13 Mayıs 2025
Tâ-Hâ Sûresi 88-98 (317. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Tâ-Hâ Sûresi 88. Ayet

فَاَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلاً جَسَداً لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ وَاِلٰهُ مُوسٰى فَنَسِيَۜ  ...


Böylece (Sâmirî) onlar için böğürmesi olan bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. (Sâmirî ve adamları) “Bu sizin de ilâhınızdır, Mûsâ’nın da ilâhıdır. Öyle iken Mûsâ, (ilâhını burada) unuttu (da onu Tûr’da aramaya gitti)” dediler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَخْرَجَ sonra ortaya çıkardı خ ر ج
2 لَهُمْ onlara
3 عِجْلًا bir buzağı ع ج ل
4 جَسَدًا heykeli ج س د
5 لَهُ onun
6 خُوَارٌ böğürmesi olan خ و ر
7 فَقَالُوا dediler ki ق و ل
8 هَٰذَا bu
9 إِلَٰهُكُمْ sizin tanrınız ا ل ه
10 وَإِلَٰهُ ve tanrısıdır ا ل ه
11 مُوسَىٰ Musa’nın
12 فَنَسِيَ fakat o unuttu ن س ي

فَاَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلاً جَسَداً لَهُ خُوَارٌ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir.  اَخْرَجَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir. 

لَهُمْ  car mecruru  اَخْرَجَ  fiiline müteallıktır.  عِجْلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

جَسَداً  kelimesi  عِجْلاً nin sıfatı olup mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَهُ خُوَارٌ  cümlesi  عِجْلاً’nin ikinci sıfatı olup mahallen mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَهُ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

خُوَارٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.

اَخْرَجَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


  فَقَالُوا هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ وَاِلٰهُ مُوسٰى فَنَسِيَۜ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli,  هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ ’dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

İşaret ismi  هٰذَٓا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اِلٰهُكُمْ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اِلٰهُ مُوسٰى  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ ’a matuftur.

مُوسٰى  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mecrurdur.

Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نَسِيَ  fiili, atıf harfi  فَ  ile  اِلٰهُ مُوسٰى ’ya matuftur.  نَسِيَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili Hz. Musa’ya ait olan zamir هو ’dir. Takdiri;  نسي موسى ربّه هنا (Musa burada Rabbini unuttu.) şeklindedir.

فَاَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلاً جَسَداً لَهُ خُوَارٌ 

 

Ayet  فَ  ile önceki ayetteki  اَلْقَى السَّامِرِيُّۙ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

جَسَداً  kelimesiعِجْلاً ’in sıfatı veya ondan bedeldir. 

لَهُ خُوَارٌ  cümlesi,  عِجْلاً’nin ikinci sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.  عِجْلاً ’deki tenkir nev ve tahkir içindir.

لَهُ خُوَارٌ , sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır. Car mecrur  لَهُ , mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda olan  خُوَارٌ ’un nekre gelişi özel bir nev ve şaşılacak bir durum olduğunu ifade eder.

Cümlede istiare vardır. Burada müsteâr lafız buzağı anlamındaki  عِجْلاً  kelimesidir. Ayet-i kerimede Sâmirî’nin altından yaptığı put için kullanılmıştır. Câmi’; şekil ve ses benzerliğidir. Bunların hepsi de hissîdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)


 فَقَالُوا هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ وَاِلٰهُ مُوسٰى فَنَسِيَۜ

 

فَ  atıf harfiyle gelen  قَالُوا  cümlesi … اَخْرَجَ  cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

السَّامِرِيُّۙ den sonra ifadenin  فَقَالُوا  şeklinde cemi zamirle devam etmesi iltifat sanatıdır.  

قَالُوا  fiilinin mekulül-kavli olan  هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ وَاِلٰهُ مُوسٰى فَنَسِيَۜ  cümlesi, sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş kizbî haberdir.  وَاِلٰهُ مُوسٰى  izafeti, müsned olan  اِلٰهُكُمْ  izafetine tezâyüf sebebiyle atfedilmiştir.

Mütekellimin muradını isim cümlesi ile ifade etmesi ve müsnedün ileyhi işaret ismiyle marife yapması, muhataplarını inandırma kastına işaret eder.

Mütekellimin müsnedün ileyh olarak  işaret ismini tercih etmesi, işaret ettiği şeye dikkat çekmek ve onu önemsetmek içindir. 

اِلٰهُ  kelimesinin tekrar edilmesi ikna amacıyla yapılmış ıtnâbdır. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.   

فَنَسِيَ  cümlesi  فَ  ile mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Cümleler arasında lafzen ve manen ittifak vardır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayetteki  فَنَسِيَۜ  [Fakat o, (bunu) unuttu] ifadesine gelince bu hususta şu izahlar yapılmıştır:

1) Bu söz, Allah'a ait bir sözdür. Buna göre Cenab-ı Hak, Sâmirî'nin, maddelerin hadis oluşundan ve ilahın, herhangi bir şeye; herhangi bir şeyin de ilâha hulûl edemeyeceğinden hareketle istidlalde bulunmayı unuttuğunu haber vermiştir.

2) Bu söz, Sâmirî'ye ait olup o, Hz. Musa’yı böyle tavsif etmiştir. Buna göre mana, “Bu sizin ve Musa'nın ilâhıdır. Fakat Musa bunu unutup bunu başka yerde aramaya gitmiştir.” şeklindedir. Bu ekseri alimlerin görüşüdür.

3) Bu, Hz. Musa (as) dönüş vaktini unuttu demektir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Tâ-Hâ Sûresi 89. Ayet

اَفَلَا يَرَوْنَ اَلَّا يَرْجِعُ اِلَيْهِمْ قَوْلاًۙ وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً۟  ...


Onlar bu heykelin, sözlerine karşılık vermediğini, kendilerinden hiçbir zararı uzaklaştıramayacağını ve onlara hiçbir fayda sağlayamayacağını görmezler mi?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَفَلَا
2 يَرَوْنَ onlar görmüyorlar mı? ر ا ي
3 أَلَّا asla
4 يَرْجِعُ dönemez ر ج ع
5 إِلَيْهِمْ kendilerine
6 قَوْلًا bir sözle ق و ل
7 وَلَا ve değildir
8 يَمْلِكُ malik م ل ك
9 لَهُمْ onlara
10 ضَرًّا bir zarar vermeye ض ر ر
11 وَلَا ve
12 نَفْعًا yarar ن ف ع

اَفَلَا يَرَوْنَ اَلَّا يَرْجِعُ اِلَيْهِمْ قَوْلاًۙ 

 

Hemze istifham harfidir. فَ  istînâfiyyedir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

يَرَوْنَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  يَرَوْنَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اَلَّا  daki  اَنْ  tekid ifade eden muhaffefe  اَنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. Takdiri,  أنه  şeklindedir.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَرْجِعُ  fiili muhaffefe  اَنَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

يَرْجِعُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  اِلَيْهِمْ  car mecruru  يَرْجِعُ  fiiline müteallıktır. 

قَوْلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.


 وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً۟

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَمْلِكُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

لَهُمْ  car mecruru  ضَراًّ ’nin mahzuf haline müteallıktır.  ضَراًّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

لَا  zaid harftir. لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. لَا نَفْعاً۟  atıf harfi  وَ ’la  ضَراًّ  matuftur.

