قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi ki |
|
2 | بَصُرْتُ | ben gördüm |
|
3 | بِمَا | şeyleri |
|
4 | لَمْ |
|
|
5 | يَبْصُرُوا | onların görmedikleri |
|
6 | بِهِ | onda |
|
7 | فَقَبَضْتُ | sonra aldım |
|
8 | قَبْضَةً | bir avuç |
|
9 | مِنْ | -nden |
|
10 | أَثَرِ | eseri- |
|
11 | الرَّسُولِ | Elçinin |
|
12 | فَنَبَذْتُهَا | ve onu attım |
|
13 | وَكَذَٰلِكَ | ve böyle (yapmayı) |
|
14 | سَوَّلَتْ | hoş gösterdi |
|
15 | لِي | bana |
|
16 | نَفْسِي | nefsim |
|
Nebeze نبذ : Almak, dışarı atmak manasına gelen نَبْذٌ kelimesi, bir şeyin her hangi bir değeri olmadığından gözden çıkarılmasıdır. İftial babındaki formu olan إنْتَبَذَ ise falan kişi insanlar arasında kendisini çok az önemseyen ve ilgilenen kimselerin yaptığı gibi uzlete, bir kenara çekildi manasına gelir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de iki farklı fiil kalıbında 12 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri nebze ve nabızdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli بَصُرْتُ ’dür. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
بَصُرْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl بِ harf-i ceriyle بَصُرْتُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası لَمْ يَبْصُرُوا ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَبْصُرُوا fiili نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
بِه۪ car mecruru يَبْصُرُوا fiiline müteallıktır.
قَبَضْتُ fiili atıf harfi فَ ile بَصُرْتُ ’ye müteallıktır. فَقَبَضْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
قَبْضَةً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مِنْ اَثَرِ car mecruru قَبْضَةً mahzuf sıfatına müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Kelamda muzâf hazf edilmiştir. Takdiri; من تراب أثر الرسول (elçinin izinden toprak) şeklindedir.
الرَّسُولِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَنَبَذْتُهَا وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي
نَبَذْتُهَا fiili, atıf harfi فَ ile قَبَضْتُ ’ye matuftur. نَبَذْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
وَ istînâfiyyedir. كَ harf-i cerdir. مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili سَوَّلَتْ olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır.
ذٰ işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur. ل harfi buud yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
سَوَّلَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. ل۪ي car mecruru سَوَّلَتْ fiiline müteallıktır.
نَفْس۪ي fail olup mukadder damme üzere mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
سَوَّلَتْ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi سول ’dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mekulü’l-kavl olan بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ cümlesi, Sâmirî’nin Hz. Musa’ya (as) söyledikleridir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
مَا müşterek ism-i mevsûlu, cümlede mecrur konumda ve بَصُرْتُ fiiline mütealliktir. Sılası olan لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ , menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Zeccâc bu ifadeyi izah ederken şöyle demiştir: أبْصَرْتُهُ , ‘onu gördüm’ anlamındadır. Ama بَصَرْتُ بهِ, onu gören ve bilen birisi oldum, demektir. (Fahreddin er-Râzî)
فَ atıf harfiyle …بَصُرْتُ cümlesine matuf olan فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mef’ûl olan قَبْضَةً ’deki tenvin muayyen (belirli) olmaksızın cins veya adet ve tazim ifade etmiştir.
فَنَبَذْتُهَا cümlesi aynı üslupta gelmiş ve قَبَضْتُ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
قَبْضَةً kelimesi قَبْضَ masdarının binâ-i merre ifade eden masdarı olup bunun, ism-i mefûl anlamına alınması, tıpkı ضَرْبِ الأمِيرِ (emirin dövdüğü) deyiminde olduğu gibi mefûlun masdar ile adlandırılması kabilindendir.
Bütün müfessirler şöyle demişlerdir: Bu ayetteki الرَّسُولِ sözüyle Cebrail (as), eser kelimesiyle de Sâmirî'nin Cebrail’in bineğinin tırnağının bastığı yerden aldığı toprak kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
Burada Cebrail’in Allah'ın elçisi unvanıyla zikredilmesi, herhalde onun, kavmin vâkıf olmadığı ilâhî sırlara onun vâkıf olduğunu zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي
Ayetin son cümlesine dahil olan فَ istînâfiyyedir. كَذٰلِكَ , amili سَوَّلَتْ fiili olan mahzuf mef’ûlü mutlaka mütealliktir.
سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette fiiller, sıla cümlesi hariç mazi sıygada gelmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
93-94-96. ayetlerin sonlarındaki اَمْر۪ي - قَوْل۪ي - نَفْس۪ي kelimelerinde akıcı güzel bir seci vardır. (Safvetü’t Tefasir)
بَصُرْتُ - يَبْصُرُوا ve قَبَضْتُ - قَبْضَةً gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, بَصُرْتُ - لَمْ يَبْصُرُوا arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.