بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى
İsim cümlesidir. Atıf harfi وَ ‘la nidanın cevabına matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir اَنَا mübteda olarak mahallen merfûdur.
اخْتَرْتُكَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. اخْتَرْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن عرفت قدرك (eğer değerini bilirsen) şeklindedir.
اسْتَمِـعْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
مَا müşterek ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle اسْتَمِـعْ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يُوحٰى ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
يُوحٰى elif üzere mukadder damme ile merfû, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
يُوحٰى fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi وحي ’dır.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَاسْتَمِـعْ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi سمع ’dır.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى
Ayet وَ ‘la önceki ayetteki nidanın cevabına atfedilmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ifade eden isim cümlesi olan وَاَنَا اخْتَرْتُكَ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned olan اخْتَرْتُكَ ‘nin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, S.107-Âşur)
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَ takdiri إن عرفت قدرك (eğer değerini bilirsen) olan mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Cevap cümlesi olan اسْتَمِـعْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mukadder şart ve mezkur cevaptan müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlu, لِ harfiyle birlikte اسْتَمِـعْ fiiline müteallıktır. Sılası olan يُوحٰى cümlesi, müspet muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.
يُوحٰى fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef'ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef'ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Bu, ‘’Ben seni, hem peygamberlik, hem de sana vereceğim o kelamım için seçtim’’ demektir. Bu ayet, peygamberliğin çalışma ile elde edilemeyeceğine delalet eder. Çünkü ayetteki, ‘’Ben seni seçtim’’ ifadesi, bu yüce makam ve mevkiin o bunu hak ettiği için değil, sırf Allah Teâlânın, onu, bu iş için seçtiğinden dolayı meydana geldiğine delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)
اَنَا اخْتَرْتُكَ [Ben seni seçtim] ifadesinde, onun Allah tarafından seçildiği anlamının yanında, risaletin başka bir yolla elde edilemeyeceği anlamı da gizlidir. Bu, idmâc sanatıdır.
فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى [Sen de vahyolunanı dinle] cümlesi sana vahyedileni yahut vahiy için demektir. لِ 'ın her iki fiile de taalluku mümkündür. (Beyzâvî)
Vehb b. Münebbih'ten şöyle dediği rivayet edilmektedir: Dinlemenin adabından bazıları; organların hareketsiz durması, gözün sağa sola bakmaması, kulak kabartması, dikkatini toplamak, gereğince amel etmeye karar vermektir. İşte yüce Allah'ın sevdiği şekilde dinlemek budur. (Kurtubî)اِنَّـن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي
اِنَّـن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. Sonundaki نَ vikayedir. ي mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اَنَا اللّٰهُ cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. Munfasıl zamir اَنَا mübteda olarak mahallen merfûdur. اللّٰهُ lafza-i celâli mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ cümlesi اِنَّ ’nin ikinci haberi olarak mahallen merfûdur. لَٓا cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. اِلٰهَ kelimesi لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.
اِلَّا istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir.
Munfasıl zamir اَنَا۬ mahzuf haberin zamirinden bedeldir.
فَ sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir.
اعْبُدْن۪ي sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي ise mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَقِمِ الصَّلٰوةَ cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
اَقِمِ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
الصَّلٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لِذِكْر۪ي car mecruru اَقِمِ fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.اِنَّـن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Musa’dır.
اِنَّ ve fasıl zamiri اَنَا ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ‘nin haberi olan اَنَا اللّٰهُ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اِنَّ ‘nin ikinci haberi olan لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ cümlesi, cinsini nefyeden لَاۤ ’nın dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir.
Munfasıl zamir اَنَا۬ , cinsini nefyeden لَاۤ ve isminin mahallinden veya لَٓا ’nın mahzuf haberindeki zamirden bedeldir.
لَاۤ ve إِلَّا ile oluşan kasr اَنَا۬ ile لَاۤ’nın ismi olan إِلَـٰهَ arasındadır. اِلٰهَ , maksûr/sıfat, اَنَا۬ maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.
فَاعْبُدْن۪ي cümlesine dahil olan فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üslupta gelen وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي cümlesi, فَاعْبُدْن۪ي cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
ذِكْر۪ي ‘nin, Allah Teâlâ’ya ait zamire izafesi zikre teşrif ve tazim içindir.
الصَّلٰوةَ - اعْبُدْن۪يۙ - لِذِكْر۪ي kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي [Ve beni anmak için namazı dosdoğru kıl] ifadesinde namazı, özellikle zikredip tek başına emretmesi, namaz kılmanın illetini göstermek içindir. O da mabudu hatırlamak, kalbi ve dili onun zikri ile meşgul etmektir. Şöyle denilmiştir: ذِكْر۪ي ifadesi onu, kitaplarda zikrettiğim ve emrettiğim için demektir. (Beyzâvî-Ebüssuûd)
لِذِكْر۪ي ibaresindeki لِ ta’lil içindir. Yani, ‘namazı beni anmak için kıl’ demektir. Çünkü namaz kula hâlıkını hatırlatır. (Âşûr)
Hak Teâlâ’nın, اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ [Ben Allah'ım. Benden başka hiçbir tanrı yok. Öyleyse Bana ibadet et] ayeti akâid ilminin (inanç ilminin), furû (fıkıh) ilminden daha önce geldiğine, daha önemli olduğuna delalet eder. Çünkü tevhid ilm-i usuldan (akâid ilminden), ibadet ise ilm-i furûdandır. Hem ayetteki, فَاعْبُدْن۪يۙ [Öyleyse Bana ibadet et] hitabındaki, فَ kelimesi, Allah'a ibadetin, O'nun ulûhiyyetinden dolayı gerekli oluşuna delalet eder. İşte bu, alimlerin "Allah ibadete müstehaktır" şeklindeki sözünün özüdür. (Fahreddin er-Râzî)اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى
اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
السَّاعَةَ kelimesi اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. اٰتِيَةٌ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. اَكَادُ اُخْف۪يهَا cümlesi اِنَّ ‘nin ikinci haberi olarak mahallen merfûdur.