اَفَلَا يَرَوْنَ اَلَّا يَرْجِعُ اِلَيْهِمْ قَوْلاًۙ وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً۟

 

فَ  istînâfiyyedir. Mütekellimin Allah Teâlâ olduğu ayet yeni söz başıdır. Kavmin sözleri  فَنَسِيَۜ  sözüyle bitmiştir. 

Ayetin ilk cümlesi, inkârî istifham üslubunda, talebî inşâî isnaddır. Hemze inkarî istifham hemzesidir. Cümle, istifham üslubunda gelmesine rağmen, mana itibariyle soru yapısından çıkıp kınama azarlama manası kazanmıştır. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

اَلَّا ; nefy harfi ve muhaffefe  اَنْ ’den oluşmuş bir edattır.

اَنَّ ’den hafifletilmiş  اَنْ ’in ismi olan şan zamiri mahzuftur. Haber olan  يَرْجِعُ اِلَيْهِمْ قَوْلاًۙ muzari fiil cümlesi mahallen merfudur. Müsnedin muzari fiil olması hükmü takviyenin yanında olayı göz önünde canlandırmayı da mümkün kılar. 

قَوْلاًۙ  kelimesindeki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Nefy siyakında nekre, umum ve şumûle işaret eder.

يَرْجِعُ  fiilini merfû okuyanlar, اَلَّا ’daki  اَنْ ’in,  اَنَّ ’nin hafifletilmişi olduğu, mansub olarak okuyanlar ise fiilleri nasb eden  اَنْ  olduğu görüşündedirler.

Aynı üslupta gelen sonraki cümle  وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً۟ , haber olan …يَرْجِعُ  cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

İbni Âşûr’a göre bu cümle, ara cümle olarak bizzat Allah tarafından söylenmiş olabileceği gibi, Allah’ın İsrailoğullarından salih bir zümrenin sözlerini aktarımı da olabilir.

Bu kelam hem sapanların hem de saptıranların halini inkâr ve takbih etmekte ve bâtıl olduğuna hiç kimsenin şüphe etmemesi gereken en büyük yasağı bozmaya yani buzağıyı ilâh edinmeye yönelmelerinden dolayı onların beyinsiz olarak vasıflandırmaktadır. (Ebüssuûd)

Ayette nefy harfi olan  لَا ’nın dört defa tekrarı, ayette bahsi geçen özelliklerin nefyini kuvvetlendirmek, her bir özelliğin bir arada ve ayrı ayrıyken de nefyine işaret etmek içindir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

نَفْعاً۟ , mef’ûl olan  ضَراًّ ’a tezat nedeniyle atfedilmiştir. Bu kelimelerdeki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Nefy siyakında nekre umum ve şumule işaret eder.

Heykelin malik olmadığı özelliklerin sayılması taksim sanatıdır.

ضَراًّ [zarar] - نَفْعاً۟ [yarar] kelimeleri arasında tıbâk-ı icâb sanatı vardır. (Safvetü’t Tefasir)
Tâ-Hâ Sûresi 90. Ayet

وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هٰرُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ وَاِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمٰنُ فَاتَّبِعُون۪ي وَاَط۪يعُٓوا اَمْر۪ي  ...


Andolsun, Hârûn onlara daha önce şöyle demişti: “Ey kavmim! Siz bununla yalnızca imtihan edildiniz. Doğrusu sizin Rabbiniz ancak Rahmân’dır. Öyleyse bana uyun ve emrime itaat edin.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ andolsun
2 قَالَ demişti ق و ل
3 لَهُمْ kendilerine
4 هَارُونُ Harun
5 مِنْ
6 قَبْلُ önceden ق ب ل
7 يَا قَوْمِ kavmim ق و م
8 إِنَّمَا şüphesiz
9 فُتِنْتُمْ siz sınandınız ف ت ن
10 بِهِ bununla
11 وَإِنَّ ve şüphesiz
12 رَبَّكُمُ Rabbiniz ر ب ب
13 الرَّحْمَٰنُ çok esirgeyendir ر ح م
14 فَاتَّبِعُونِي bana tâbi olun ت ب ع
15 وَأَطِيعُوا ve ita’at edin ط و ع
16 أَمْرِي buyruğuma ا م ر

وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هٰرُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir. 

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  لَهُمْ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır. 

هٰرُونُ  fail olup lafzen merfûdur. هٰرُونُ  kelimesi gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsarife girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallıktır.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve  بَعْدَ  kelimeleri; muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir.  قَبْلَ  zarfı, hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Mekulü’l-kavli,  يَا قَوْمِ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

يَا  nida harfidir.  قَوْمِ  münadadır.  قَوْمِ  kelimesinin sonundaki esre, mütekellim zamirinden ivazdır. Mütekellim zamiri  ي  mahzuftur.

اِنَّمَا , kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir. 

فُتِنْتُمْ  nidanın cevabı olup sükun üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  naib-i fail olup mahallen merfûdur. 

بِه۪  car mecruru  فُتِنْتُمْ  fiiline müteallıktır.


اِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمٰنُ فَاتَّبِعُون۪ي وَاَط۪يعُٓوا اَمْر۪ي

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

رَبَّكُمُ  kelimesi  اِنّ nin ismi olup lafzen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الرَّحْمٰنُ  kelimesi  اِنّ nin haber olup lafzen merfûdur.  

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  إن صدّقتموني فاتّبعوني (Beni tasdik ediyorsanız bana tabi olun.) şeklindedir. 

اتَّبِعُون۪ي  damme üzere mebni emir fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  ن  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَط۪يعُٓوا  damme üzere mebni emir fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

اَمْر۪ي  mef’ûlun bih olup mukadder fetha üzere mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اتَّبِعُون۪ي  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

اَط۪يعُٓوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  طوع ’dır.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هٰرُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ وَاِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمٰنُ 

 

وَ  istînafiyedir.  قَدْ  ise tahkik harfidir.  لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâzı hazif sanatıdır. Mahzuf kasemle birlikte cümle, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

قَالَ لَهُمْ هٰرُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ  cümlesi, kasemin cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Bu cümlede car mecrur, önemine binaen müsnedün ileyh olan  هٰرُونُ ’ya takdim edilmiştir.

Bundan önce onların akli hükme karşı kibir gösterdikleri beyan edildikten sonra bu yemin cümlesi de onların, peygamberlerine karşı azgınlık ve isyan gösterdiklerini beyan ederek makablindeki inkâr ve takbihi tekid etmektedir. (Ebüssuûd)

مِنْ قَبْلُ  ibaresindeki  قَبْلُ  kelimesi lafzen merfû, mahallen mecrurdur.  قَبْلُ ’daki ötre muzâfun ileyhin mahzuf olduğuna işaret eder.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَا قَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ , nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl, Harun’un (as) kavmine söyledikleridir.

قَوْمِ , münadadır. Mansubdur. Kelimenin sonundaki esre, muzâfun ileyh olan mütekellim zamirinden ivazdır.

Nidanın cevabı olan  اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ  cümlesi, kasr edatı  اِنَّمَا  ile tekid edilmiş, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. 

Kasr, fiille car mecrur arasındadır.  فُتِنْتُمْ  maksûr/sıfat,  بِه۪ۚ  maksûrun aleyh/mevsuf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Yaşadıkları olay, imtihan edilmeye kasredilmiştir. Kasr  اِنَّمَا  ile yapılmıştır. Bu; kavmin, imtihan edildiklerinin bilincinde olduklarına işaret eder.

