قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلٰى مَا جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذ۪ي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍۜ اِنَّمَا تَقْض۪ي هٰذِهِ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالُوا | dediler ki |
|
2 | لَنْ | asla |
|
3 | نُؤْثِرَكَ | seni tercih edemeyiz |
|
4 | عَلَىٰ |
|
|
5 | مَا |
|
|
6 | جَاءَنَا | bize gelene |
|
7 | مِنَ |
|
|
8 | الْبَيِّنَاتِ | açık delillere |
|
9 | وَالَّذِي | ve kimseye |
|
10 | فَطَرَنَا | bizi yaratan |
|
11 | فَاقْضِ | o halde yap |
|
12 | مَا | şeyi |
|
13 | أَنْتَ | sen |
|
14 | قَاضٍ | yapacağın |
|
15 | إِنَّمَا | ancak |
|
16 | تَقْضِي | (istediğini) yapabilirsin |
|
17 | هَٰذِهِ | bu |
|
18 | الْحَيَاةَ | hayatında |
|
19 | الدُّنْيَا | dünya |
|
قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلٰى مَا جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذ۪ي فَطَرَنَا
Fiil cümlesidir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli لَنْ نُؤْثِرَكَ ‘dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.
نُؤْثِرَكَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl , عَلٰى harf-i ceriyle birlikte نُؤْثِرَكَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
جَٓاءَنَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنَ الْبَيِّنَاتِ car mecruru نَا zamirinin mahzuf haline müteallıktır.
Müfred müzekker has ism-i mevsûl وَ ‘la müşterek ism-i mevsûl مَا ‘ya matuf olup mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası فَطَرَنَا ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur.
فَطَرَنَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
نُؤْثِرَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أثر ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَاقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍۜ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن أردت عقابنا (Bizi cezalandırmak istersen) şeklindedir.
اقْضِ illet harfinin hazfi ile mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Müşterek ism-i mevsûl مَٓا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اَنْتَ قَاضٍ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Munfasıl zamir اَنْتَ mübteda olarak mahallen merfûdur. قَاضٍ haber olup mahzuf ي üzere mukadder damme ile merfûdur. Mankus isimdir.
Mankus isimler: Sondan bir önceki harfi kesralı olup son harfi de “ya (ي)” olan isimlere “mankus isimler” denir. Mankus isimlerin îrab durumu şöyledir:
a. Merfû halinde takdiri damme ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi),
b. Mansub halinde lafzi olarak yani fetha ile (رَاعِيًا – اَلرَّاعِيَ gibi),
c. Mecrur halinde takdiri kesra ile (رَاعٍ – اَلرَّاعِي gibi) îrab edilir.
Yani mankus isimler ref ve cer durumlarında maksur isimler gibi takdirî îrab edilir. Bu durumda damme ve kesra harekeleri son harflerinin üzerinde açıkça görülmez, fakat var olduğu kabul edilir. Nasb hallerinde ise lafzî olarak îrab edilir, son harfin üzerinde fetha harekesi açık bir şekilde görünür.
Mankus isimler nekre halinde yani başlarında elif lam olmaksızın kullanıldığında ref ve cer durumlarında sonlarındaki “ya” harfi düşürülür. Ancak meydana gelen bu değişikliğe işaret olmak üzere kelimenin sonundaki kesra harekesi tenvinli kesra olur. Îrabı ise yine takdiren olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَاضٍ kelimesi; sülâsî mücerred olan قضي fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّمَا تَقْض۪ي هٰذِهِ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
اِنَّمَا kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
تَقْض۪ي mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. İsm-i işaret هٰذِهِ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
الْحَيٰوةَ ism-i işaretten bedel veya atfı beyan olarak mahallen mansubdur.
الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةَ ’in sıfatı olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
الدُّنْيَا kelimesi maksur isimdir. Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi.
Maksur isimlerin irab durumu şöyledir: Merfu halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile irab edilir. Yani maksur isimler merfu, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) irab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلٰى مَا جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذ۪ي فَطَرَنَا
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan … لَنْ نُؤْثِرَكَ cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Mekulü’l-kavl iman eden sihirbazların Firavun’a verdikleri cevaptır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl, عَلٰى harfiyle birlikte نُؤْثِرَكَ fiiline müteallıktır. Sılası olan جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ cümlesi, müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
وَالَّذ۪ي فَطَرَنَا cümlesinde وَ kasem وَ ‘ıdır. Mecrur mahaldeki has ismi mevsul الَّذ۪ي , mahzuf kasem fiiline müteallıktır. Cümle gayrı talebî inşaî isnadtır. Veya الَّذ۪ي ve sılası, atıf harfi وَ ile önceki mevsûl مَا ‘ya matuftur.
Ayette Allah'ın (cc) Fâtıriyyet (yoktan var etmek) unvanıyla zikredilmesi, bu hükmün gerekçesini zımnen bildirmek içindir. Zira Allah'ın, onların Yaratıcısı olması ve Firavun'un da yaratılmışlar cümlesinden bulunması, Firavun'u Allah'a tercih etmemelerini gerektirmektedir. (Ebüssuûd)
فَاقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍۜ
فَ rabıtadır. Bu; cümleden önce mahzuf bir şart olduğunun işaretidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan اقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍۜ cümlesi, mahzuf şartın cevabıdır.
Takdiri … إن أردت عقابنا [Bizi cezalandırmak istersen] olan mahzuf şart ve mezkür cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası olan اَنْتَ قَاضٍ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı [devamlılığı] ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlenin müsnedi olan قَاضٍ , ism-i fail kalıbında gelmiştir. Haberin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّمَا تَقْض۪ي هٰذِهِ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
Cümle kasr edatı اِنَّمَا ile tekid edilmiş fiil cümlesidir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
اِنَّمَا kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. Firavun’un hüküm vermesi dünya hayatına kasredilmiştir. Ahirette o hüküm veremez. Hakiki kasrdır. (Âşûr)
الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةَ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır. Muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’ân Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Dünya hayatının هٰذِهِ ile işaret edilmesi mütekellimin dünya hayatını küçümseme ve tahkir kastına işarettir.
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
اقْضِ - قَاضٍ - تَقْض۪ي kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.