Enbiyâ Sûresi 28. Ayet

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَۙ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِه۪ مُشْفِقُونَ  ...

Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَعْلَمُ bilir ع ل م
2 مَا olanı
3 بَيْنَ arasında (önlerinde) ب ي ن
4 أَيْدِيهِمْ ellerinin (önlerinde) ي د ي
5 وَمَا ve olanı
6 خَلْفَهُمْ arkalarında خ ل ف
7 وَلَا ve
8 يَشْفَعُونَ şefa’at edemezler ش ف ع
9 إِلَّا başkasına
10 لِمَنِ olduklarından
11 ارْتَضَىٰ razı ر ض و
12 وَهُمْ ve onlar
13 مِنْ -ndan
14 خَشْيَتِهِ O’nun korkusu- خ ش ي
15 مُشْفِقُونَ titrerler ش ف ق
 
İnsanlar çoğu zaman bâtıl inançlara saplanmış, Allah’a ulûhiyyeti ile bağdaşmayan sıfatlar yakıştırıp O’na ortaklar koşmuşlardır. Hıristiyanlar Hz. Îsâ’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia ederken, bazı putperestler de meleklerin Allah’ın kızları olduğunu ileri sürmüşlerdir (Nahl 16/57; İsrâ 17/40; Zuhruf 43/15-20). Çocuk sahibi olmak veya evlât edinmek bir ihtiyaçtan kaynaklanır. Oysa Allah bundan münezzehtir, O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Onların evlât diye Allah’a yakıştırdıkları, Allah katında yüksek mevkide ve yüce makamda bulunan, Allah’a teslim olmuş kullarıdır; Hz. Îsâ da melekler de Allah’ın ilmini, kudretini ve yüceliğini bildikleri için O’nun emrine aykırı hareket etmekten sakınırlar (bk. en-Nisâ 4/172).
 
 Melekleri Allah’ın kızları kabul edip onlara tapan müşrikler, meleklerin Allah katında kendilerine şefaat edeceğine inanıyorlardı. Oysa Allah kimin için şefaat edilmesine izin verirse ona şefaat edilecektir. Bunlar da dünya hayatında Allah’ın dinine rızâ göstermiş, günahları olsa bile iman yönünden O’nun rızâsını kazanmış kimselerdir (şefaat konusunda bilgi için bk. Bakara 2/48, 255).
 
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 673-674
 

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَۙ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى

 

 

Fiil cümlesidir.  يَعْلَمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

بَيْنَ  mekân zarfı, mahzuf sılaya müteallıktır.  اَيْد۪يهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مَا خَلْفَهُمْ  atıf harfi  وَ ’la  اَيْد۪يهِمْ ’e matuftur. 

وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَشْفَعُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  مَنِ  müşterek ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceriyle  يَشْفَعُونَ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  ارْتَضٰى ’dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

ارْتَضٰى  fiili elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

ارْتَضٰى  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  رضو ’dur.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِه۪ مُشْفِقُونَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مِنْ خَشْيَتِه۪  car mecruru  مُشْفِقُونَ ’a mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مُشْفِقُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُشْفِقُونَ  kelimesi sülasi mücerredi  شفق  olan fiilin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ 

 

Ayet, ta’liliye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin muzari fiil olması hudûs, teceddüt ve (medih makamı olduğu için) istimrar ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği muhatabın dikkatini uyararak onu canlı tutar.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı  بَیۡنَ  ve  خَلۡفَ nin müteallakları olan sıla cümleleri mahzuftur. 

وَمَا خَلْفَهُمْ  tezat nedeniyle  مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ ’e atfedilmiştir.

مَا بَیۡنَ أَیۡدِیهِمۡ  -  مَا خَلۡفَهُمۡ  cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.

بَیۡنَ أَیۡدِی  -  خَلۡفَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

یَعۡلَمُ مَا بَیۡنَ أَیۡدِیهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُمۡ  [Onların önlerinde olanı da arkalarında olanı da bilir.] ifadesinde mekân zarfı kullanılmış olmasına rağmen zamanı da kapsayan anlam nedeniyle  ايديهم  ile  خلفهم  lafızları mecazdır. (Âşûr)

Cümledeki iki müşterek ismi mevsûl  مَا ’da mef’ûl olarak nasb mahallindedir.

Bu ta’lil cümlesi de anlamın pekiştirilmesi için yapılmış ıtnâbdır.

Onların, Allah'ın herhangi bir emrini terk ettikleri zannedilmesin diye Allah'ın onların önlerindeki ve arkalarındaki şeyleri bildiği ifade edilmiştir ki bu onların fiil veya söz olarak yaptıklarını ve ertelediklerini, söyleyeceklerini ve yapacaklarını bilir demektir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 68)

Bu cümle makablinin sebebinin izahı ve sonra gelenlere de bir ön hazırlık mahiyetindedir. Zira melekler, Allah'ın ilminin, kendilerinin geçmiş ve gelecek bütün sözlerini ve işlerini kuşattığını bildikleri için her zaman kendi hallerini kontrol ederler. Bundan dolayı da Allah'ın emri olmadan bir şey söylemezler ve bir iş yapmazlar. (Ebüssuûd)

Önlerinde ve arkalarındaki şeyler ifadesi her yerde her zaman yapılandan, bütün zaman ve mekândan kinayedir.


وَلَا يَشْفَعُونَۙ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِه۪ مُشْفِقُونَ

 

Vav atıftır. Cümle önceki ayetteki  وَهُمْ بِاَمْرِه۪ يَعْمَلُونَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Kasr üslubuyla tekid edilmiştir. Kasr, nefy harfi  لَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşmuş, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Failin fiili sıfat/maksûr,  لِمَنِ ارْتَضٰى  mevsûf/maksûrun aleyhtir.

Mecrur mahalde  لَا يَشْفَعُونَۙ  fiiline müteallik olan müşterek ism-i mevsûl  مَنِ ’in sılası olan  ارْتَضٰى , mazi fiil sıygasında gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Onların, Allah'ın razı olmadığı kişilere şefaat etmedikleri zikredilmiştir. Yani onlar sadece Allah Teâlâ’nın razı olduğunu bildiği kişiler için sözlü olarak şefaatçi olurlar.

Sonra da onların Allah'tan korktukları, Allah Teâlâ’yı gözledikleri ve onun mekrinden emin olmadıkları zikredilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 69)

Ayetin son cümlesi  وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِه۪ مُشْفِقُونَ, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

خَشْيَتِ ’nin aslı, tazimle beraber korkudur. Bunun içindir ki ulemaya tahsis edilmiştir.  إشفق ’da itina ile korkmaktır. Eğer  خَشْيَتِ  kelimesi  مِنْ  ile geçişli kılınırsa korku manası öne çıkar,  على  ile geçişli kılınırsa aksi olur. (Beyzâvî)

مِنْ خَشْيَتِه۪ ’deki  مِنْ  ta’lil içindir. (Âşûr) Car mecrur, amili olan  مُشْفِقُونَ ’ye takdim edilmiştir.

Müsned  مُشْفِقُونَ, ism-i fail kalıbında gelerek bu vasfın onlarda devamlı olduğuna işaret etmiştir. İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. 

مَنِ  مِنْ  ve  مَا ’larda cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

خَشْيَتِه۪  -  مُشْفِقُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayet-i kerimede  يشفقون  şeklinde fiil değil de  مُشْفِقُونَ  şeklinde isim gelerek bu sıfatın onlarda sabit ve devamlı olduğuna işaret edilmiştir. Ancak bu övgünün yanında, hadlerini aşarlarsa Allah'ın onlara azap edeceği de bildirilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 69)