Enbiyâ Sûresi 51. Ayet

وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ  ...

Andolsun, daha önce de İbrahim’e doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini verdik. Biz zaten onu biliyorduk.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 اتَيْنَا biz vermiştik ا ت ي
3 إِبْرَاهِيمَ İbrahim’e
4 رُشْدَهُ doğru yolu bulma yeteneğini ر ش د
5 مِنْ
6 قَبْلُ daha önceden ق ب ل
7 وَكُنَّا ve biz idik ك و ن
8 بِهِ onu
9 عَالِمِينَ biliyor ع ل م
 
Metindeki rüşd kelimesi sözlükte, “düşüncede ve davranışta tutulan doğru yol, isabetli görüş” anlamlarına gelir. Hz. İbrâhim’e verilen rüşdden maksat ya peygamberliktir veya peygamber olmazdan önce de sahip olduğu erginlik, sağduyu ve fıtrî akıldır. Hz. İbrâhim kendisine verilen bu yetenek sayesinde Allah’ın birliğini, kudretini, eşsiz ve benzersiz oluşunu kavramıştır. Âyet, Hz. İbrâhim’e Allah tarafından özel olarak verilmiş olan bu kişisel ve zihinsel niteliğin üstünlüğüne işaret etmektedir. 
 
 Sûrede Hz. Mûsâ ve Hârûn’un kıssasına değinildikten sonra Hz. İbrâhim kıssasına geniş bir şekilde yer verilmektedir. Zira Hz. İbrâhim’in Mekkeli müşrikler üzerindeki etkisi büyüktü; onu ataları olarak tanıyor, kurduğu Kâbe’yi kutsal değerleri olarak kabul ediyorlardı. Bu sebeple onun, en yakın akrabalarından başlamak üzere hayatı boyunca putperestliğe karşı verdiği mücadelenin anlatılmasının müşrikler üzerinde etkili olacağı umulmuştur (Hz. İbrâhim ve kavmi hakkında bilgi için bk. Bakara 2/124; Âl-i İmrân 3/95).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 686
 

وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

اٰتَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

اِبْرٰه۪يمَ  mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Gayri munsarif olduğu için tenvin almamıştır. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

رُشْدَهُ  ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ قَبْلُ  car mecruru  اٰتَيْنَٓا  fiiline mütelliktir.  قَبْلُ  cer mahallinde muzâftır. Kelimenin merfû oluşu muzâfun ileyhin mahzuf olduğunun işaretidir. Ötre muzâfun ileyhten ivazdır.

قَبْلَ  ve  بَعْدَ  kelimeleri muzâfun ileyhleri hazf edilince damme üzere mebni olurlar: Bu durumdaki izafete, izafetten munkatı’ zarflar (izafetten kesilen zarflar) denir.  قَبْلَ  zarfı hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olanlar grubundandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  atıf harfidir. كُنَّا  sükun üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

نَا  mütekellim  zamiri  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

بِه۪  car mecruru  عَالِم۪ينَye müteallıktır.  عَالِم۪ينَ  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

عَالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  علم  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

 اٰتَيْنَٓا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  اتى ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ

 

Allah Teâlâ, Musa ve Harun (as)’a Furkan’ı verdiğini bildirdiği 48. ayetin başlangıcı ile benzerlik taşıyan bu ayette de İbrahim’e (as) rüşd’ü verdiğini bildiriyor.

“Yemin olsun, gerçekten İbrahim'e hidayetini verdik.” doğru şeyleri bulma kabiliyetini, rüşdün izafeti (رُشْدَهُ ) o gibilere verilen ve önemli hidayet olduğunu göstermek içindir. (Beyzâvî) 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir.

Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap olan  اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

Makabline matuf  وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَ  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Fiillerin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.

Zamirin Hz. İbrahim’e aid olduğu car mecrur  بِه۪ , ihtimam için amili olan  عَالِم۪ينَۚ ’ye takdim edilmiştir.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)

İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.

Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. (Sevinç Resul Arapçada Cümle Yapısı 2010 Sevinç Resul, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

Râgıb el-İsfahânî  كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda  söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur’an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

‘’Yemin olsun, gerçekten İbrahim'e hidayetini verdik’’ cümlesi, doğru şeyleri bulma kabiliyetini verdik anlamındadır.  رُشْدَهُ  izafeti, o gibilere verilen hidayetin önemini göstermek içindir. (Beyzâvî)