanın cevabına matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir اَنَا mübteda olarak mahallen merfûdur.
اخْتَرْتُكَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. اخْتَرْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن عرفت قدرك (eğer değerini bilirsen) şeklindedir.
اسْتَمِـعْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
مَا müşterek ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle اسْتَمِـعْ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يُوحٰى ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
يُوحٰى elif üzere mukadder damme ile merfû, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
يُوحٰى fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi وحي ’dır.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَاسْتَمِـعْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi سمع ’dır.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى
Ayet وَ ‘la önceki ayetteki nidanın cevabına atfedilmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ifade eden isim cümlesi olan وَاَنَا اخْتَرْتُكَ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned olan اخْتَرْتُكَ ‘nin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107-Âşur)
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَ takdiri إن عرفت قدرك (eğer değerini bilirsen) olan mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Cevap cümlesi olan اسْتَمِـعْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mukadder şart ve mezkur cevaptan müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlu, لِ harfiyle birlikte اسْتَمِـعْ fiiline müteallıktır. Sılası olan يُوحٰى cümlesi, müspet muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.
يُوحٰى fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef'ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef'ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Bu, ‘’Ben seni, hem peygamberlik, hem de sana vereceğim o kelamım için seçtim’’ demektir. Bu ayet, peygamberliğin çalışma ile elde edilemeyeceğine delalet eder. Çünkü ayetteki, ‘’Ben seni seçtim’’ ifadesi, bu yüce makam ve mevkiin o bunu hak ettiği için değil, sırf Allah Teâlânın, onu, bu iş için seçtiğinden dolayı meydana geldiğine delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)
اَنَا اخْتَرْتُكَ [Ben seni seçtim] ifadesinde, onun Allah tarafından seçildiği anlamının yanında, risaletin başka bir yolla elde edilemeyeceği anlamı da gizlidir. Bu, idmâc sanatıdır.
فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى [Sen de vahyolunanı dinle] cümlesi sana vahyedileni yahut vahiy için demektir. لِ 'ın her iki fiile de taalluku mümkündür. (Beyzâvî)
Vehb b. Münebbih'ten şöyle dediği rivayet edilmektedir: Dinlemenin adabından bazıları; organların hareketsiz durması, gözün sağa sola bakmaması, kulak kabartması, dikkatini toplamak, gereğince amel etmeye karar vermektir. İşte yüce Allah'ın sevdiği şekilde dinlemek budur. (Kurtubî)