اَكَادُ mukarebe fiillerinden olup nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
Mukârebe (Yaklaşma) Fiilleri: Mübteda ve haberin başına gelerek nakıs fiiller gibi isim cümlesinin mübtedasını ismi, haberini ise haberi yaparlar. İsmini ref, haberini nasb ederler. Haberleri daima muzari fiil ile başlar. Bu fiiller -e yazdı, az kalsın … , neredeyse … , -mek üzereydi gibi manalara gelir. Bu fiillerden Kur’an’da sadece كَادَ ’nin kullanımına rastlanılmıştır. كَادَ fiili tam fiil olarak da kullanılır. Bu durumda peşinden muzari fiil gelmez ve gerçek anlamı olan “tuzak kurdu, hile yaptı, aldattı” manalarına gelir. Bu şekilde geldiğinde normal fiil gibi amel eder. Yani fail ve mef’ûl alabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَكَادُ ‘nün ismi müstetir olup takdiri أنا ‘dir. اُخْف۪يهَا cümlesi اَكَادُ ‘nün haberi olarak mahallen mansubdur.
اُخْف۪يهَا elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ل harfi, تُجْزٰ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan حَتّٰٓى ’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye ( وَ )’den sonra, 6) Sebep fe ( فَ )’sinden sonra. Burada harf-i cerden sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte اُخْف۪يهَا fiiline müteallıktır.
تُجْزٰى elif üzere mukadder fetha ile mansub, meçhul muzari fiildir. كُلُّ naib-i faili olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. نَفْسٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَا ve masdar-ı müevvel, بِ harf-i ceriyle birlikte تُجْزٰى fiiline müteallıktır.
تَسْعٰى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
اُخْف۪يهَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi خفي ’dır.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اٰتِيَةٌ kelimesi, sülâsî mücerredi أتي olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin haberi اٰتِيَةٌ şeklinde ism-i fail kalıbında gelerek, sübut ve istimrar ifade etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
السَّاعَةَ , gelmek fiiline isnadı aklî mecazdır. Sebep müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürseldir. السَّاعَة kıyametin isimlerinden biridir.
Bu kelam, ibadet îfasının ve namaz kılmanın zorunlu olmasının sebebini açıklamaktadır. Kıyametin kopmasının, "gelecektir" şeklinde ifade edilmesi, onu, kesin ve muhataplara doğru gelmekte olan bir hadise olarak göstermek suretiyle gerçekleşeceğini tahkik etmek içindir. (Ebüssuûd)
Muzari sıygada gelen nakıs fiil كَاد ’nin dahil olduğu isim cümlesi, اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى , ikinci haberdir.
كَاد ‘nin haberi olan اُخْف۪يهَا ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Sebep bildiren harf-i cer لِ ‘nin gizli أنْ ‘le masdar yaptığı لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ cümlesi , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup اُخْف۪يهَا fiiline müteallıktır.
تُجْزٰى fiiline müteallık, mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan تَسْعٰى cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. مَا ’nın masdariyye olması da caizdir.
لِتُجْزٰى sözü ism-i fail olan اٰتِيَةٌ ‘ne müteallık olup ikisi arasındaki cümle itiraziyyedir. Bunun; ceza günü olmasının hikmetini öğretir. (Âşûr)
نَفْسٍ kelimesindeki tenvin kesret içindir. كُلُّ kelimesi bu anlamı destekler.
اَكَادُ neredeyse onu açıklayacağım demektir. Çünkü اُخْف۪يهَا gizliliği kaldırmak demektir. Feth ile kıraati de bunu teyit eder ki, o da خَفَاهُ (açıkladı) lafzından gelir. لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى [Herkes kazandığı şey ile cezalandırılsın] ibaresi de اٰتِيَةٌ 'e ya da son manaya göre اُخْف۪يهَا 'ya mütealliktir. (Beyzâvî)
Cenab-ı Hakk'ın sözü olarak kullanılan كَادُ fiili, gereklilik (mutlaka olacak) manasına gelir. O halde ayetteki bu ifade, Ben onu mahlukattan kesinlikle gizledim demektir. Bu tıpkı, ‘O yakındır’ manasındaki, قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَر۪يبًا (İsra/51) ayeti gibidir. Bu izahı Hasan el-Basri yapmıştır. (Fahreddin er-Râzî)
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى
Radeye ردي : رِدْءٌ yardımcı ve destekçi olmak için başkasını izleyip takip eden kişidir. رَدِيءٌ sözcüğü de temelde bunun gibidir. Ancak zemmedilen, sonra gelen ya da geride/arkada kalanla ilgili kullanımı yaygınlık kazanmıştır. رَدَى helak etmek demektir. Tefe'ul babındaki تَرَدَّى kullanımı ise kendini helaka maruz bırakmak veya helakla karşı karşıya gelmektir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 6 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli ridâdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى
Fiil cümlesidir. فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن أقمت الصلاة (eğer namaz kılarsan) şeklindedir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَصُدَّنَّ fetha üzere mebni, meczum muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. عَنْهَا car mecruru يَصُدَّنَّ fiiline müteallıktır.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası لَا يُؤْمِنُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُؤْمِن merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. بِهَا car mecruru يُؤْمِنُ fiiline müteallıktır.
وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُ cümlesi atıf harfi وَ ‘la sılaya matuftur. اتَّـبَعَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
هَوٰيهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ , sebebiyyedir. Muzariyi gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren harftir.Fâ-i sebebiyyeden önce nefy, talep bulunması gerekir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, makablindeki nehiyden anlaşılan masdar manasına matuf olup mahallen merfûdur. تَرْدٰى elif üzere mukadder fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
اتَّـبَعَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dır.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى
Allah Teala’nın Hz. Musa'ya hitabı devam etmektedir. فَ takdiri إن أقمت الصلاة (eğer namaz kılarsan) olan mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir.
Cevap olan فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fiil nûn-u sakile ile tekid edilmiştir. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
يَصُدَّنَّكَ fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ‘nin sılası olan لَا يُؤْمِنُ بِهَا cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Sebat ve temekkün ifade eden mazi fiil sıygasındaki وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُ cümlesi, sıla cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Fâ-i sebebiyyenin gizli أنْ ‘le masdar yaptığı فَتَرْدٰى cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar teviliyle, makablindeki nehiyden anlaşılan masdar manasına matuftur.