اِنَّمَا  ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur.  اِنَّمَا  edatı; siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّمَا , kâffe ve mekfufedir.  مَا  ismi,  اِنَّ ’yi amelden düşürdüğü için  اِنَّ  burada amel etmez.  فُتِنْتُمْ  fiili meçhul bina edilmiştir.

Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilide bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Nidanın cevabına matuf olan  وَاِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمٰنُ  cümlesi,  اِنَّ  ve müsnedin marife oluşuyla tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkarî kelamdır. اِنَّ ’nin ismi olan  رَبَّكُمُ  az sözle çok anlam ifade yollarından olan izafet formunda gelmiştir.

Müsned olan  الرَّحْمٰنُ ’ın el takısıyla marife gelmesi, bu vasfın müsnedün ileyhte kemal derecede olduğunu ifade eder.

Harun (as) sözlerinde, onlara ait zamiri  رَبَّ  lafzına izafe edip Allah Teâlâ’nın Rahman sıfatını zikretmiştir. Bu, Harun’un (as) kavmine karşı şefkat hislerinin belirtisi, onlar için üzülüp endişe duyduğunun göstergesidir.

Ayette Rahman isminin kullanılması mana lafız uyumu açısından teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

رَبَّكُمُ - الرَّحْمٰنُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

 

 فَاتَّبِعُون۪ي وَاَط۪يعُٓوا اَمْر۪ي

 

فَاتَّبِعُون۪ي  cümlesi, rabıta olan  فَ ’nin delaletiyle mahzuf şartın cevab cümlesidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Takdiri;  إن صدّقتموني  (Beni tasdik ediyorsanız) olan şart cümlesinin hazfi, îcaz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf şart ve mezkur cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda, talebî inşâî isnaddır.

Aynı üsluptaki  وَاَط۪يعُٓوا اَمْر۪ي  cümlesi, şartın cevabına hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

فَاتَّبِعُون۪ي  - اَط۪يعُٓوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.  

Harun (as), bu va'z-u nasihatında en güzel yolu takip etmiştir. Çünkü önce “Siz bu (buzağı) ile ancak imtihana çekildiniz.” diyerek, onları batıldan menetmiş; ikinci olarak, “Sizin hakiki Rabbiniz Rahmandır.” diyerek, Allah'ı tanımaya davet etmiş; üçüncü olarak “Haydi bana tabi olun.” diyerek peygamberliği tanıyıp kabul etmeye çağırmış ve dördüncü olarak, “Benim emrime itaat edin.” diyerek, onları şeriata davet etmiştir ki en güzel tertip budur. (Fahreddin er-Râzî) 

Harun’un (as) kavmine bu şekilde hitabı, istidrâc sanatının güzel bir örneğidir. 

İstidrâc: Muhatabı fethetmek için onu etkileyecek, yakınlaştıracak veya korkutup rağbet ettirecek, vazgeçirecek, teşvik edecek şeyleri aniden değil de alıştıra alıştıra söyleme sanatıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)

Hz. Harun, özellikle “Sizin hakiki Rabbiniz Rahmandır.” demiş ve burada, Allah'ın Rahman adını zikretmiştir. Çünkü o onlara, ne zaman tövbe ederlerse Allah'ın tövbelerini kabul edeceğini, çünkü O'nun Rahman ve Rahim olduğunu haber vermiştir. Allah'ın onları Firavun’un belalarından kurtarışı da rahmetinin eseridir. (Fahreddin er-Râzî) 

Bazı müfessirler Harun’un (as) buzağıya tapan Yahudileri sorgulaması üzerine onlardan [“Musa dönene kadar buna sarılmaktan vazgeçmeyeceğiz.”] (Ta-Ha Suresi, 90) cevabını almasını da bu konu ile ilişkilendirerek bu uslûba uslûbu’l-ḥakîm’in tersi olan uslûbu’l-aḥmak tabirini kullanmışlardır. (Hasan Uçar Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
Tâ-Hâ Sûresi 91. Ayet

قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِف۪ينَ حَتّٰى يَرْجِعَ اِلَيْنَا مُوسٰى  ...


Onlar da, “Mûsâ bize dönünceye kadar buzağıya ibadet etmeye devam edeceğiz” dediler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالُوا dediler ق و ل
2 لَنْ asla
3 نَبْرَحَ vazgeçmeyeceğiz ب ر ح
4 عَلَيْهِ buna
5 عَاكِفِينَ tapmaktan ع ك ف
6 حَتَّىٰ kadar
7 يَرْجِعَ dönünceye ر ج ع
8 إِلَيْنَا bize
9 مُوسَىٰ Musa

قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِف۪ينَ حَتّٰى يَرْجِعَ اِلَيْنَا مُوسٰى

 

Fiil cümlesidir. قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ ’dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir. نَبْرَحَ  nakıs, mansub muzari fiildir.  نَبْرَحَ ’nın ismi müstetir olup takdiri  نحن ’dur. 

عَلَيْهِ  car mecruru  عَاكِف۪ينَ ’ye müteallıktır. 

عَاكِف۪ينَ  kelimesi  نَبْرَحَ ’nın haberi olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  يَرْجِعَ  muzari fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde  عَاكِف۪ينَ ’ye müteallıktır.  يَرْجِعَ  mansub muzari fiildir. اِلَيْنَا  car mecruru  يَرْجِعَ  fiiline müteallıktır. 

مُوسٰى  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Gayri munsariftır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

عَاكِف۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerredi  عكف  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِف۪ينَ حَتّٰى يَرْجِعَ اِلَيْنَا مُوسٰى

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِف۪ينَ حَتّٰى يَرْجِعَ اِلَيْنَا مُوسٰى  cümlesi, nakıs fiil  برَحَ ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır. İstimrar fiillerinden olan  برَحَ ’nın ismi müstetir zamir  نحن , haberi  عَاكِف۪ينَ ’dir.

Müsnedin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsufa olan bağlılığına delalet eder. 

Mekulü’l-kavl cümlesi, kavmin, Harun’a (a.s.) verdikleri cevaptır. Kavmin sözlerini belirten cümlenin üslubu, onların bu işteki kararlılığını göstermektedir.

Muzari fiile dahil olan  لَنْ, fiili nasb ederek, manasını olumsuz istikbale çevirmiş, ayrıca asla anlamında tekid etmiştir.

Gaye bildirerek muzari fiili gizli  اَنْ ’le nasb eden masdar harfi  حَتّٰى  ve akabindeki  يَرْجِعَ اِلَيْنَا مُوسٰى  cümlesi masdar teviliyle  عَاكِف۪ينَ ye müteallıktır. 

عُكُوف ; kelimesi herhangi bir şeye yönelmek ve tazim ederek kendisinden ayrılmamak anlamınadır. (Ebüssuûd)

Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Car-mecrur  اِلَيْنَا, siyaktaki önemine binaen faile takdim edilmiştir.

لَنْ نَبْرَحَ - عَاكِف۪ينَ ve  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 
Tâ-Hâ Sûresi 92. Ayet

قَالَ يَا هٰرُونُ مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّواۙ  ...


