وَاَلْقِ مَا ف۪ي يَم۪ينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُواۜ اِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ اَتٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَلْقِ | ve at |
|
2 | مَا | olanı |
|
3 | فِي |
|
|
4 | يَمِينِكَ | sağ elinde |
|
5 | تَلْقَفْ | yutsun |
|
6 | مَا | şeyleri |
|
7 | صَنَعُوا | onların yaptıkları |
|
8 | إِنَّمَا | çünkü |
|
9 | صَنَعُوا | onların yaptıkları |
|
10 | كَيْدُ | hilesidir |
|
11 | سَاحِرٍ | bir büyücünün |
|
12 | وَلَا | ve asla |
|
13 | يُفْلِحُ | iflah olmaz |
|
14 | السَّاحِرُ | büyücü |
|
15 | حَيْثُ | nereye |
|
16 | أَتَىٰ | varsa |
|
وَاَلْقِ مَا ف۪ي يَم۪ينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُواۜ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَلْقِ illet harfinin hazfi ile emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ف۪ي يَم۪ينِكَ car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ karînesi olmadan gelen تَلْقَفْ cümlesi mukadder şartın cevabıdır. Takdiri, إن تلق ما (Şeyi atarsan…) şeklindedir.
تَلْقَفْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir.
Müşterek ismi mevsûl مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası صَنَعُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
صَنَعُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍۜ
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
مَا ism-i mevsûl olup اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası صَنَعُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
صَنَعُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
كَيْدُ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. سَاحِرٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ اَتٰى
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يُفْلِحُ merfû muzari fiildir. السَّاحِرُ fail olup lafzen merfûdur. حَيْثُ mekân zarfı, يُفْلِحُ fiiline müteallıktır.
حَيْثُ mekân zarfıdır. Bu edat cümleye muzâf olur. Edattan sonraki cümle isim ve fiil cümlesi olabilir. Edat kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef‘ûlun fihidir. Sonu damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur.
اَتٰى ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَتٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
السَّاحِرُ kelimesi sülâsî mücerred olan سحر fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُفْلِحُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi فلح ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاَلْقِ مَا ف۪ي يَم۪ينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُواۜ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki mekulü’l-kavl cümlesine atfedilmiştir.
Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası mahzuftur. ف۪ي يَم۪ينِكَ , bu mahzuf sılaya müteallıktır. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
تَلْقَفْ مَا صَنَعُواۜ talebin cevap fiili olarak meczumdur.
تَلْقَفْ fiilinin mef’ûlu konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan صَنَعُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidai kelamdır.
[Sağ elindekini at] ifadesinde ne olduğunu söylemeyip kapalı bırakması onu gözden düşürmek içindir. Yani onların iplerine ve sopalarına aldırma, elindeki o sırık parçasını at demektir ya da onu büyütmek için söylemiştir, yani o şeylerin çokluk ve kalabalığına aldırma; çünkü senin sağ elindeki şey etki bakımından onlardan daha büyüktür.
تَلْقَفْ fiilinin aslı تَتَلْقَفْ şeklindedir. İki تَ 'den biri hazf edilmiştir. Muzaraat harfinin te’nise de hitaba da ait olması ihtimali vardır. O zaman fiil müsebbebe (sonuca) isnat edilmiş olur. (Beyzâvî)
Sağ elindeki asanı yere atıver, demektir. Nitekim A'râf sûresinde böyle zikredilmektedir. Burada asanın açık olarak zikredilmeyip müphem bırakılması, durumunu korkunç göstermek, şanını tazim etmek ve bu asanın, normal eserleri olan asalar cinsinden, olmadığını, fakat bu asanın, cinsinin diğer fertlerinin dışında, mahiyeti müphem ve eserleri garip bir asâ olduğunu bildirmek içindir. Başka ayetlerde asanın sarih olarak zikredilip bu nüktenin gözetilmemesi, hadisenin hikâye edilmesinde de bunun gözetilmemesini gerektirmez. ( Ebüssuûd)
اِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ile tekid edilen cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ’nin isminin müşterek ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tazim amacına matuftur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا ’nin sılası olan صَنَعُوا , müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اِنَّ ’nin haberi olan كَيْدُ سَاحِرٍ cümlesi, veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.
سَاحِرٍۜ ’deki tenvin tahkir içindir.
سَاحِرٍۜ 'in tekil olması ondan mutlak cins murat edilmesindendir. Bunun içindir ki وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ buyurmuştur. Yani sihirbaz cinsi iflah olmaz demektir. Birinci سَاحِرٍۜ 'in nekre olması muzâfı nekre kılmak içindir. (Beyzâvî)
وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ اَتٰى
Cümle atıf harfi وَ ’la اِنَّمَا صَنَعُوا…رٍ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan اَتٰى cümlesi, mekân zarfı حَيْثُ ’nun muzâfun ileyhidir.
السَّاحِرُ ‘deki marifelik, bilinen cinsi kastetmesi dolayısıyla cins içindir. (Âşûr)
صَنَعُوا - السَّاحِرُ - مَا kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Asanın şanının ve ilâhî bir mucize olmasının belirtilmesi, sebebi daha da takviye edeceği halde belirtilmemesi, bunların açık olduğunun zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)