Yüz çevirmeye sebep olacak kişilerin özelliklerinin, hevasına tabi olmak ve iman etmemek şeklinde sayılması taksim sanatıdır.
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا [Seni ondan çevirmesin] yani ‘Kıyameti tasdik etmekten, yahut namazdan çevirmesin’ demektir. Ona iman etmeyen kâfiri, Musa (as)’ı kıyametten veya namazdan çevirmekten men ediyor. Maksat Musa (as)’ı çevrilmekten men etmektir. Bu da şuna dikkat çekmektedir ki, onun fıtrat-ı selimesi eğer hali üzere bırakılsa, onu seçer ve ondan yüz çevirmez. O, dininde sağlamdır. Çünkü kâfirin onu çevirebilmesi, ondaki zafiyetten dolayı olur. (Beyzâvî-Ebüssuûd)
Hevasına tabi olmak, inkârcılığın sebebidir. Sebep müsebbebe atfedilmiştir.
Ayetteki, فَتَرْدٰى [yoksa helak olursun] ifadesi, "Seni ondan alıkoymasınlar, aksi halde helak olursun" takdirindedir, yani, "Eğer onlar seni alıkor, sen de alıkoymayı kabul edersen, bu durumda cehenneme yuvarlanmaktan başka birşey yoktur" demektir.
(Fahreddin er-Râzî)
وَمَا تِلْكَ بِيَم۪ينِكَ يَا مُوسٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَا | nedir? |
|
2 | تِلْكَ | şu |
|
3 | بِيَمِينِكَ | sağ elindeki |
|
4 | يَا مُوسَىٰ | Musa |
|
وَمَا تِلْكَ بِيَم۪ينِكَ يَا مُوسٰى
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. مَا istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur.
İşaret ismi تِلْكَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud, yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
بِيَم۪ينِ car mecruru ism-i işaretin mahzuf haberine müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَا nida harfidir. مُوسٰى münadadır. Müfred alem olup damme üzere mebnidir. Takdiri,
أُدْعوُ olan fiilin mef’ûlu bihi olarak mahallen mansubdur. Gayri munsariftir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا تِلْكَ بِيَم۪ينِكَ يَا مُوسٰى
وَ istînâfiyyedir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Musa’dır.
İstifham ismi مَا mübteda, işaret ismi haberdir. İsim cümlesi formunda gelen ayet, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda geldiği halde soru kastı taşımadığı için vaz edildiği anlamın dışına çıkmıştır. Dolayısıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Mütekellim Allah Teâlâ olduğu ve her şeyi bildiği için bu cümlede tecâhül-i ârif sanatı söz konusudur.
Müsnedin ism-i işaret olması haberin önemini vurgulamakta ve dikkatleri ona çekmektedir.
بِيَم۪ينِكَ , mahzuf hale mütealliktir. بِيَم۪ينِكَ sözündeki بِ harf-i ceri zarfiye ya da mülâbese içindir. (Âşûr)
Bu istifham, Hazret-i Musa'ya görünecek acayip hallere önceden ikaz ve dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)
Bu ayette Allah’ın (cc) Musa (as)’a böyle bir soru sorması onu huzurda bulunma konusunda rahatlatmak içindir. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)
Ayetin sonundaki nida يَا مُوسٰى , itiraziyye veya önceki nidayı tekiddir.
İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itirâziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)
يَا مُوسٰى nidası ısındırmak ve dikkatini çekmek için tekrardır. (Beyzâvî)قَالَ هِيَ عَصَايَۚ اَتَوَكَّـؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi ki |
|
2 | هِيَ | O |
|
3 | عَصَايَ | asa’mdır |
|
4 | أَتَوَكَّأُ | dayanıyorum |
|
5 | عَلَيْهَا | ona |
|
6 | وَأَهُشُّ | ve yaprak silkeliyorum |
|
7 | بِهَا | onunla |
|
8 | عَلَىٰ | için |
|
9 | غَنَمِي | davarım |
|
10 | وَلِيَ | ve benim var |
|
11 | فِيهَا | onda |
|
12 | مَارِبُ | ihtiyaçlarım |
|
13 | أُخْرَىٰ | daha başka |
|
Veke'e وكأ : وِكاءٌ kırba/tulum gibi şeylerin ağzını bağlamaya yarayan bağ/iptir. Bazen bir şeyi bozulmaktan korumak için bir kaba koymakta böyle adlandırılır. Kur'an-ı Kerim'de de geçen tefe'ul babındaki تَوَكَّأ kullanımı güç kuvvet alarak dayanmak ve yaslanmayı ifade eder. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 11 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قَالَ هِيَ عَصَايَۚ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli عَصَايَۚ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. Munfasıl zamir هِيَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
عَصَايَ mübtedanın haberi olup elif üzere mukadder damme ile merfudur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَتَوَكَّـؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى
Fiil cümlesidir. اَتَوَكَّـؤُ۬ا merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir. عَلَيْهَا car mecruru اَتَوَكَّـؤُ۬ا fiiline müteallıktır. اَتَوَكَّـؤُ۬ا cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “وَقَدْ” gelir. Bazen sadece “و ” gelir. Nadiren “و ” sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَهُشُّ atıf harfi وَ ‘la اَتَوَكَّـؤُ۬ا ‘ye matuftur. اَهُشُّ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنا ’dir.
بِهَا car mecruru اَهُشُّ ‘ya müteallıktır. عَلٰى غَنَم۪ي car mecruru اَهُشُّ ‘deki mef’ûlun mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; ورق الشجر متساقطا على غنمي (Koyunlarımın üzerine düşen ağacın yaprağı) şeklindedir.
وَ atıf harfidir. لِيَ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
ف۪يهَا car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
مَاٰرِبُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. اُخْرٰى kelimesi مَاٰرِبُ ‘nun sıfatı olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَتَوَكَّـؤُ۬ا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
قَالَ هِيَ عَصَايَۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan هِيَ عَصَايَ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mekulü’l-kavl cümlesi Musa (as)’ın sözleridir.
Müsned olan عَصَايَ , veciz ifade yollarından olan izafet formunda gelerek, az sözle çok anlam ifade etmiştir.