92-93. Ayetler Meal  :   
Mûsâ, (Tûr’dan dönünce) şöyle dedi: “Ey Hârûn! Saptıklarını gördüğün zaman bana uymana ne engel oldu? Yoksa emrime karşı mı geldin?”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 يَا هَارُونُ Harun
3 مَا nedir?
4 مَنَعَكَ sana engel olan م ن ع
5 إِذْ zaman
6 رَأَيْتَهُمْ gördüğünde onların ر ا ي
7 ضَلُّوا saptıklarını ض ل ل

قَالَ يَا هٰرُونُ مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّواۙ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

Nida cümlesi itiraziyyedir.

يَا  nida harfidir. هٰرُونُ  münada olup müfred alem damme üzere mebni mahallen mansubdur.

هٰرُونُ  kelimesi gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Mekulü’l-kavli,  مَا مَنَعَكَ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

مَا  istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur.  مَنَعَكَ  fiili  مَا ’nın haberi olarak mahallen merfûdur.

مَنَعَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اِذْ  zaman zarfı,  مَنَعَكَ  fiiline müteallıktır.

(إِذْ) : Yalnız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ)’den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)’dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnîdir. Burda mef’ûlun fih konumunda gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

رَاَيْتَهُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

رَاَيْتَهُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ضَلُّوا  fiili, amili  رَاَيْتَهُمْ ‘ün ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. ضَلُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

قَالَ يَا هٰرُونُ مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّواۙ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

قَالَ  fiilinin mekulül kavli olan  يَا هٰرُونُ مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّواۙ  cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl, Musa’nın (as), Harun’a (as) serzenişidir.

هٰرُونُ , münada olarak mansubdur. Nidanın cevabı olan  مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّواۙ  cümlesi, talebî inşâî isnaddır.

مَا  soru harfi mübtedadır. Müsned olan  مَنَعَكَ , mazi fiil sıygasında gelerek hükmü takviye ve hudûs ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. 

اِذْ  cümleye muzâf olan zaman zarfıdır. Müteallakı  مَنَعَكَ ’dir.  رَاَيْتَهُمْ  cümlesi muzâfun ileyh olarak cer mahallindedir. 

رَاَيْتَهُمْ  fiilinin ikinci mefû’lu olan  ضَلُّواۙ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Tâ-Hâ Sûresi 93. Ayet

اَلَّا تَتَّبِعَنِۜ اَفَعَصَيْتَ اَمْر۪ي  ...


 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَلَّا
2 تَتَّبِعَنِ neden bana uymadın? ت ب ع
3 أَفَعَصَيْتَ karşı mı geldin? ع ص ي
4 أَمْرِي buyruğuma ا م ر

اَلَّا تَتَّبِعَنِۜ 

 

اَنْ  masdar harfidir. لَا  nefy harfi olup olumsuz emir manasındadır. اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  مَنَعَكَ  fiiline müteallıktır.  

تَتَّبِعَنِ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. 

Sonundaki  نَ  vikayedir. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Burada bir  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir.

تَتَّبِعَنِ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dır.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 اَفَعَصَيْتَ اَمْر۪ي

 

Hemze istifham harfidir.  فَ  atıf harfidir.  عَصَيْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. 

اَمْر۪ي  mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَلَّا تَتَّبِعَنِۜ

 

Ayet önceki ayetin devamı olduğu için fasılla gelmiştir. اَلَّا , masdar harfi  اَنْ  ve nefy harfi  لَا ’dan müteşekkildir. 

لَا  edatı  قَالَ مَا مَنَعَكَ أَلَّا تَسۡجُدَ  (Araf suresi, 12) ayetinde olduğu gibi zaittir. (Beyzâvî) 

اَنْ  ve akabindeki  تَتَّبِعَنِۜ  cümlesi  mahzuf  مِن  harf-i ceriyle birlikte, önceki ayetteki …مَا مَنَعَكَ  cümlesine mütealliktir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

تَتَّبِعَنِ  fiilinin sonundaki  نِ , nûnu vikayedir. Mef’ûlun bih olan mütekellim zamiri  ي mahzuftur.

اَلَّا daki  لَا  zaittir (manaya katkısı yoktur). Anlam, “Allah yolunda, Allah için öfkelenme ve inkâr ve günahtan şiddetle alıkoyma konusunda bana uymana engel olan şey nedir? İman edenleri yanına alıp inkâr edenlerle savaşsaydın ya! Ben böyle bir şey görecek olsam derhal bu işe koyulurdum, neden sen de benim davranacağım gibi davranmadın, derhal işe koyulmadın?” şeklindedir. Ya da neden gelip bana yetişmedin/bildirmedin?! demektir. (Keşşâf)

  اَفَعَصَيْتَ اَمْر۪ي

 

Ayetin son cümlesine dahil olan hemze inkarî istifham,  فَ  ise atıf harfidir. Cümle, ... مَا مَنَعَكَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

Tevbih ve kınama ifade eden soru cümlesi istifham amacında olmadığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

تَتَّبِعَنِۜ - فَعَصَيْتَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

اَلَّا تَتَّبِعَنِ  cümlesiyle,  اَفَعَصَيْتَ اَمْر۪ي  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Tâ-Hâ Sûresi 94. Ayet

قَالَ يَبْنَؤُ۬مَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَت۪ي وَلَا بِرَأْس۪يۚ اِنّ۪ي خَش۪يتُ اَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْل۪ي  ...


Hârûn: “Ey anam oğlu! Saçımı sakalımı çekme. Şüphesiz ben, İsrailoğullarının arasını açtın, sözüme uymadın demenden korktum” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ق و ل
2 يَا ابْنَ أُمَّ (ey) anamın oğlu ا م م
3 لَا
4 تَأْخُذْ tutma ا خ ذ
5 بِلِحْيَتِي sakalımı ل ح ي
6 وَلَا ve
7 بِرَأْسِي başımı ر ا س
8 إِنِّي muhakkak ki ben
9 خَشِيتُ korktum خ ش ي
10 أَنْ diye
11 تَقُولَ diyeceksin ق و ل
12 فَرَّقْتَ ayrılık çıkardın ف ر ق
13 بَيْنَ arasında ب ي ن
14 بَنِي oğulları ب ن ي
15 إِسْرَائِيلَ İsrail
16 وَلَمْ ve
17 تَرْقُبْ tutmadın ر ق ب
18 قَوْلِي sözümü ق و ل

قَالَ يَبْنَؤُ۬مَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَت۪ي وَلَا بِرَأْس۪يۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli  يَبْنَؤُ۬مَّ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

يَا  nida harfidir.  اِ بْنَ  münada olup muzâftır.  أُمُّ  muzâfun ileyh olup mukadder damme ile mecrurdur. Nidanın cevabı  لَا تَأْخُذْ ’dur.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَأْخُذْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

بِلِحْيَت۪ي  car mecruru  تَأْخُذْ  fiilinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; لا تأخذني ممسكا بلحيتي (Beni sakalımdan tutarak yakalama!) şeklindedir. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. 

بِرَأْس۪ي  car mecruru  تَأْخُذْ  fiilinin mahzuf haline müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 اِنّ۪ي خَش۪يتُ اَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْل۪ي

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. ي  mütekellim  zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

خَش۪يتُ  fiili  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  خَش۪يتُ  fiili,  ي  üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  خَش۪يتُ ’nün mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

تَقُولَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

Mekulü’l-kavli  فَرَّقْتَ ’dir. تَقُولَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

فَرَّقْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.

بَيْنَ  zaman zarfı  فَرَّقْتَ  fiiline müteallıktır. 

