وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَۜ اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
جَعَلْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
لِبَشَرٍ car mecruru جَعَلْنَا ’nın mahzuf ikinci mef’ûlun bihine müteallıktır.
مِنْ قَبْلِ car mecruru بَشَرٍ ’in mahzuf sıfatına müteallıktır. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الْخُلْدَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
Hemze istifham harfidir. فَ istînâfiyyedir. اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.
مِتَّ şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir.
Cevap cümlesi; başına hiçbir edat gelmeyen olumlu mazi ve muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez. Ayrıca لَمْ (cahd-ı mutlak) ve لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde de umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف ’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُمُ mübteda olarak mahallen merfûdur.
خَالِدُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. خَالِدُونَ kelimesi, sülasisi خلد olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَۜ
وَ, istînâfiyedir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
لِبَشَرٍ ’deki tenvin cinse delalet eder. Menfi siyakta nekre umum ve şümul ifade eder.
Bu ayet-i kerimede fiil لَمْ ile değil, مَا ile olumsuzlanmıştır. Çünkü bu harf daha vurguludur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 83)
وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ [Hiçbir beşere nasip etmedik] cümlesinde بَشَرٍ kelimesinin belirsiz olması, genellik ifade eder. (Safvetü’t Tefasir)
اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ
Hemze inkârî istifham harfi, فَ istînâfiyyedir. Şart edatı انْ ’in dahil olduğu cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Müspet mazi fiil sıygasında gelen مِتَّ, şart cümlesidir.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. انْ şart harfi, maziyi muzariye çevirir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88, 106)
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَهُمُ الْخَالِدُونَ sübut ifade eden isim cümlesidir.
Müsned ism-i fail kalıbında gelmiştir.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber, ibtidaî kelamdır. Ayetin son cümlesi, tekmil ıtnâbı babındandır.
Tekmîl; maksadın tersine bir intiba (vehim) verebilecek sözde, o intibayı ortadan
kaldıracak bir sözün getirilmesidir. Yani cümleyi yanlış anlaşılmayı giderecek bir sözle tamamlamaktır. Bu söz de bazen cümle arasında, bazen de cümle sonunda gelmektedir. İhtiras, maksadın açık ve net bir şekilde ifade edilmesi ve herhangi bir anlam karmaşasına ve yanlış anlaşılmaya mahal bırakmaması açısından önemli bir sanattır. (Ali Bulut, Kur’an-ı Kerim’de Itnâb Üslûbu)
Ayetin hiçbir beşere ebedilik verilmediğini bildiren kısmıyla mana tamamlanmıştır. Peşinden gelen “Şimdi sen ölürsen sanki onlar ebedi mi kalacaklar?” cümlesi birinci tezyîl, sonraki ayetteki “Her canlı ölümü tadacaktır.” cümlesi ise ikinci tezyîldir. Her iki tezyîl ifadesi de birinci cümlenin manasını pekiştirmek için gelmiştir. (Kazvînî, Îzâh, s. 15)
Burada, onların dünyada ebedi yaşamalarını inkâr etmekten murad, bunun sebebi olan, onların Peygamberimizin (sav) ölümüne sevinmelerini teşhir etmektir. Zira Peygamberimizin başına bir hadisenin gelmesine sevinmek de aklı başında olan bir insandan sadır olmaması gereken bir şeydir. Yani ey Resulüm! Sen ölürsen, onlar dünyada ebedi mi kalacaklar ki Senin ölümüne sevinecekler? (Ebüssuûd ve Aşûr)
Nefy manasındaki inkâr sorusunda, O'nun (peygamberin) ölümünü aralarında hiç kimsenin görmeyeceklerine dair onlara bir uyarı vardır. (Âşûr)
مِتَّ cümlesiyle, فَهُمُ الْخَالِدُونَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
خُلْدَۜ - خَالِدُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
مِتَّ - خُلْدَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî vardır.