Allah Teâlâ her şeyi bildiği halde Musa (as)‘ın, elindeki asayı uzun uzun anlatması, korkusunu yatıştırmak maksadıyladır.
Hazret-i Musa'nın, asayı kendi nefsine isnat etmesi, asanın niçin sağ elinde olduğunu tahkik için ve ileride kendisine isnat edilecek fiillere bir ön hazırlık olması içindir. (Ebüssuûd)
اَتَوَكَّـؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üsluptaki وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي cümlesi, وَ harfiyle اَتَوَكَّـؤُ۬ا cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Yine hükümde ortaklık sebebiyle وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي cümlesine atfedilen وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır. Car mecrur لِيَ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. مَاٰرِبُ muahhar mübtedadır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اُخْرٰى kelimesi مَاٰرِبُ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
[Musa dedi ki: Bu benim asamdır. Ona dayanır ve onunla koyunlarıma yaprak silkelerim] ayetinde ıtnâb sanatı vardır. Çünkü, ‘’Bu, benim asamdır’’ demesi yeterdi. Fakat o, konuşmadan daha çok zevk almak için cevabı geniş ve uzun verdi. (Safvetü’t Tefâsir)
Allah'ın (cc) bunu sormasından maksat, asanın hakikatini ve menfaatlerini tafsil ve icmali olarak anlatmak, bu asanın da diğer asalar cinsinden olduğunu ve onların menfaatlerini içerdiğini beyan etmek içindir.(Ebüssuûd)
قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى
قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli اَلْقِهَا ‘dır. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اَلْقِهَا illet harfinin hazfıyla emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
يَا nida harfidir. مُوسٰى münadadır. Müfred alem olup damme üzere mebnidir. Takdiri أُدْعوُ olan fiilin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مُوسٰى gayri munsariftir.
Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَلْقِهَا cümlesi Musa (as)’a yönelik emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. اَلْقِهَا ‘daki mef’ûl olan zamir asaya aittir.
Nidanın tekrarı tenbihi arttırmak ve ve asanın önemi sebebiyledir. (Âlûsî)
قَالَ اَلْقِهَا ifadesindeki müşterek zamir, ilitfat yoluyla اِنَّـن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ [Taha ;14] ifadesindeki mütekellime yani Allah-u Teala’ya aittir. Burada هِيَ عَصَايَ şeklinde başlayan konuşmanın bir diyaloğa dönüşmesi, iltifat sanatını gerektirmiştir. (Âşûr)
فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى
فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلْقٰيهَا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَ atıf harfidir. اِذَا mufacee harfidir. اِذَا isim cümlesinin önüne geldiğinde “birdenbire, ansızın” manasında mufacee harfi olur.
Munfasıl zamir هِيَ mübteda olarak mahallen merfûdur. حَيَّةٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. تَسْعٰى fiili, حَيَّةٌ ‘nin sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَسْعٰى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى
Makabline takip anlamı ihtiva eden فَ ile atfedilen isim cümlesi فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayetteki cümlelerin فَ harfiyle atfedilmesi, her iki cümlede anlatılanların araya zaman girmeden arka arkaya gerçekleştiğini belirtmektedir.
اِذَا ; müfacee harfidir. Aniden olan beklenmedik durumları ifade eder. Özellikle فَ ile birlikte kullanıldığı zaman, “ansızın, bir de bakarsın ki hayret verici bir durum” anlamında olur.
Müspet muzari fiil sıygasında gelen تَسْعٰى cümlesi حَيَّةٌ için sıfattır.
Yılan için kullanılan الحَيَّةِ kelimesinin تَسْعٰى fiili ile vasıflandırılması; hayatın, içerisinde daima zorlu ve çetin bir yürüyüşü barındırdığını beyan etmek içindir. Nitekim السَّعْيُ kelimesi, içerisinde meşakkat ve zorluk olan yürüyüş anlamındadır.(Âşûr)
Muzari sıygada gelmesi hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ۠ سَنُع۪يدُهَا س۪يرَتَهَا الْاُو۫لٰى
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ۠
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli, خُذْهَا ‘dır. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
خُذْهَا sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لَا تَخَفْ۠ cümlesi atıf harfi وَ ‘la خُذْهَا ‘ya matuftur. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَخَفْ۠ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
سَنُع۪يدُهَا س۪يرَتَهَا الْاُو۫لٰى
سَنُع۪يدُهَا fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. نُع۪يدُهَا merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
س۪يرَتَهَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْاُو۫لٰى kelimesi س۪يرَتَهَا ‘nın sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ۠
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan خُذْهَا cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette birbirine atfedilmiş iki inşâ cümlesi vardır. Hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiş وَلَا تَخَفْ۠ cümlesi nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. İki cümle arasında inşâî olmak bakımından da mutabakat vardır.
سَنُع۪يدُهَا س۪يرَتَهَا الْاُو۫لٰى
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Cümleye dahil olan istikbal harfi سَ tekid ifade eder. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
سَنُع۪يدُهَا ‘da, önceki ayetlerdeki gaib zamirinden azamet zamirine iltifat edilerek fiil tazim edilmiştir.
سِيرَت العصي ifadesinde istiare vardır. Çünkü buradaki س۪يرَتَ ile kastedilen yol ve âdettir. س۪يرَتَ kelimesinin asıl anlamı (İnsanın bir işini görürken iyi veya kötü bir yolda devam etmesi)dir. Nitekim; (Falanca vali bizim hakkımızda güzel bir yol izledi) veya (bizimle ilgili kötü bir yol takip etti) denir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
Biz onu ilk haline döndüreceğiz. Eski durum ve şekline demektir. س۪يرَتَ kelimesi سير 'den فعلة veznindedir, mecazen yol ve usule denilir. Harf-i cerin hazfi dolayısıyla mansubdur. (Beyzâvî-Keşşâf)
Bu ayetteki خُذْ fiiliyle, önceki ayetteki اَلْقٰي fiilleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. Ayrıca bu cümleler arasında mukabele sanatı vardır. Cümlede هَا zamirlerinin tekrarı, asaya dikkat çekip önemini vurgulamak içindir. Ayrıca ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ
Damme ضمّ : ضَمَّ fiili iki veya daha fazla nesneyi bir araya toplamak, bir araya getirmektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sülasi fiil formunda 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri zam, zamme ve munzamdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ
Cümle atıf harfi وَ ‘la اَلْقٰيهَا ‘ya matuftur. اضْمُمْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
يَدَكَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلٰى جَنَاحِكَ car mecruru اضْمُمْ fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ karînesi olmadan gelen تَخْرُجْ fiili talebin cevabı olup meczum muzari fiildir.