بَن۪ٓي  mef’ûlun bih olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti  ى ’dir. İzafetten dolayı  ن  harfi hazf edilmiştir. Aynı zamanda muzâftır.

اِسْرَٓائ۪لَ  muzâfun ileyh olup cer alameti fethadır. Gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَ  atıf harfidir.  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

تَرْقُبْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

قَوْل۪ي  mef’ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

قَالَ يَبْنَؤُ۬مَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَت۪ي وَلَا بِرَأْس۪يۚ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  يَبْنَؤُ۬مَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَت۪ي وَلَا بِرَأْس۪يۚ  cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Mekulü’l-kavl, Harun’un (as), Musa’ya (as) verdiği cevaptır.

يَبْنَؤُ۬مَّ , münada olarak mansubdur. Nidanın cevabı olan  لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَت۪ي وَلَا بِرَأْس۪يۚ  cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

بِرَأْس۪يۚ  temâsül nedeniyle  بِلِحْيَت۪ي ’ye atfedilmiştir. Bu kelimeler arasında mürâât-ı sanatı vardır.  لَا ’nın tekrarı olumsuzluğu tekid ifade eder.

 يَبْنَؤُ۬مَّ  [Ey anamın oğlu] ibaresinde özellikle anadan bahsetmesi onu acındırmak ve yumuşatmak içindir. (Beyzâvî - Ebüssuûd)


 اِنّ۪ي خَش۪يتُ اَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْل۪ي

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

اِنَّ ’nin haberi olan  خَش۪يتُ اَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Cümledeki  اَنْ  muzari fiili nasb ederek istikbal ifade eden masdara çevirmiştir. 

Masdar harfi  اَنْ ve akabindeki  تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ  cümlesi,  خَش۪يتُ  fiilinin mef’ûlu olup nasb mahallindedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. تَقُولَ  fiilinin mekulü’l-kavli  فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

Mekulü’l-kavle matuf olan  وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْل۪ي  cümlesinin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  - تَقُولَ  - قَوْل۪ي  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

يَبْنَ - بَيْنَ  kelimeleri arasında cinas-ı kalb sanatı vardır.
Tâ-Hâ Sûresi 95. Ayet

قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ  ...


Mûsâ, “Ya senin derdin neydi ey Sâmirî?” dedi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 فَمَا nedir?
3 خَطْبُكَ senin amacın خ ط ب
4 يَا سَامِرِيُّ Samiri س م ر

قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ

 

Fiil cümlesidir. قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli, mukadder şart ve cevabıdır.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن ذكر أخي الحقيقة فما خطبك أنت؟ (Kardeşim doğruyu söylüyorsa, sana ne oldu?) şeklindedir.

مَا  istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur.  خَطْبُكَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

Nida cümlesi itiraziyyedir.  يَا  nida harfidir.  سَامِرِيُّ  münadadır. Müfred alem olup damme üzere mebni mahallen mansubdur.

سَامِرِيُّ  kelimesi gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavl olan  فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ  cümlesinde  فَ , rabıtadır. Bu; cümleden önce mahzuf bir şart olduğunun işaretidir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan  مَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ  cümlesi, mahzuf şartın cevabıdır.

Takdiri …إن ذكر أخي الحقيقة  (eğer kardeşim doğruyu söylüyorsa) olan mahzuf şart ve mezkûr cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

مَا  soru harfi mübtedadır. Müsned olan  خَطْبُكَ , mazi fiil sıygasında gelerek hükmü takviye ve hudûs ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

Hz. Musa, Sâmirî'nin hilesinin batıl olduğunu kendi itirafıyla göstermek ve kendisine uygulayacağı cezanın, onun fitnesine kapılanlar ile onlardan sonra gelecek ümmetlere de bir ibret dersi olması için ona böyle hitap etmiştir. (Ebüssuûd)

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Hz. Musa, Sâmirî’ye karşı duyduğu kızgınlığı ve taaccübü istifham cümlesiyle belirtmiştir. 

يَا سَامِرِيُّ  nida cümlesi, istînâfiyye veya itiraziyyedir.

خَطْبُ  bir kimse bir şey talep ettiğinde kullanılan خَتَمَ الامر  cümlesindeki fiilin masdarıdır. Binaenaleyh, bir şey yapan kimseye denildiğinde bunun manası, “Sıkıntın ne, isteğin ne?” demek olup bundan maksat ise o kimsenin yaptığını yadırgamak ve onun yaptığı şeyin büyük kabahat olduğunu belirtmektir. (Fahreddin er-Râzî, Keşşâf -Âşûr)

 
Tâ-Hâ Sûresi 96. Ayet

قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي  ...


Sâmirî, şöyle dedi: “Ben onların görmediği şeyi gördüm. Elçinin izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Böyle yapmayı bana nefsim güzel gösterdi.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi ki ق و ل
2 بَصُرْتُ ben gördüm ب ص ر
3 بِمَا şeyleri
4 لَمْ
5 يَبْصُرُوا onların görmedikleri ب ص ر
6 بِهِ onda
7 فَقَبَضْتُ sonra aldım ق ب ض
8 قَبْضَةً bir avuç ق ب ض
9 مِنْ -nden
10 أَثَرِ eseri- ا ث ر
11 الرَّسُولِ Elçinin ر س ل
12 فَنَبَذْتُهَا ve onu attım ن ب ذ
13 وَكَذَٰلِكَ ve böyle (yapmayı)
14 سَوَّلَتْ hoş gösterdi س و ل
15 لِي bana
16 نَفْسِي nefsim ن ف س

Nebeze نبذ :  Almak, dışarı atmak manasına gelen نَبْذٌ kelimesi, bir şeyin her hangi bir değeri olmadığından gözden çıkarılmasıdır. İftial babındaki formu olan إنْتَبَذَ ise falan kişi insanlar arasında kendisini çok az önemseyen ve ilgilenen kimselerin yaptığı gibi uzlete, bir kenara çekildi manasına gelir. (Müfredat)

Kuran’ı Kerim’de iki farklı fiil kalıbında 12 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri nebze ve nabızdır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli  بَصُرْتُ ’dür.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

بَصُرْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.  

مَا  müşterek ism-i mevsûl  بِ  harf-i ceriyle  بَصُرْتُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  لَمْ يَبْصُرُوا ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  يَبْصُرُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir.  Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

بِه۪  car mecruru  يَبْصُرُوا  fiiline müteallıktır.  

قَبَضْتُ  fiili atıf harfi  فَ  ile  بَصُرْتُ ’ye müteallıktır. فَقَبَضْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. 

قَبْضَةً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ اَثَرِ  car mecruru  قَبْضَةً  mahzuf sıfatına müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Kelamda muzâf hazf edilmiştir. Takdiri; من تراب أثر الرسول (elçinin izinden toprak) şeklindedir.

الرَّسُولِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

 

فَنَبَذْتُهَا وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي

 

نَبَذْتُهَا  fiili, atıf harfi  فَ  ile  قَبَضْتُ ’ye matuftur.  نَبَذْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

وَ  istînâfiyyedir.  كَ  harf-i cerdir.  مثل “gibi” demektir. Bu ibare, amili  سَوَّلَتْ  olan mahzuf mef’ûlu mutlaka müteallıktır.

ذٰ  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

سَوَّلَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  ل۪ي  car mecruru  سَوَّلَتْ  fiiline müteallıktır.  

