وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ
Damme ضمّ : ضَمَّ fiili iki veya daha fazla nesneyi bir araya toplamak, bir araya getirmektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sülasi fiil formunda 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri zam, zamme ve munzamdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ
Cümle atıf harfi وَ ‘la اَلْقٰيهَا ‘ya matuftur. اضْمُمْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
يَدَكَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلٰى جَنَاحِكَ car mecruru اضْمُمْ fiiline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ karînesi olmadan gelen تَخْرُجْ fiili talebin cevabı olup meczum muzari fiildir.
بَيْضَٓاءَ kelimesi تَخْرُجْ ‘deki failin hali olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “وَقَدْ” gelir. Bazen sadece “و ” gelir. Nadiren “و ” sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَيْضَٓاءَ kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْ غَيْر car mecruru بَيْضَٓاءَ ‘deki zamirin haline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. سُٓوءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اٰيَةً ikinci hal olup fetha ile mansubdur. اُخْرٰى kelimesi اٰيَةً ‘nin sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubtur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ
Bu ayet, Allah Teâlâ’nın sözlerinin devamıdır. Cümle وَ ‘la önceki ayetteki خُذْهَا cümlesine atfedilmiştir.
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bu cümlede istiare-i tasrîhiyye vardır. Zira جَنَاحِ (kanat) aslında kuş için kullanılır. Daha sonra istiare yoluyla insanın yanı için kullanıldı. Çünkü her yan, kuşun kanadı hükmündedir. Böylece iki yöne istiare yoluyla iki cenah adı verildi. (Safvetü’t Tefâsir - Fahreddin er-Râzî)
تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ
Nehiy üslubunda talebî inşâî isnad olan فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِ cümlesi, mahzuf bir şartın ف karinesi olmadan gelen cevabıdır.
Muzari fiil sıygasındaki cümle hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mahzuf şart ve mezkûr cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
سُٓوءٍ , her bir şeyde bulunan adilik ve çirkinlik anlamındadır. Bu şekilde kinaye yoluyla alaca, sedef hastalığı kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
بَيْضَٓاءَ ‘daki zamirin mahzuf haline müteallık مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ ibaresi ihtiras ıtnâbıdır.
Edebiyatçılara göre ihtiras, maksadın dışındaki vehmi ortadan kaldırmak üzere bir açıklık getirmektir. Mesela bu ayette, sadece بَيْضَٓاءَ (bembeyaz) denilseydi, bunun bir alaca hastalığı veya benzeri bir cilt hastalığından ileri geldiği düşünülebilirdi. Bundan dolayı مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ [kusursuz olarak] sözüyle, bu yanlış anlama engellenmiş olur. (Safvetü’t Tefâsir)
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ cümlesiyle تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰى cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
اٰيَةً ikinci hal olarak mansubdur. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. اُخْرٰىۙ kelimesi اٰيَةً için sıfattır.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
اضْمُمْ - تَخْرُجْ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.