بَيْضَٓاءَ kelimesi تَخْرُجْ ‘deki failin hali olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “وَقَدْ” gelir. Bazen sadece “و ” gelir. Nadiren “و ” sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَيْضَٓاءَ kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْ غَيْر car mecruru بَيْضَٓاءَ ‘deki zamirin haline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. سُٓوءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اٰيَةً ikinci hal olup fetha ile mansubdur. اُخْرٰى kelimesi اٰيَةً ‘nin sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubtur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ
Bu ayet, Allah Teâlâ’nın sözlerinin devamıdır. Cümle وَ ‘la önceki ayetteki خُذْهَا cümlesine atfedilmiştir.
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bu cümlede istiare-i tasrîhiyye vardır. Zira جَنَاحِ (kanat) aslında kuş için kullanılır. Daha sonra istiare yoluyla insanın yanı için kullanıldı. Çünkü her yan, kuşun kanadı hükmündedir. Böylece iki yöne istiare yoluyla iki cenah adı verildi. (Safvetü’t Tefâsir - Fahreddin er-Râzî)
تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ
Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِ cümlesi, mahzuf bir şartın ف karinesi olmadan gelen cevabıdır.
Muzari fiil sıygasındaki cümle hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mahzuf şart ve mezkûr cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
سُٓوءٍ , her bir şeyde bulunan adilik ve çirkinlik anlamındadır. Bu şekilde kinaye yoluyla alaca, sedef hastalığı kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
بَيْضَٓاءَ ‘daki zamirin mahzuf haline müteallık مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ ibaresi ihtiras ıtnâbıdır.
Edebiyatçılara göre ihtiras, maksadın dışındaki vehmi ortadan kaldırmak üzere bir açıklık getirmektir. Mesela bu ayette, sadece بَيْضَٓاءَ (bembeyaz) denilseydi, bunun bir alaca hastalığı veya benzeri bir cilt hastalığından ileri geldiği düşünülebilirdi. Bundan dolayı مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ [kusursuz olarak] sözüyle, bu yanlış anlama engellenmiş olur. (Safvetü’t Tefâsir)
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ cümlesiyle تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰى cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
اٰيَةً ikinci hal olarak mansubdur. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. اُخْرٰىۙ kelimesi اٰيَةً için sıfattır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
اضْمُمْ - تَخْرُجْ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰىۚ
لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰىۚ
لِ harfi, نُرِيَ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri; آتيناك ذلك لنريك (Sana göstermek için sana bunu verdik) şeklindedir.
نُرِيَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
مِنْ اٰيَاتِنَا car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْكُبْرٰى kelimesi اٰيَاتِنَا ‘nın sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur. Veya نُرِيَكَ fiilinin ikinci mef’ûlun bihidir.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰىۚ
Ta’lil cümlesidir. Fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatıdır.
Sebep bildiren masdar ve cer harfi لِ ‘nin gizli أنْ ‘le masdar yaptığı لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰى cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde olup başındaki harf-i cerle birlikte takdiri آتيناك ذلك (Sana bunu verdik) olan mahzuf fiile müteallıktır. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اٰيَاتِنَا izafetinde ayetlerin, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması ayetleri tazim içindir.
مِنْ ba’ziyet içindir.
الْكُبْرٰى kelimesi, اٰيَاتِنَا ‘nin sıfatı olarak gelmiştir. الكِبَرُ kelimesi, bir şeyin mahiyetindeki kuvvetinden müsteardır. Yani buradaki ifadenin manası, ‘’Kudretimizin boyutlarına veya seni bizim gönderdiğimize delalet eden güçlü ayetlerimiz” şeklindedir. (Âşûr)
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Sana en büyük ayetlerimizden gösterelim, diye. Bu ibare muzmar olana yahut ayetin veya kıssanın delalet ettiği şeye müteallıktır. Yani bunları delalet ettik yahut bunları yaptık ki sana gösterelim demektir. الْكُبْرٰىۚ da اٰيَاتِنَا 'nın sıfatıdır veya لِنُرِيَكَ 'nin mef'ûlüdür, مِنْ اٰيَاتِنَا da ondan hâldir. (Beyzâvî)اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى۟
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ
Fiil cümlesidir. اِذْهَبْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. اِلٰى فِرْعَوْنَ car mecruru اِذْهَبْ fiiline müteallıktır.
فِرْعَوْنَ kelimesi gayri munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّهُ طَغٰى۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamir اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
طَغٰى fiili اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. طَغٰى elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ
Önceki ayetin devamı olan cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Musa (as)‘dır.
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اِنَّهُ طَغٰى۟
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Bu kelam, geçen mukaddimelerin takdiminden asıl amacın ne olduğunu hulâsa etmektedir. Bunun, daha önce zikredilen emirlerden ayrı olarak zikredilmesi, asıl amacın bu olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrar etmesi sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Allah Teâlâ bu ayette Firavun’un durumunu açıklarken, Musa (as)’ın gitme konusundaki tereddüdünü dikkate alarak tekid edatı kullanmıştır.
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Nida ve cevabı olan mekulü’l-kavl رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي ‘dır. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Nida harfi mahzuftur. رَبِّ münadadır. Muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri ي mahzuftur. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır.
اشْرَحْ dua manasında sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
ل۪ي car mecruru اشْرَحْ fiiline müteallıktır.
صَدْر۪ي mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ
Beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Musa (as)’ın Rabbine seslenişi olan mekulü’l-kavl cümlesi رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪ي , nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı olan اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle emir üslubunda gelse de vaz edildiği emir anlamından çıkarak dua manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
الشَّرْحُ kelimesi gerçekte; yumuşak bir şeyin yüzeyini yarma, onu parçalara ayırma ve doğrama anlamına gelmektedir. Burada ise; insanı kederlendiren iç dünyasındaki kötü duygu ve düşüncelerden veya onu ilerlemekten alıkoyan tereddütlerden kendini sıyırıp atması anlamında etin temizlenmesi için tabi tutulduğu kesim işlerine teşbihen kullanılmıştır. (Âşûr)
رَبِّ izafeti, mahzuf muzâfun ileyh için şeref ifade eder. Muzâfun ileyhin hazfi, Hz. Musa'nın Rabbine yakın olma isteğine işarettir.