نَفْس۪ي  fail olup mukadder damme üzere mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

سَوَّلَتْ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  سول ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mekulü’l-kavl olan  بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪  cümlesi, Sâmirî’nin Hz. Musa’ya (as) söyledikleridir. Müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu, cümlede mecrur konumda ve  بَصُرْتُ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ , menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Zeccâc bu ifadeyi izah ederken şöyle demiştir:  أبْصَرْتُهُ , ‘onu gördüm’ anlamındadır. Ama  بَصَرْتُ بهِ, onu gören ve bilen birisi oldum, demektir. (Fahreddin er-Râzî)

فَ  atıf harfiyle …بَصُرْتُ  cümlesine matuf olan  فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl olan  قَبْضَةً ’deki tenvin muayyen (belirli) olmaksızın cins veya adet ve tazim ifade etmiştir. 

فَنَبَذْتُهَا  cümlesi aynı üslupta gelmiş ve  قَبَضْتُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

قَبْضَةً  kelimesi  قَبْضَ  masdarının binâ-i merre ifade eden masdarı olup bunun, ism-i mefûl anlamına alınması, tıpkı ضَرْبِ الأمِيرِ (emirin dövdüğü) deyiminde olduğu gibi mefûlun masdar ile adlandırılması kabilindendir. 

Bütün müfessirler şöyle demişlerdir: Bu ayetteki  الرَّسُولِ  sözüyle Cebrail (as), eser kelimesiyle de Sâmirî'nin Cebrail’in bineğinin tırnağının bastığı yerden aldığı toprak kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

Burada Cebrail’in Allah'ın elçisi unvanıyla zikredilmesi, herhalde onun, kavmin vâkıf olmadığı ilâhî sırlara onun vâkıf olduğunu zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)


 وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي

 

Ayetin son cümlesine dahil olan  فَ  istînâfiyyedir.  كَذٰلِكَ , amili  سَوَّلَتْ  fiili olan mahzuf mef’ûlü mutlaka mütealliktir.

سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette fiiller, sıla cümlesi hariç mazi sıygada gelmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

93-94-96. ayetlerin sonlarındaki  اَمْر۪ي - قَوْل۪ي - نَفْس۪ي  kelimelerinde akıcı güzel bir seci vardır. (Safvetü’t Tefasir)

بَصُرْتُ - يَبْصُرُوا  ve  قَبَضْتُ  - قَبْضَةً  gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları,  بَصُرْتُ - لَمْ يَبْصُرُوا  arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
Tâ-Hâ Sûresi 97. Ayet

قَالَ فَاذْهَبْ فَاِنَّ لَكَ فِي الْحَيٰوةِ اَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَۖ وَاِنَّ لَكَ مَوْعِداً لَنْ تُخْلَفَهُۚ وَانْظُرْ اِلٰٓى اِلٰهِكَ الَّذ۪ي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفاًۜ لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفاً  ...


Mûsâ, “Çekil git! Artık sen hayatın boyunca (hastalanıp) “Bana dokunmak yok!” diyeceksin. Senin için, asla kaçamayacağın bir ceza daha var. Hele şu ibadet edip durduğun ilâhına bak! Biz onu elbette yakacağız ve onu muhakkak denize savuracağız.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ (Musa) dedi ق و ل
2 فَاذْهَبْ git (defol) ذ ه ب
3 فَإِنَّ artık
4 لَكَ sen
5 فِي
6 الْحَيَاةِ hayat boyunca ح ي ي
7 أَنْ
8 تَقُولَ diyeceksin ق و ل
9 لَا
10 مِسَاسَ bana dokunmayın! م س س
11 وَإِنَّ ve şüphesiz
12 لَكَ sana
13 مَوْعِدًا va’dedilenden (cezadan) و ع د
14 لَنْ asla
15 تُخْلَفَهُ kurtulamayacaksın خ ل ف
16 وَانْظُرْ şimdi bak ن ظ ر
17 إِلَىٰ
18 إِلَٰهِكَ tanrına ا ل ه
19 الَّذِي
20 ظَلْتَ durup ısrarla ظ ل ل
21 عَلَيْهِ ona
22 عَاكِفًا taptığın ع ك ف
23 لَنُحَرِّقَنَّهُ biz onu yakacağız ح ر ق
24 ثُمَّ sonra
25 لَنَنْسِفَنَّهُ onu savuracağız ن س ف
26 فِي
27 الْيَمِّ denize ي م م
28 نَسْفًا ufalayıp ن س ف

قَالَ فَاذْهَبْ فَاِنَّ لَكَ فِي الْحَيٰوةِ اَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَۖ 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. 

Mekulü’l-kavli, mukadder şart ve cevabıdır. قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن تكفر بالله فاذهب (Allah’ı inkâr ediyorsan git) şeklindedir.

اذْهَبْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir. 

فَ  ta’liliyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  لَكَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.

فِي الْحَيٰوةِ  car mecruru  لَكَ ’deki hitap zamirinin mahzuf haline müteallıktır. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  اِنَّ ’nin muahhar ismi olarak mahallen mansubdur. تَقُولَ   mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir. 

Mekulü’l-kavli  لَا مِسَاسَ ’dır.  تَقُولَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لَا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir.  مِسَاسَۖ  kelimesi  لَا ’nın ismi olup lafzen mansubdur. 

لَا ‘nın haberi mahzuftur. Takdiri;  بيننا  (bizim aramızda) şeklindedir.


 وَاِنَّ لَكَ مَوْعِداً لَنْ تُخْلَفَهُۚ 

 

اِنَّ لَكَ  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur. İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. لَك  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır.

مَوْعِداً  kelimesi  اِنَّ ’nin muahhar ismi olarak mahallen mansubdur.  لَنْ تُخْلَفَهُ  cümlesi  مَوْعِداً ’nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir. 

تُخْلَفَهُ  mansub, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  أنت dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

تُخْلَفَهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  خلف ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


 وَانْظُرْ اِلٰٓى اِلٰهِكَ الَّذ۪ي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفاًۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. انْظُرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

اِلٰٓى اِلٰهِكَ  car mecruru  انْظُرْ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl  اِلٰهِكَ ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  ظَلْتَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

ظَلْتَ  mebni, nakıs fiildir.  كَانَ  gibi ismini ref haberini nasb eder. تَ  muttasıl zamir  ظَلْتَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  عَلَيْهِ  car mecruru  ظَلْتَ  fiiline müteallıktır. 

عَاكِفاً  kelimesi  ظَلْتَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. عَاكِفاً  sülasi mücerredi olan  عكف  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفاً

 

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.  نُحَرِّقَنَّهُ   fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki  نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiş)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

ثُمَّ  edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.

نَنْسِفَنَّهُ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki  نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

فِي الْيَمِّ  car mecruru  لَنَنْسِفَنَّ  fiiline müteallıktır.  نَسْفاً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نُحَرِّقَنَّ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  حرق ’dır.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

قَالَ فَاذْهَبْ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mekulü’l-kavl olan  فَاذْهَبْ  cümlesindeki  فَ , rabıtadır. Bu; cümleden önce mahzuf bir şart olduğunun işaretidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan  فَاذْهَبْ  cümlesi, mahzuf şartın cevabıdır.

Takdiri …إن تكفر بالله  (Eğer Allah’ı inkâr ediyorsan) olan mahzuf şart ve mezkûr cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.


