مَٓا اٰمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَاۚ اَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ
مَٓا اٰمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَاۚ
Fiil cümlesidir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اٰمَنَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
قَبْلَهُمْ car mecruru اٰمَنَتْ fiiline müteallıktır.
مِنْ harfi ceri zaiddir. قَرْيَةٍ lafzen mecrur fail olarak mahallen merfûdur. اَهْلَكْنَاهَا cümlesi قَرْيَةٍ ’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَهْلَكْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَهْلَكْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi هلك ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
اَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ
Hemze istifham harfidir. فَ atıf harfidir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُؤْمِنُونَ fiili haber olarak mahallen merfûdur.
يُؤْمِنُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
يُؤْمِنُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
مَٓا اٰمَنَتْ قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَاۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, menfi mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. مِنْ قَرْيَةٍ car mecruru, اٰمَنَتْ fiilinin faili olarak, lafzen mecrur mahallen merfudur.
اَهْلَكْنَاهَاۚ cümlesi مِنْ قَرْيَةٍ ’in sıfatıdır. Cümlenin anlamını tamamlayıp açıklayan sıfat cümlesi, tetmim ıtnâbıdır. Mazi fiil sıygasında gelen cümle azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
مِنْ ba’ziyet içindir. قَرْيَةٍ ’deki tenkir, tahkir ve teksir ifade eder.
اَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ
Hemze inkârî istifham, فَ atıf harfidir. Cümle, …اٰمَنَتْ cümlesine matuftur. İki cümle arasında nefy manasında olmak bakımından ittifak vardır.
اَفَهُمْ يُؤْمِنُونَ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnad olmasına rağmen mana itibariyle soru anlamı taşımadığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.
Mütekellimi Allah Teâlâ olduğu için tecâhül-i ârif sanatı söz konusudur.
Müsnedinin muzari fiil olması ifadeye teceddüt, zem makamı ise istimrar anlamları katmıştır.
Müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hûdûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu kelam, bundan önce işaret edilen, onların son sözlerinin bildirdiği zımnî iman vaadini yalanlıyor ve beyan ediyor ki onların bu mucizeleri istemelerindeki halleri, tırnaklarıyla ecelini eşeleyen hayvan gibidir ve onların isteklerine cevap verilmemesi, kendilerine mühlet verilmesi anlamındadır. Zira eğer onların istedikleri mucizeler verilip de kendileri yine kesin olarak iman etmeseler, eski ümmetlerde cari olan ilâhî sünnetin gereği olarak köklerinin kazılması gerekecekti. Çünkü mucizeler isteyip de o mucizeler verildikten sonra iman etmeyenlere, mutlaka tamamen yok edici azap inmektedir. Halbuki ezelde Allah'ın hak kelamı, bu ümmete toptan yok etmek azabının inmeyeceği şeklinde yazılmıştır.
Yani helak edilen ümmetlerden hiçbiri istedikleri mucizeler kendilerine verildikten sonra iman etmemiştir. Şimdi bu kâfirler, o eskilerden de daha serkeş ve azgın oldukları halde, istedikleri mucizeler kendilerine verilse de iman edecekler mi? (Ebüssuûd)