وَاَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدٰى
وَاَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدٰى
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اَضَلَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. فِرْعَوْنُ fail olup gayri munsariftir.
Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَوْمَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. هَدٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
اَضَلَّ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi ضلل ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَاَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدٰى
وَ istînâfiyyedir. Ayet, müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَمَا هَدٰى cümlesi وَ ’la istînâfa matuftur. Menfî mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu ayetteki ıtnâb, özel lafzın genel lafza atfedilmesine örnektir. Çünkü اَضَلَّ lafzı irşâdı terk ile birlikte saptırmayı da kapsar ve مَا هَدٰى cümlesi ise sadece irşâdı terk anlamına gelir. Yapılan ıtnâbın gayesi özelin önemine işarettir. Çünkü Firavun, “Ben size ancak rüşt yolunu gösteririm.” diyerek kavmini kandırmaya çalışıyordu. Allah Teâlâ ise onunla alay etmek ve onu tahkir etmek için Firavun kavmine doğru yolu göstermedi, buyurmuştur. (Selim Güzel, Tâhâ Suresinin Meânî İlmi Açısından Tahlili)
Ayette telmih sanatı vardır. مَا هَدٰى [Hidayete erdirmedi] ifadesi, yine Firavunun [Sizi doğru yoldan başkasına iletmiyorum. (Mümin Suresi, 29)] demiş olmasından ötürü, onun sözüne karşılık ve Firavunla alay etmedir.
اَضَلَّ (Saptırdı) - هَدٰى (Doğruyu gösterdi) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Firavun, kavmini öyle bir yola iletti ki o yol, her iki cihanda onu kavmiyle beraber hüsrana götürdü. Nitekim onlar, küfür üzere o korkunç dünyevî azapla öldüler ve bu azabın devamında da uhrevî sonsuz azap vardır. (Ebüssuûd)