Kur'an-ı Kerim ayetlerinde çoğunlukla رَبّ kelimesinden önce nida harfi hazf olur. (Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ ayetinin ilk bölümü رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي zikredildiğinde ifade kapalı kalmakta ve Allah'tan açılması istenilen şey nedir? sorusunu akla getirmektedir. Bu ifadenin akabinde gelen صَدْر۪يۙ terkibi bu kapalılığı gidermekte ve açılması istenen şeyin göğüs/kalp olduğu anlaşılmaktadır. (Kazvînî, Telhîs, s. 96-97)
Bu hususta kullanılan dört kelime vardır. Bunlar sadr, kalp, fuâd ve lübb kelimeleridir.
Sadr, İslam'ın karargâhıdır. Nitekim Cenab-ı Hak, ["Allah'ın, göğsünü (sadrehû) İslam'la açtığı kimse"](Zumer,22) buyurmuştur.
Kalp, imanın karargâhıdır. Cenab-ı Allah, ["Fakat Allah size imanı sevdirdi. Onu kalplerinizde süsledi"] (Hucurât, 7) buyurmuştur.
Gönül (Fuâd), marifetullahın karargâhıdır. Cenab-ı Hak, ["Onun gördüğünü kalp yalana' çıkarmadı"] (Necm, 11) ve ["Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların her biri bundan mesuldür"] (İsra, 36) buyurmuştur.
Lübb ise, tevhidin karargâhıdır. Cenab-ı Hak, ["Ancak lübb (halis akıl) sahipleri öğüt alır"] (Zümer, 9) buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ
Cümle atıf harfi وَ ‘la صَدْر۪ي ‘ye matuftur. يَسِّرْ dua manasında sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. ل۪ي car mecruru يَسِّرْ fiiline müteallıktır. اَمْر۪ي mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَسِّرْ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi يسر ’dır.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ
Ayet وَ ‘la önceki ayetteki اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Hz. Musa’nın duasının devamıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle emir üslubunda gelse de vaz edildiği emir anlamından çıkarak dua manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Önceki ayetin sonundaki صَدْر۪ي kelimesiyle, bu ayetin sonundaki اَمْر۪ي kelimesi arasında mütevazi seci vardır. Mütevazi seci; Ayetin son lafzının hem vezin hem de son harf bakımından aynı olmasıdır.
اشْرَحْ ve يَسِّرْ ‘den sonra ilave edilen ل۪ٓي car mecruru El-Miftah eseri sahibi Seyyid Şerif Cürcani’nin belirttiği gibi ıtnâbdır, çünkü ifade o kullanılmadan da anlamlı ve kurallı bir ifadedir. Ancak lam harfinin verdiği illet manası sebebiyle ıtnâb yapılmış olup mana, göğsüme (benim için) genişlik ver ve (benim için) işimi kolaylaştır olmuştur.(Âşûr)وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘la اشْرَحْ ‘a matuftur. احْلُلْ dua manasında sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. عُقْدَةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنْ لِسَان۪ي car mecruru عُقْدَةً ‘in mahzuf sıfatına müteallıktır. لِسَان۪ي aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ
Önceki ayete hükümde ortaklık nedeniyle atfedilen bu ayet de Hz. Musa’nın duasıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle emir üslubunda gelse de vaz edildiği emir anlamından çıkarak dua manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
عُقْدَةً ‘deki tenvin nev ifade eder. عُقْدَةً (bağ) kelimesinin harf-i tarifsiz getirilmesi aslında bunun az olduğuna delalet etmektedir. (Ruhu-l Beyan)
حَلُّ العقدةً السان ifadesinde istiare vardır. Bununla kastedilen ise (Musa’nın) dilindeki dolaşıklığın giderilmesidir ki burada dolaşıklık düğüm manasındaki عُقْدَ ile ifade edilmiş, dolaşıklığın giderilmesinin istenmesi de düğümün çözülmesi ile anlatılmıştır. Bu suretle gerdanlık dizisinin cüzleri ile söz dizisinin parçaları arasında uyum sağlanmıştır. Ayrıca bu tabirle Musa’nın (as) dilinden korku tutulmasının giderilmesi, dilinin Firavun ve yardımcılarının taşkınlığına karşı yeterli olması da kastedilmiş olabilir. Bu suretle hz. Musa Allah Teâlâ’nın elçiliği görevini korkusuz bir şekilde yerine getirebilecek, korku ve dehşete kapılması yüzünden dili dolaşıp tutulmadan kudretli ve emin bir şekilde sözlerini söyleyebilecekti. Bu ifade, Musa (as) asasını yılana dönüşmeden önce korku yüzünden konuşamadığında لِسَانٌ فُلاَنٌ مَعْقُودٌ (Falancanın dili düğümlenmiştir) ve konuşmaya kadir olduğunda da لِسَانٌ فُلاَنٌ مُنْطَلِقٌ (Falancanı dili açıktır) denilmesi gibidir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)
Bu istiarede dil ipe benzetilmiş, ipin düğümü çözüldüğündeki düzenlilik, konuşmadaki akıcılığa benzetilmiştir. Câmi’, her ikisindeki akıcılığın arzu edilmesi, asıl haline dönmesidir.
O dilindeki düğümün tamamen çözülmesini istemedi. Ancak anlaşılmasına mani olmamasını istedi. Bunun içindir ki, nekre kılmış ve يَفْقَهُوا 'yu da emrin cevabı yapmıştır. مِنْ لِسَان۪يۙ car mecruru, عُقْدَةً 'in sıfatı veya احْلُلْ 'ün sılasıdır.(Beyzâvî- Ebüssuûd)
Konuşmamayı ifade için şu dört kelime kullanılır: الإصاخة ، الإنصات , السكوت , الصمت ‘dır. الصمت ; bunların genel olanıdır; çünkü bu kelime hem konuşabilen hem de konuşamayanlar hakkında kullanılır. السكوت ise; konuşabilen kişinin konuşmaması demektir. الإنصات ; dinlemeyle birlikte susmaktır. الإصاخة ise; mesela bir sır ve uzak bir yerden gelen ses gibi, anlaşılması zor olan şeylere kulak vermek, dinlemektir. (Fahreddin er-Râzî)
يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ
يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ
فَ karînesi olmadan gelen يَفْقَهُوا cümlesi şartın cevabıdır. Takdiri; إن تحلل عقدة لساني يفقهوا قولي.. (Dilimdeki düğümü çözersen ne dediğimi anlarlar) şeklindedir.
