Tâ-Hâ Sûresi 82. Ayet

وَاِنّ۪ي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدٰى  ...

“Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنِّي ve ben
2 لَغَفَّارٌ çok bağışlayıcıyımdır غ ف ر
3 لِمَنْ kimseye karşı
4 تَابَ tevbe eden ت و ب
5 وَامَنَ ve inanan ا م ن
6 وَعَمِلَ ve iş yapan ع م ل
7 صَالِحًا yararlı ص ل ح
8 ثُمَّ sonra da
9 اهْتَدَىٰ yola gelen ه د ي
 

وَاِنّ۪ي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدٰى

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ى  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. غَفَّارٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  غَفَّارٌ a müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  تَابَ dir. Îrabdan mahalli yoktur.

تَابَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup  takdiri هو dir.

اٰمَنَ  atıf harfi و la makabline matuftur.  اٰمَنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup  takdiri هو dir.

عَمِلَ  atıf harfi و la makabline matuftur.  عَمِلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir.

صَالِحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Veya mef’ûlu mutlaktan naibdir. Takdiri, عمل عملًا صالحًا  şeklindedir. 

ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

ثُمَّ  : Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اهْتَدٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

اهْتَدٰى  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  هدى ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

صَالِحاً  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

غَفَّارٌ  kelimesi mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنّ۪ي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدٰى

 

وَ  istînâfiyyedir.  وَاِنّ۪ي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ  şeklindeki ayetin ilk cümlesi,  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden  اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

غَفَّارٌ  kelimesi mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

“Kulun üç (menfi) ismi vardır: zalim, zalûm ve zallâm. Zalim, “O (insanlardan), kendisine zalim olanlar vardır.” (Fatır Suresi, 32) ayetinde; zalûm, “O (insan) zalûm ve çok cahildir.” (Ahzab Suresi, 72) ayetinde geçer. Bu manada zulüm insandan çokça sadır olursa ona “zallâm” denilir. Allah'ın, bu isimlerin her birine mukabil bir ismi vardır: Buna göre Cenab-ı Hak sanki kula: “Eğer zalim olursan, Ben gâfirim; eğer zalûm olursan Ben gafurum, eğer zallâm olursan, Ben gaffarım” demek istemiştir. İşte bundan ötürü, “(Bununla beraber) şüphesiz ki tevbe ve iman edenlere... gaffarım, çok bağışlayıcıyım.” buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ , başındaki harf-i cerle birlikte, غَفَّارٌ ’a mütealliktir. Sılası olan  تَابَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üslupta gelen  وَاٰمَنَ   ve  وَعَمِلَ صَالِحاً  cümleleri, sıla cümlesi olan  تَابَ ’ye matuftur. Her iki cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Ayetin son cümlesi olan  ثُمَّ اهْتَدٰى , aynı üslupta gelerek  ثُمَّ  ile makabline atfedilmiştir.

صَالِحاً  kelimesi mef’ûlu mutlaktan naibdir. Çünkü masdarın sıfatıdır. Aslı; عمل عملًا صالحًا şeklindedir. Bu kelimenin mef’ûl olduğu da söylenmiştir.

Allah Teâlâ’nın hitap ettiği İsrailoğulları arasında masum olduğunu bildiğimiz peygamber de bulunduğu halde mağfiret dilemelerinin istenmesi, peygamberin günah işlemesi söz konusu olmadığından, onun şahsında diğer insanlara emirdir.

Müfessirlerin bazıları “Kişinin önce küfürden tövbe etmesi, sonra ikinci olarak iman etmesi gerekir.” demektedir. Bu görüşlerine de bu ayeti delil getirerek; “Çünkü Allah Teâlâ bu ayette tövbeyi imandan önce zikretmiştir.” demişlerdir. Alimlerimiz, amel-i salihin imandan başka bir şey olduğuna bu ayetle istidlal ederek “Çünkü Cenab-ı Hak salih ameli imana atfetmiştir. Matuf ise matufun aleyhden başkadır.” demişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)

وَاِنّ۪ي لَغَفَّارٌ  [Ben günahları çok bağışlayıcıyım] cümlesinde mübalağa sanatı vardır. (Safvetü’t Tefasir)

تَابَ - اٰمَنَ - صَالِحاً - اهْتَدٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.