فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِه۪ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْۜ
فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِه۪ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْۜ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. اَتْبَعَهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فِرْعَوْنُ fail olup gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بِجُنُودِه۪ car mecruru mahzuf hale müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
غَشِيَهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنَ الْيَمِّ car mecruru غَشِيَهُمْ fiiline müteallıktır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası غَشِيَهُمْ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
غَشِيَهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَتْبَعَهُمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِه۪ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْۜ
فَ atıftır. Cümle, takdiri …ففعل موسى ما أمر به (Musa ona emredileni yaptı) olan mukadder istînâfa atfedilmiştir. Cümleler arasında meskutun anh mevcuttur.
فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِه۪ cümlesi müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiilin ikinci mef’ûlünun hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
فَاَتْبَعَهُمْ fiili, إتّبعهم manasınadır, böyle okunması da bunu destekler, بِ ’de tadiye içindir, zait olduğu da söylenmiştir. (Beyzâvî)
بِ harf-i cerinin zait olma ihtimaline göre mana; ‘’Firavun, ordusunu onların arkasına düşürdü’’ şeklinde olur. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetin ikinci cümlesi olan فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْۜ cümlesi makabline (kendinden öncesine) فَ ile atfedilmiştir. Cümleler arasında hükümde ortaklık ve tenasüp vardır.
غَشِيَهُمْۜ fiilinin faili konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ’nın sılası olan غَشِيَهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
Car mecrur مِنَ الْيَمِّ , siyaktaki önemine binaen faile takdim edilmiştir.
فَغَشِيَهُمْ fiilinde, irsâd sanatı vardır.
İşin ne kadar korkunç ve dehşetli olduğunu ifade etmek için müsnedün ileyh, ism-i mevsûlle gelebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayetindeki مَا غَشِيَهُمْۜ ifadesi, tek başına ve bütün kısalığına rağmen pek çok anlamı bünyesinde barındırır ve özetle “Derinlikli hakikatını ancak Allah’ın bilebileceği şeyler onları kapladı.” şeklinde anlaşılabilir. Dolayısıyla îcâz-ı kısardır.
Cenab-ı Hakk'ın, “Deniz kendilerini nasıl kapladıysa işte öyle kapladı.” ifadesi “O deniz Firavun ile ordusunun üzerine çıktı ve üzerlerini örttü.” demektir. Buradaki “nasıl kapladıysa” ifadesi, bunun çok dehşetengiz bir şey olduğunu bildirmek içindir, yani “Onları, künhünü, ne olduğunu ancak Allah'ın bilebileceği bir şey kapladı.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
Rivayet olunur ki Hz. Musa, gecenin ilk saatlerinde kavmini yola çıkardı. Sayıları altı yüz yetmiş bin idi. Firavun, bunu haber alınca askerleriyle onların peşine düştü. Firavun’un önden giden ordusu yedi yüz bin kişiden oluşuyordu. Firavun, İsrailoğullarının izini takip etti ve nihayet onlara yetişti; artık iki ordu birbirini iyice görüyordu. İşte o zaman Hz. Musa, asasını denize vurdu. Deniz on iki kola ayrıldı. Her birinin suları koca bir dağ gibiydi. Hz. Musa, İsrailoğullarının on iki kolu ile bu geçitlerden sağ salim olarak geçti. Firavun da askerleriyle onların peşinden gitti. Onlar denizde açılan geçitlere tamamen girince tarifi imkânsız korkunç dalgalar, onları yakalayıverdi. (Ebüssuûd)
غَشِيَهُمْ fiilinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.