يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ قَدْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوٰعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْاَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا بَنِي | oğulları |
|
2 | إِسْرَائِيلَ | İsrail |
|
3 | قَدْ | andolsun |
|
4 | أَنْجَيْنَاكُمْ | biz sizi kurtardık |
|
5 | مِنْ | -dan |
|
6 | عَدُوِّكُمْ | düşmanınız- |
|
7 | وَوَاعَدْنَاكُمْ | ve size va’dettik |
|
8 | جَانِبَ | yanında |
|
9 | الطُّورِ | Tur’un |
|
10 | الْأَيْمَنَ | sağ |
|
11 | وَنَزَّلْنَا | ve indirdik |
|
12 | عَلَيْكُمُ | üzerinize |
|
13 | الْمَنَّ | kudret helvası |
|
14 | وَالسَّلْوَىٰ | ve bıldırcın |
|
يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ قَدْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوٰعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْاَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى
يَا nida harfidir. بَن۪ٓي münada olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti ى ’dır. İzafetten dolayı ن harfi hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır.
Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِسْرَٓائ۪لَ muzâfun ileyh olarak cer alameti fethadır. Gayri munsarif kelimedir.
Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları gibi isimler) de gayrı munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Nidanın cevabı اَنْجَيْنَاكُمْ ’dur.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. اَنْجَيْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ عَدُوِّكُمْ car mecruru اَنْجَيْنَا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وٰعَدْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
جَانِبَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الطُّورِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْاَيْمَنَ kelimesi جَانِبَ ’nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir.
نَزَّلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْكُمُ car mecruru نَزَّلْنَا fiiline müteallıktır.
الْمَنَّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. السَّلْوٰى atıf harfi و ’la makabline matuftur.
اَنْجَيْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi نجى ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وٰعَدْنَا sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi وعد ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
نُنَزِّلُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ قَدْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوٰعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْاَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Allah Teâlâ’nın, İsrailoğullarına lütf-u kereminin sayıldığı ayet, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ey İsrailoğulları şeklindeki hitap, denizden kurtardıktan ve Firavun’u helak ettikten sonra Yahudileredir. “Onlara dedik” manasınadır ya da Peygamber (sav) zamanındakilere, atalarının yaptıklarından dolayı hitaptır. (Beyzâvî)
Ayetin başında “Dedik ki” şeklinde bir ifade takdir edilir; Kur’an’da “söyle” ifadelerinin hazf edilmiş olduğu pek çok yer vardır. (Keşşâf)
Nidanın cevabı olan قَدْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ [Allah’ın onları düşmanlardan kurtardığını belirttiği] cümle, قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber, talebî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
اَنْجَيَ fiili ifal babından olup zorluktan ve sıkıntıdan kurtarma konusunda hızlı olunması gereken durumlarda kullanılır. Aynı kökten türeyen نَجَّي fiili ise tefîl babındandır ve çoğunlukla kurtarma fiilinde bir müddet bekleme ve ona zaman tanımanın söz konusu olduğu yerlerde kullanılır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Kur’an Kelimelerinin Sırlı Dünyası, s. 113)
وَوٰعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْاَيْمَنَ cümlesi nidanın cevabına atfedilmiştir. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. İkinci mef’ûl olan جَانِبَ الطُّورِ ifadesinde, takdiri إتيان (gelmek) olan muzâf, mahzuftur.
Aynı üslupta gelerek nidanın cevabına atfedilen وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى cümlesinde car mecrur عَلَيْكُمُ , ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.
Mef’ûl olan السَّلْوٰى , önceki mef’ûl الْمَنَّ ’ye tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.
Ayette fiiller mazi fiil sıygasında gelerek kesinlik, azamet zamirine isnad edilerek de tazim ifade etmiştir.
İsrailoğullarına Allah Teâlâ’nın lütfu, düşmanlardan kurtarma, الْمَنَّ ve السَّلْوٰى verilmesi olarak sayılmıştır. Bu üslup taksim sanatıdır.
İsrailoğullarına hitaben söylenen وٰعَدْنَاكُمْ fiilinde, mecazî isnad vardır. Çünkü onlar adına ahitleşen Hz. Musa’dır.
جَانِبَ - الْاَيْمَنَ ve الْمَنَّ - السَّلْوٰى gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah Teâlâ, Hz. Musa’nın kavmine, çeşitli nimetler inam ettiği için onlara bu nimeti hatırlattı. Şüphe yok ki zararı gidermenin menfaat temininden daha önce ve daha önemli olması gerekir. Ve yine şüphe yok ki dini menfaatlere ulaştırmak, nimet olma bakımından, dünyevi nimetlere ulaştırmaktan daha büyüktür. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak, “Sizi düşmanlarınızdan kurtardık.” sözüyle başlamıştır ki bu, zararın izale edilmesine işarettir. Çünkü Firavun onlara, öldürme, hor hakir kılma, yurtlarından çıkarma ve onları ağır işlerde çalıştırma gibi, zulüm nevinden pek çok şey reva görüyor ve yapıyordu. Cenab-ı Hak ikinci sırada menfaati zikretmiştir ki bu da “Tur'un sağ yanında sizinle sözleştik.” ifadesidir. Bunun bir menfaat ve fayda olma sebebi şudur: “Cenab-ı Hak onlara o zaman içinde dinlerinin beyanı ve şeriatlerinin izah ve şerhi bulunan bir kitap indirmiştir. Cenab-ı Hak üçüncü olarak, dünyevi menfaati zikretmiştir ki bu da: “Ve sizin üstünüze kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Sizi rızıklandırdığımız şeylerin en temizlerinden yiyin.” ifadesidir. Cenab-ı Hak onları daha sonra “Bu hususta haddi aşmayın. Sonra üzerinize gazabım vâcip olur.” sözüyle asi olmaktan men etmiş. Sonra da “Şüphesiz ki Ben... edenleri çok bağışlayacağım.” ifadesiyle isyan edip sonra da tövbe eden kimsenin tövbesinin, Allah katında makbul olduğunu beyan etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)