يَفْقَهُوا fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
قَوْل۪ي mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ
Hz. Musa’nın duasının devamıdır. يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ cümlesi, mahzuf şartın ف karinesi olmadan gelen cevabıdır.
Meczum muzari fiil sıygasında gelen cümle, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Takdiri إن تحلل عقدة لساني (Dilimdeki düğümü çözersen) olan mahzuf şart ve mezkûr cevabından oluşan terkip, şart üslubunda lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يراً مِنْ اَهْل۪يۙ
وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يراً مِنْ اَهْل۪يۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘la اشْرَحْ ‘a matuftur. اجْعَلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
ل۪ي car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır. وَز۪يراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مِنْ اَهْل۪ي car mecruru وَز۪يراً ‘nin mahzuf sıfatına müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır.
Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَز۪يراً kelimesi فعيل vezninde sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.
Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يراً مِنْ اَهْل۪يۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘ la اشْرَحْ fiiline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle emir üslubunda gelse de vaz edildiği emir anlamından çıkarak dua manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
ل۪ي car mecruru, اجْعَلْ fiilinin mahzuf olan mef’ûlüne müteallıktır. وَز۪يراً diğer mef’ûldür Kelimedeki tenvin, tazim içindir.
مِنْ اَهْل۪يۙ ise وَز۪يراً ‘nin mahzuf sıfatına muteallıktır.
وَز۪يراً sıfat-ı müşebbehedir. Sıfat-ı müşebbehe mübalağa ifade eder.
اجْعَلْ fiilinin iki mef'ûlu وَز۪يراً ile هٰرُونَ 'dur, ikincisinin takdim edilmesi öneminden dolayıdır. (Beyzâvî)
Buradaki وَز۪يراً kelimesi, vizr (yük, ağırlık) kelimesinden alınmıştır. Çünkü "vezir" Melik'in ve hükümdarın, bir tür yükünü sırtlanır. Veyahutta ona, yardımcı ve destekçi olur. Yahutta bu kelime, "sığınak ve melce" anlamına gelen يشده الرجل kelimesinden iştikak etmiştir ki, bu "kendisiyle korunulan dağ" demektir. Çünkü kral idare ettiği kimseler hakkında vezirine başvurur ve ona müracaat eder... Etbânın işlerini de ona havale eder. Yahut bu kelime, yardımlaşma anlamına gelen مُواَزَرَ ‘nın masdarından türemiştir. Bu kelime de, Arapların deyimlerinden alınmıştır ki bu da, bir kimsenin zor bir iş yapmaya hazırlandığında bağlayıp takviye ettiği yer anlamındadır.(Fahreddin er-Râzî)
هٰرُونَ اَخ۪يۚ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هَارُونَ | Harun’u |
|
2 | أَخِي | kardeşim |
|
هٰرُونَ اَخ۪يۚ
هٰرُونَ ismi وَز۪يراً ‘den bedel olup mansubdur.
هٰرُونَ kelimesi gayri munsariftır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَخ۪ي kelimesi هٰرُونَ ‘dan atf-ı beyan olup mukadder fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Atf-ı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:
1. İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atf-ı beyan olarak gelmesi
2. اَيُّهَا ve اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyan olarak gelmesi
3. Sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyan olarak gelmesi
4. Tefsir harfi اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
هٰرُونَ اَخ۪يۚ
Bu ayet önceki ayetten bedel olarak fasılla gelmiştir. Ayetin fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. هٰرُونَ ismi وَز۪يراً ‘den bedel, اَخ۪يۚ ‘de هٰرُونَ ‘dan atf-ı beyandır.
اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ
اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ
Fiil cümlesidir. اُشْدُدْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
بِه۪ٓ car mecruru اُشْدُدْ fiiline müteallıktır.
اَزْر۪ي mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.
Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Hz. Musa’nın duasının devamıdır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle emir üslubunda gelse de vaz edildiği emir anlamından çıkarak dua manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
اَزْر۪ ; kuvvet anlamındadır. Arapça'da, ‘onu kuvvetlendirdi, destekledi’ manasında آزره denir. (Fahreddin er-Râzî)
وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ
وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘la اُشْدُدْ fiiline matuftur. اَشْرِكْ dua manasında sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ف۪ٓي اَمْر۪ي car mecruru اَشْرِكْ fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَشْرِكْهُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi شرك ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪ي cümlesine atfedilmiştir. Bu ayet de Hz. Musa’nın duasının devamıdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından da mutabakat vardır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle emir üslubunda gelse de vaz edildiği emir anlamından çıkarak dua manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
ف۪ٓي اَمْر۪يۙ emri ibaresindeki ف۪ٓي harfinde istiare vardır. ف۪ٓي hakiki manasında kullanılmamıştır. Bilindiği gibi bu harfte zarfiyet manası vardır. Fakat zarfa benzetilmiş olan işin, zarfiyet özelliği yoktur. İşle Harun arasındaki mutlak irtibat, zarfla mazruf arasındaki mutlak irtibata benzetilmiştir. Câmi’ her ikisinin tahakkukudur.
Harflerde istiare kurulurken harfe değil, müteallakına itibar edilir. Müteallak müştak olduğu için de istiare, tebeiyye olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يراًۙ
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يراًۙ
كَيْ ve masdar-ı müevvel mukadder ل ile birlikte اجْعَلْ fiiline müteallıktır.
نُسَبِّحَكَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
كَث۪يراً kelimesi mef’ûlu mutlaktan naibdir. Takdiri; تسبيحا كثيرا (Çok tesbih) şeklindedir.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نُسَبِّحَكَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi سبح ’dır.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يراًۙ
Önceki ayetin devamı olan bu ayette Musa (as), Harun’un işlerine ortak olmasını istemesinin sebebini bildiriyor.
