Enbiyâ Sûresi 5. Ayet

بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۚ فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ  ...

Onlar, “Hayır, bunlar karma karışık yalancı düşlerdir. Hayır, onu kendisi uydurdu; hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَلْ hayır
2 قَالُوا dediler ق و ل
3 أَضْغَاثُ (bu) karmakarışık ض غ ث
4 أَحْلَامٍ hayallerdir ح ل م
5 بَلِ hayır
6 افْتَرَاهُ onu uydurmuş ف ر ي
7 بَلْ hayır
8 هُوَ o
9 شَاعِرٌ şa’irdir ش ع ر
10 فَلْيَأْتِنَا bize getirse ya ا ت ي
11 بِايَةٍ bir mu’cize ا ي ي
12 كَمَا gibi
13 أُرْسِلَ gönderildikleri ر س ل
14 الْأَوَّلُونَ öncekilerin ا و ل
 
Hasan-ı Basrî, peygamberden mûcize isteyen kavimlere mûcize gösterildiği takdirde iman etmezlerse kökleri kesilecek şekilde cezalandırılacaklarına dair Allah’ın hükmü olduğunu söylemiş; soylarından dindar nesiller geleceği, dolayısıyla onların eliyle İslâmiyet kıyamete kadar yaşayacağı için Hz. Peygamber’in ümmetinden bu hükmün kaldırıldığını, bu sebeple bu ümmet içinden inkârcıların, sırf inkâr ve alay maksatlı mûcize isteklerine cevap verilmediğini ifade etmiştir (Râzî, XXII, 143; 5. âyetin meâlinde “karmakarışık düşler” diye tercüme ettiğimiz “adgâsu ahlâm” tamlaması hakkında bilgi için bk. Yûsuf12/44).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 666
 

بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۚ 

 

Fiil cümlesidir.  بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  اَضْغَاثُ ’dir. قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اَضْغَاثُ  mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri  هو ’dir.  اَحْلَامٍ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بَلِ  idrâb ve atıf harfidir.  افْتَرٰيهُ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

بَلِ  idrâb ve atıf harfidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

شَاعِرٌ  haber olup lafzen merfûdur.

افْتَرٰيهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  فرى ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  إن لم يكن كما قلنا وكان رسولا فليأتنا بآية (Eğer o, söylediğimiz gibi değilse ve bir elçi ise bize bir mucize getirsin.) şeklindedir.

لِ  emir lamıdır.  يَأْتِنَا  fiili,  ى  üzere mukadder fetha ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mütekellim zamir  نَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  بِاٰيَةٍ  car  mecruru  يَأْتِنَا  fiiline mütealliktir. 

مَٓا  müşterek ism-i mevsûl,  كَ  harf-i ceriyle birlikte  بِاٰيَةٍ ’in mahzuf sıfatına mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

اُرْسِلَ  fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir.  الْاَوَّلُونَ  naib-i faili olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.

اُرْسِلَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İf’al babındadır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ 

 

Allah Teâlâ, müşriklerin Hz. Peygamber ve Kur’an hakkındaki sözlerini bize bildirmektedir.

İstînâfiyye olarak fasılla gelen  قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

قَالُٓوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ  cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri, هو  olan müsnedün ileyh mahzuftur. Müsned olan  اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ, veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir. Müspet isim cümlesi kizb-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzâfun ileyh olan  اَحْلَامٍ ’deki tenvin kesret ve tahkir ifade eder. Teksir kemiyet bakımından tahkir ise keyfiyet bakımındandır.

بَلْ  idrâb harfidir. Atıf edatlarındandır. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

بَلْ  harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı) 


بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۚ 

 

İdrâb harfi  بَلِ ’in dahil olduğu ikinci cümle istinafiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında kizb-i haber ibtidaî kelamdır.