 فَاِنَّ لَكَ فِي الْحَيٰوةِ اَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَۖ وَاِنَّ لَكَ مَوْعِداً لَنْ تُخْلَفَهُۚ 

 

Cümleye dahil olan  فَ  ta’liliyedir. Ta’lil hükmündeki  فَاِنَّ لَكَ فِي الْحَيٰوةِ اَنْ تَقُولَ لَا مِسَاس  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

Hz. Musa, Sâmirî’ye ikinci cümleyi, birden fazla unsurla tekid ederek, inkârî kelam formunda söylemiştir. Cümlede, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. 

لَكَ  car mecruru,  اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  تَقُولَ لَا مِسَاسَۖ  cümlesi, masdar teviliyle  اِنَّ ’nin muahhar ismidir. 

Müspet muzari fiil sıygasındaki cümlede  تَقُولَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  لَا مِسَاسَۖ , cinsini nefyeden لَا ’nın dahil olduğu isim cümlesidir.  مِسَاسَۖ , cinsini nefyeden  لَا ’nın ismidir. Takdiri,  بيننا  (aramızda) olan haberi mahzuftur.

Ayetteki ikinci ta’lil cümlesi  وَاِنَّ لَكَ مَوْعِداً لَنْ تُخْلَفَهُۚ , ilk ta’lil cümlesine وَ  ile atfedilmiştir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَكَ  car-mecruru,  اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. 

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan  لَنْ تُخْلَفَهُۚ  cümlesi  اِنَّ ’nin muahhar ismi olan  مَوْعِداً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.


 وَانْظُرْ اِلٰٓى اِلٰهِكَ الَّذ۪ي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفاًۜ 

 

Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan cümle,  فَاذْهَبْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

الَّذ۪ي  has ism-i mevsûlu,  اِلٰهِكَ  kelimesinin sıfatı olarak cer mahallindedir. Sılası istimrar ifade eden, nakıs fiil  ظَلْتَ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

عَلَيْهِ عَاكِفاً ifadesinde mecrurun takdimi tahsis ifade eder. Yani “ İşte bu, başkalarını, O’nun dışındakileri bırakıp kendisine ibadet için seçtiğin Allah Teâlâ’dır’’ demektir. (Âşûr)

Sıfatın ism-i mevsûlle ifade edilmesi tahkir amaçlıdır.

Emir sıygasıyla gelen bu cümlede  Hz. Musa’nın kastı, emir vermek değildir. Asıl amacı, Sâmirî’ye kızgınlığını belirtmek, onu aşağılamaktır. Vaz edildiği anlamın dışında mana kazanan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.


لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفاً

 

Cümleye dahil olan  لَ  mahzuf kasemin cevabına gelen harftir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkâri kelam olan  لَنُحَرِّقَنَّهُ  cümlesi, mahzuf kasemin cevabıdır. İstînâfiyye olan mukadder kasemle birlikte terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Fiilin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakîledir. Aynı üsluptaki  لَنَنْسِفَنَّهُ  cümlesi de kasemin cevabına   ثُمَّ  harfiyle atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

نَسْفاً , mef’ûlü mutlak olarak tekid ifade eder.

“Hele şu ibadet edip durduğun ilâha bak! Biz onu elbette yakacağız ve onu muhakkak denize savuracağız.” sözü; Sen ne kadar akılsızsın daha kendine bile faydası olmayan bir şeye ilâh deyip tapıyorsun anlamındadır.

الْيَمُّ  Musa’nın (as) kavminin dilinde deniz demektir.

قَالَ - تَقُولَ  ve  لَنَنْسِفَنَّهُ - نَسْفاً  gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Bu ayetin sonundaki  نَسْفاً  kelimesiyle, önceki ayetin sonundaki  نَفْس۪ي  kelimesi arasında seci, kalb cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Tâ-Hâ Sûresi 98. Ayet

اِنَّـمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً  ...


Sizin ilâhınız ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّمَا ancak
2 إِلَٰهُكُمُ tanrınız ا ل ه
3 اللَّهُ Allah’tır
4 الَّذِي
5 لَا olmayan
6 إِلَٰهَ tanrı ا ل ه
7 إِلَّا başka
8 هُوَ O’ndan
9 وَسِعَ kuşatmıştır و س ع
10 كُلَّ her ك ل ل
11 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
12 عِلْمًا O’nun bilgisi ع ل م

اِنَّـمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ

 

نَّمَا  kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir. 

اِلٰهُكُمُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اللّٰهُ  lafza-i celâl mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. 

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl,  اللّٰهُ  lafza-i celâl’in sıfatı olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَٓا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir.  اِلٰهَ  kelimesi  لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.  

اِلَّا  istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri;  موجود (vardır) şeklindedir.

Munfasıl zamir  هُوَ  mahzuf haberin zamirinden bedeldir.


 وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَسِعَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

كُلَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عِلْماً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.

Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنَّـمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi kasr edatı  اِنَّـمَٓا  ile tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Veciz ifade kastı taşıyan izafet formundaki  اِلٰهُكُمُ  mübteda,  اللّٰهُ  haberdir. 

Bütün esma-i hüsna ve kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâl telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak için müsned olarak gelmiştir. 

الَّذ۪ي  has ism-i mevsûlu, lafza-i celâlin sıfatı olarak mahallen merfudur. Sıfatın ism-i mevsûlle ifade edilmesi tazim amacına matuftur.  

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ  şeklindeki sıla cümlesine dahil olan  لَٓا  cinsini nefyeden nefy harfidir. İsmi  اِلٰهَ ’dir. Haberi mahzuftur. اِلَّا  istisna edatı,  هُوَۜ  ise  لَٓا ’nın isminden bedeldir. Bedel anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Sıla cümlesi, kasr üslubuyla tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır.

لَاۤ  ve  إِلَّا  ile oluşan kasr  هُوَ  ile  لَاۤ ’nın ismi  إِلَـٰهَ  arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur. 


 وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً

 

Beyanî istinaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

Mef’ûl olarak gelmiş  كُلَّ ye muzâfun ileyh olan  شَيْءٍ ’deki tenvin nev ve kesret ifade eder. Umum ifade eden  كُلَّ  bu manayı tekid etmiştir. عِلْماً  temyizdir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu takdirde lafz-ı celâlde tecrîd sanatı vardır.

89, 97, 98. ayetlerin sonundaki  نَفْعاً۟ - نَسْفاً - عِلْماً  kelimelerinde akıcı, güzel bir seci vardır. (Safvetü’t Tefasir)  