Masdar harfi كَيْ ve akabindeki نُسَبِّحَكَ كَث۪يراً cümlesi, mukadder ل ile birlikte اجْعَلْ fiiline müteallıktır. Müspet muzari fiil sıygasında lazım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cenab-ı Hak, hz.Musa’nın niçin böyle dua ettiğini, yine ondan naklederek ‘’Taki seni çok tesbih edelim. Seni çok analım’’ buyurmuştur. Tesbihin, lisanen veya itikaden olmuş olması muhtemeldir. Her iki takdire göre de tesbih, Allah Teâlâ'yı zatı, sıfatları ve fiilleri hususunda kendisine yakışmayan şeylerden tenzih etmek ve tebrie etmek, aklamaktır. (Fahreddin er-Râzî)
كَث۪يراًۙ mahzuf mef’ûlu mutlakın sıfatıdır. Tetmim ıtnâbı babındandır.
نُسَبِّحَكَ fiili تفعيل babındadır. Bu babın fiile kattığı en yaygın mana kesrettir. Burada bu mana açıkça görülmektedir. Bu ayet zikrin, ibadetlerin toplu yapılmasına teşviktir.وَنَذْكُرَكَ كَث۪يراًۜ
وَنَذْكُرَكَ كَث۪يراًۜ
Fiil cümlesidir. Atıf harfi وَ ‘la نُسَبِّحَكَ ‘ye matuftur. نَذْكُرَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
كَث۪يراً kelimesi mef’ûlu mutlakdan naib olup fetha ile mansubdur.
وَنَذْكُرَكَ كَث۪يراًۜ
Önceki ayetteki sıla cümlesine matuf, aynı üslupta gelen bu ayetin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Musa (as), Harun’la ortak olmayı istemesinin diğer sebebini bildiriyor. Müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَث۪يراًۜ ve كَ ‘nin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Tesbihin, lisanen veya itikaden olmuş olması muhtemeldir. Her iki takdire göre de tesbih, Allah Teâlâ'yı zatı, sıfatları ve fiilleri hususunda kendisine yakışmayan şeylerden tenzih etmek ve tebrie etmek, aklamaktır. Zikir ise, Cenab-ı Hakk'ı celâl ve kibriya sıfatlarıyla vasfetmekten ibarettir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يراً
اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يراً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamir اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. كنْتَ بِنَا بَص۪يراً cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
كُنْتَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كُنْتَ ‘nin ismi تَ muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. بِنَا car mecruru بَص۪يراً ‘a müteallıktır. بَص۪يراً kelimesi, كُنْتَ ‘nin haberi olup lafzen mansubdur.اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يراً
Ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. اِنَّ ile tekid edilen isim cümlesi, lâzım-ı faide-i faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّ ’nin haberi كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiş haber cümlesidir.
Cümle haber üslubunda geldiği halde, zayıflığın izharı amacıyla söylendiğinden muktezâ-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Lüzumiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Car mecrur بِنَا siyaktaki önemine binaen amili كَان ’nin haberi بَص۪يراً ’e takdim edilmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)
Son üç ayetin sonlarındaki بَص۪يراً ve كَث۪يراًۜ kelimeleri arasında mütevazi seci ve muvazene sanatları vardır.قَالَ قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى
قَالَ قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli قَدْ اُو۫ت۪يتَ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. اُو۫ت۪يتَ fiili ى üzere mukadder fetha ile mebni, meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ naib-i fail olup mahallen merfûdur.
سُؤْلَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَا nida harfidir. مُوسٰى münadadır. Müfred alem olup damme üzere mebni mukadder fiilin mef’ûlun bihi olarak mansubdur. Takdiri; أدْعوُ (Çağrıyorum) şeklindedir.
مُوسٰى kelimesi gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
İsimler îrab harekelerinin hepsini alıp almama bakımından ikiye ayrılır:
1. Munsarif isimler: Tenvini ve îrab harekelerinin hepsini gerektiği durumlarda alabilen isimlerdir. Yani ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde kesrayı alırlar.
2. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir.
Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Arapçada bazı isimlerin birtakım özellikleri ve illetleri vardır. Bir ismin munsarif olmasını engelleyen dokuz illet vardır. Bu dokuz illetten ikisi her ne zaman bir isimde bir araya gelse artık o isim gayri munsarif olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ , tahkik harfiyle tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
Cümlede faili malum olan fiil, meçhul bina edilerek faile değil mef’ûle dikkat çekilmiştir. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilide bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Ayetin sonundaki münada, takdiri أدعو (Çağırıyorum) olan mahzuf fiilin mef’ûlüdür.
İtiraziyye olan cümle nida üslubunda talebi inşai isnaddır. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)
سُؤْلَ talep etmek ve istek anlamındadır. Bu kelime, خُبْز (ekmek) kelimesinin مَخْبُز (pişirilmiş) ve (lokma) kelimesinin de مَأكُول (yenilmiş) anlamına gelmesi gibi, ism-i mefûl anlamında olarak فُعْلَ kalıbındadır. (Fahreddin er-Râzî)وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘la اُو۫ت۪يتَ fiiline matuftur. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir.
مَنَنَّا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْكَ car mecruru مَنَنَّا fiiline mütealıktır. مَرَّةً mef’ûlu mutlaktan naibdir. Takdiri; منّا ثانيا (İkinci kere iyilik yaptık) şeklindedir.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُخْرٰىۙ kelimesi مَرَّةً ‘in sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki اُو۫ت۪يتَ cümlesine atfedilmiştir. لَ mahzuf kasemin cevabına gelen muvattiedir. لَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
Yüce Allah'ın, ”başa kakmak" anlamı da olan ”minnet" kelimesini seçmesinin sebebi Hazret-i Musa'ya aslında kendisinin kişi olarak bu nimeti kazanmadığını, sırf yüce Allah'ın bir ihsanı olarak bunların kendisine verilmiş olduğunu öğretmek ve bildirmek içindir. (Ruhu-l Beyan)
مَرَّةً , mef’ûlu mutlak olan mahzuf masdardan naibdir.
اُخْرٰى kelimesi مَرَّةً için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)