Burada Allah onların diğer bazı batıl sözlerini hikâye etmektedir. Yani onlar, Resulullah (sav) hakkında, “Bu ancak sizin gibi bir beşerdir.” demekle ve onun eliyle zahir olan Kur’an mucizesine de: “O, gerçekten bir sihirdir.” demekle yetinmediler: “Bu, karışık saçma rüyalardır.” dediler ve bununla da yetinmeyip “Hayır, bunun aslı ve aslının şüphesi bile olmaksızın, sırf kendisi uydurmuştur.” dediler; sonra da “Hayır, o, bir şairdir ve onun getirdiği de şirktir; dinleyenlere hakikati olmayan manalar hayal ettirmektedir.” dediler.

İşte hüccetler karşısında mağlup olup şaşırıp kalan batılcıların hakkı budur; onlar, batıl ile en batıl arasında, fasit ile en fasit arasında bocalayıp dururlar. (Ebüssuûd)

İnkârcılar, Hz. Peygamberi Kur’an’ı uydurmakla suçlamalarını mazi fiil cümlesiyle yapmışlardır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Üçüncü  بَلِ ’den sonraki istînâf cümlesi  هُوَ شَاعِرٌۚ, sübut ifade eden isim cümlesi, kizb-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayette üçüncü suçlamayı, isim cümlesiyle ve isnadı isme yaparak söylemişlerdir.

İsim cümleleri mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.  İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بَلْ in tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

بَلْ ; o sihirdir sözünden, karışık rüyalardır sözüne, sonra onu iftira etti sözüne, daha sonra da o şairdir sözüne geçiştir. 

Öyle görünüyor ki birinci  بَلْ  edatı hikâyeyi tamamlama ve başka birine başlama içindir ya da Resulullah (sav) ve ona inen ayetler hakkında karşılıklı konuşmalarından, Kur'an'ın durumuna geçiş içindir. İkinci ve üçüncüsü ise onların batıl, hayal mahsulü ve kendiliğinden uydurduğu şeylere geçiş içindir. Sonra da onun şiirsel söz olduğuna geçiştir. (Beyzâvî) 

بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ [Hatta “Karmakarışık rüyalardır” hatta “Onu uydurdu”, hatta “O bir şairdir” dahi dediler] ayetindeki  بَلْ  edatları, derece derece bir manadan diğer manaya geçişi ifade ederler. Kur'an'ın açıkladığı bu kararsızlık, onların apaçık gerçeği yalan­larken düştükleri tereddüt ve şaşkınlığı gösterir. İkinci sözleri birinciden, üçüncü sözleri de ikinciden daha bozuktur. (Safvetü’t Tefasir) 

Bu ithamları ile vezinli kafiyeli şiir getirmeyi kast etmemişlerdir. Şiir ithamının asıl sebebi şiir kavramının ikinci bir anlam kazanmasıdır. Buna göre Araplar şiir kelimesini yalan söz olarak nitelemekteydiler. Aslında kâfirler Hz. Peygamberi yalancılıkla itham etmişlerdir. (er-Ragıb el-Isfahânî, Müfredât, s. 553)


فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ

 

Ayetin son cümlesine dahil olan  فَ  rabıtadır. Mahzuf bir şart cümlesinin varlığının delilidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan  فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ  cümlesi, mahzuf şartın cevabıdır.

Takdiri …إن لم يكن كما قلنا وكان رسولا (Eğer dediğimiz gibi değil de o bir resulse..)dir. Mahzuf şart ve mezkûr cevabından oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

لِ  harfi emri gaib harfidir. 

بِاٰيَةٍ ’den kasıt, mucizedir. Kelimedeki tenvin nev ve tazim içindir.

Teşbih harfi  ك  sebebiyle mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  ما ’nın sılası olan  اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Meçhul bina edilmiş  اُرْسِلَ  fiili,  اِفعال  babındadır. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Mecrur mahaldeki ism-i mevsûl ve teşbih harfi,  بِاٰيَةٍ in mahzuf sıfatına müteallıktır.