وَسِعَ  fiili; tam bir ihata manasında istiare edilmiştir. Çünkü geniş bir kap, kendisi dışındaki bir çok şeyi kapsar. Burada da عِلْماً kelimesi temyiz olarak gelip söz konusu genişlik Allah Teâlâ’ya nispet edilerek ilmiyle her şeyi ama her şeyi kuşattığı belirtilmiştir. O halde mana; وسِعَ عِلْمُهُ كُلَّ شَيْءٍ ; sonsuz ilmi, her şeyi kuşattı şeklindedir. Yani, كُلَّ  lafzının umum ifade etmesi hasebiyle, ilmi yalnızca en gizli şeylerle sınırlı değildir. (Âşûr)
Günün Mesajı
Kurân-ı Kerim, bir hadiseyi değişik yerlerde anlatırken, o hadisenin orada ele alınan konuyla alakalı kısmını nakleder. Dolayısıyla, halkının buzağı heykeline tapmaya başlaması karşısında Hz. Musa'nın Hz. Harun'a tepkisini naklederken, burada konunun işlenişi ve onunla verilmek istenen ders gereği sadece Hz. Harun'un, “İsrail Oğulları arasına tefrika soktun; sözümü de dinlemedin!”demenden korktum.” sözü verilmektedir. Bu, Hz. Harun'un başka bir şey yapmadığı manasına gelmez. O, A'râf Süresi'nde (âyet: 150) buyurulduğu üzere, Tevhid'e karşı girişilen bu ihtilâli önlemek içir elinden geleni yapmış, o kadar ki kavmi, üzerine çullanmıştı ve O'nu neredeyse linç edip öldürecekti. Ama Hz. Harun'u (a.s.) daha fazla ileri gidip, bu ihtilâli bütünüyle bastırmaktan asıl men eden, İsrail Oğulları arasında çıkabilecek ve geri dönülmesi imkansız bir tefrika idi. Böyle bir tefrikanın çıkmaması için kardeşini bekledi; zaten kardeşi belli bir süre için gitmişti. Buradan, bir topluluk içinde tefrikanın ne kadar zararlı olduğunu anlıyoruz.
Sayfadan Gönüle Düşenler


Öğrencilerine, istedikleri konuyu danışmaları için her ay, bir dersini ayırıyordu. O dersten önceki hafta, her birine ufak kartlar dağıtıyor ve sorularını yazıp masadaki kutuya atmalarını rica ediyordu. Ki haftaya hazırlıklı gelebilsin. O hafta, çoğunluk, sosyal medyada konuşulan, yeni ama çok etkili olduğu söylenen yöntemin, doğru olup olmadığını sormuştu. Elbette, gençlerin ilgisini çekiyordu çünkü basit bir yöntemle, istedikleri her şeye, yeterince inanmak şartıyla, kavuşacakları sözü veriliyordu. İşe yaradığını iddia edenlerin yorumları da, hepsinin nefsini kaşıyor olmalıydı. Dedi ki:

Kimi insan, bildiklerini ve yaptıklarını, soyut alemden somut aleme taşımak ister. Yani aklındakileri, elle tutulur hale getirme eğilimine sahiptir. Ettiği duaları, gözle görülür hareket ya da ritüellerle ifade etmek, gönlünü rahatlatır. Böylece, çabalarının ve dua
larının karşılığını daha çabuk alacağına ve istediklerine kısa sürede kavuşacağına inanır. 

Ancak, soyuttan somuta taşıyan bu türlü yollar karşısında dikkatli ve gözü açık olmalıdır mü’minin. Zamanın popüler akımlarıyla ilgili defalarca düşünmeli ve iyi değerlendirmelidir. Kısaca; ince eleyip, sık dokumalıdır. Mesela; bazı yerlerde putlara tapmak, belki masum düşüncelerle ortaya çıkmıştı. Sonradan put diye tapılanlar, önceden aslında, bazı kişilerin saygıyla anılması için yapılmıştı. 

Özünde batıl olan yöntemlerin işe yaradığına yemin eden ve gerçek deneyimlerini paylaşanlar vardır. Ancak, itikadi olarak bize zarar veren bir yöntemin, bize faydası nedir? İşe yaraması, gerçekten ‘o yöntemin’ işe yaradığını mı gösterir? Ya da işe yaraması, o yöntemin doğruluğunu kanıtlamak için yeterli midir? Hz. Harun’un, altından bir buzağıya tapan İsrailoğullarına söylediğine kulak vermeli: ‘Siz bununla sınanmaktasınız.’ Belki batıl yöntemlerin işe yaraması, kula bir imtihandır. Zira, önemli olan, yapılan işin itikaden doğru ve İslami sınırlara uygun olmasıdır.

Ey Rabbim! Zamanın Sâmirî gibilerinden ve onların şerlerinden, bizi ve sevdiklerimizi muhafaza buyur. Gözlerimizi ve kulaklarımızı aç ki; bilmeden yanlışa düştüğümüzde veya yanlış bir iş gönlümüze hoş geldiğinde, o işteki kusurları görenlerden ve uyarıları işitenlerden olalım. Gönüllerimizi, batıl yollardan ve batıl yollara teşvik edenlerden uzak tut. Dünyayı kazananları gören nefsimizin hırsının şifasını ver ve sakinleştir. Yeryüzünde, daima imanının sağlamlığına ve Senin rızana uygun hareket etmeye öncelik verenlerden olmamız için yardım et. İmanımızı nurun ile tamamla ve son nefesimize kadar koru.

Amin.

***

İnsan, halini aşırı beğenerek benliğini başıboş bırakma hatasına düşmemelidir. Kendi belirlediği kurallara güvenmek yerine Allah’ın emirlerinin gölgesinde yürümelidir. Zira insanın nefsinin çizdiği sınırlarla ilişkisi, yedikçe kilo alan ve yine de kendisini yemekten alıkoyamayanın yemekle olan ilişkisi gibidir. Yani dünya için yaşadıkça, sınır çizgileri önce silikleşir sonra genişler; genişledikçe de kişi dünyayı daha çok ister. 


İç (duygu ve düşünceleri gibi) ve dış (dünyevi ve uhrevi ameller gibi) dünyasının hiçbir yolunda başıboş dolaşmamalıdır çünkü o amaçsız bir serseri olamayacak kadar değerini arttırma potansiyeline sahiptir. Bulunduğu her yolda ve yaptığı her işte; yalnız olmadığını ve görüldüğünü hatırlamalıdır. Etrafındakileri ve hatta kendisini kandırmak kolaydır ama alemlerin rabbi olan Allah’ın sonsuz ilminden kaçması imkansızdır.


Dün sevdiğinden bugün nefret edecek kadar çeşitli ve anlık değişimlerden geçebilen âdem evladının, benliğinin şu anki haline güvenmesi akıl alır bir iş değildir. Zira bir insanın kalbi neyin sevgisiyle doldurulduysa ve aklı neyin uğruna hayaller kuruyorsa; o kişi bir nevi odur. Yani bulunduğu anın içinde, hissettiği sevginin ve zihnini süsleyen hayallerin sebebinden ibarettir. Haliyle, kararlarını ona göre vermeye meyillidir.


Denir ki; hiçbir sevgi, Allah’a olan sevginin önüne geçmemelidir ve hiçbir hayal, Allah’ın rızası ile şefaatine kavuşma umudundan daha önemli olmamalıdır. Aksi takdirde insan şaşırır. Kısa bir süre önce Allah’ın rahmetiyle zalimlerin elinden kurtulan ve bu esnada hz. Musa’nın mucizelerine şahit olan İsrailoğullarının yapılan ve sonradan ateşe atılan bir heykel karşısında şaşırması gibi şaşırır. Zannetme ki dünyayı sevenin verdiği söze güven olur.


Ey Allahım! Kalplerimizi Senin sevginle ve Senin sevdiklerinin sevgisiyle doldur. Bizi bize bırakma. İç ve dış dünyamızın hiçbir yolunda, bizi başıboş dolaştırma. Bulunduğumuz hale güvenerek şüpheli işlere yaklaşma gafletinden koru. Bizi rahmetinle ve muhabbetinle kuşattıklarından; dünya ve ahirer için yaptığımız işleri nice hayırlarla kolaylaştırdıklarından; iki cihanda da afiyet ve iyilik verdiklerinden eyle. 


Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji