فَاسْتَجَبْنَا لَهُۘ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَباً وَرَهَباًۜ وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَاسْتَجَبْنَا | kabul buyurduk |
|
2 | لَهُ | onu(n du’asını) |
|
3 | وَوَهَبْنَا | ve armağan ettik |
|
4 | لَهُ | ona |
|
5 | يَحْيَىٰ | Yahya’yı |
|
6 | وَأَصْلَحْنَا | ve ıslah ettik |
|
7 | لَهُ | kendisi için |
|
8 | زَوْجَهُ | eşini |
|
9 | إِنَّهُمْ | gerçekten onlar |
|
10 | كَانُوا | idiler |
|
11 | يُسَارِعُونَ | koşuyor(lar) |
|
12 | فِي |
|
|
13 | الْخَيْرَاتِ | hayır (işlere) |
|
14 | وَيَدْعُونَنَا | ve bize du’a ederlerdi |
|
15 | رَغَبًا | umarak |
|
16 | وَرَهَبًا | ve korkarak |
|
17 | وَكَانُوا | ve idiler |
|
18 | لَنَا | bize |
|
19 | خَاشِعِينَ | derin bir saygı içinde |
|
فَاسْتَجَبْنَا لَهُۘ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. اسْتَجَبْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُ car mecruru اسْتَجَبْنَا fiiline müteallıktır. وَهَبْنَا fiili atıf harfi وَ ’la اسْتَجَبْنَا ’ya matuftur.
و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَهَبْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. لَهُ car mecruru وَهَبْنَا fiiline müteallıktır.
يَحْيٰى mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
اَصْلَحْنَا fiili atıf harfi وَ ’la وَهَبْنَا ’ya matuftur. اَصْلَحْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. لَهُ car mecruru اَصْلَحْنَا fiiline müteallıktır.
زَوْجَهُ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اسْتَجَبْنَا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi جوب ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
اَصْلَحْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi صلح ’dır.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَباً وَرَهَباًۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamir اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
كَانُوا ile başlayan isim cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. كَانُوا damme üzere mebni nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. يُسَارِعُونَ fiili, كَانُوا ’un haberi olarak mahallen mansubdur.
يُسَارِعُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. فِي الْخَيْرَاتِ car mecruru يُسَارِعُونَ fiiline müteallıktır.
يَدْعُونَنَا atıf harfi وَ ’la يُسَارِعُونَ ’ye matuf olup mahallen mansubdur. يَدْعُونَنَا fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mütekellim zamir نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
رَغَباً ve رَهَباًۜ hal veya mef’ûlun lieclih olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır:
1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُسَارِعُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi سرع ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.
Müşareket (işteşlik-ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ve mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. كَانُوا nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
لَنَا car mecruru كَانُوا ’un mahzuf haberine müteallıktır.
خَاشِع۪ينَ kelimesi, كَانُوا ’un haberi olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
خَاشِع۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi خشع olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاسْتَجَبْنَا لَهُۘ وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ
…نَادٰى cümlesine فَ ile atfedilen فَاسْتَجَبْنَا لَهُ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupla gelen وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى ve وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُۜ cümleleri, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.
Allah Teâlâ’nın, fiilleri azamet zamiriyle kendisine isnad etmesi tazim içindir.
Fiillerin hepsi mazi sıygada gelmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Ayette îcâz-ı hazif vardır. فَاسْتَجَبْنَا fiilinin mef’ûlü mahzuftur. Takdiri, نِداءَهُ (Nidasını)’dır.
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ “Biz onun duasını kabul ettik” ifadesine gelince, bu: “Biz, istediği için onun istediğini yerine getirdik.” demektir. Bu ifade de Zekeriya’yı (as) bir tazim ve yüceltme söz konusudur. İşte bundan dolayı ulema: Kendisinde ululama ve tazim olduğu için icabet etmek mükâfattır, demişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)
Allah Teâlâ’nın, Hz. Zekeriya’ya lütfettiği nimetleri; duasını kabul etmek, Yahya’yı (as) bağışlamak, zevcesini ıslah etmek şeklinde sıralaması taksim sanatıdır.
وَوَهَبْنَا لَهُ يَحْيٰى وَاَصْلَحْنَا لَهُ زَوْجَهُ ifadesi, vâv harfinin tertip ifade etmediğini göstermektedir. Çünkü zevcin ıslahı, çocuğun verilmesinden öncedir. Ama ne var ki Cenab-ı Hak, bu hususu, ayetin lafzında sona bırakmıştır. Cenab-ı Hak, söylediğimiz sözün şahidi ve mısdakını (ölçütünü) da beyan buyurarak, اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِى الْخَيْرَاتِ “Muhakkak ki bunlar, hayır işlerinde yarışırlardı.” açıklamıştır. Cenab-ı Hakk bununla Zekeriya’yı (as), çocuğunu ve hanımını kastetmiştir. Böylece de kendisinin onlara istediklerini verdiğini beyan, etmiş ve onların örflerinde hayırlarda yarışma olduğu için onları birbirleriyle desteklemiştir. Allah'a itaat uğrunda yarışmak, kişinin övülmesine sebep teşkil eden şeylerin en büyüklerindendir. Çünkü bu, taata karşı büyük bir hırs ve isteğin bulunduğuna delalet eder.
Cenab-ı Hakk'ın, وَيَدْعُونَنَا رَغَبًا وَرَهَبًا “Umarak ve korkarak bize dua ederlerdi.” buyruğuna gelince bu ifadeler رغبا ve رهبا şeklinde de okunmuştur. Bu ayet, O'nun tıpkı [Ahiretten korkarak Rabbinin rahmetini umarak… (Zümer Suresi, 9)] ayeti gibidir. Bu: “Onlar taatlarına ve o taattaki yarışlarına şu iki şeyi de eklemişlerdir:
1) Mükâfatını arzuladıkları ve cezasından sakındıkları için Allah'a sığınmak...
2) Huşû... Huşû, kalpte kökleşmiş olan korku, demektir. Binaenaleyh, huşû duyan da günahtan korktuğu için pek çok işe dalıp kaybolmayan, sakınan kişi demektir.” (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّهُمْ كَانُوا يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَيَدْعُونَنَا رَغَباً وَرَهَباًۜ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i isttisâldir. Ta’lil cümleleri tetmim ıtnâbı babındandır.
اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ’nin haberi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nakıs fiil كَانَ ’nin haberi olan يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
المُسارَعَةُ ; yani yarış kelimesi, burada hayır işleme hususundaki yüksek arzu; gayret ve ciddiyetten müstear olarak kullanılmış ve hayırlarda yarışmak; ciddiyetle menziline doğru ilerleyen bir yarışçının dikkat ve kararlılıkla hedefine yönelişine benzetilmiştir. (Âşûr)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafât, s. 103)
كَان ’in haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur’an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
Son cümle اِنَّ ile tekid edildiği gibi اِنَّ ’nin haberi de كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şeklinde gelmiş, nebilerin özellikleri kuvvetle vurgulanarak belirtilmiştir. Bu özelliklerin, onların adeta bir cüzü haline geldiği anlaşılmaktadır. Çünkü كَانَ ’nin haberi isminin bir cüzü olur.
فِي الْخَيْرَاتِ ibaresindeki فٖي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. فٖي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla الْخَيْرَاتِ, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada فٖي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü الْخَيْرَاتِ hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak mübalağa ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Aynı üslupta gelen وَيَدْعُونَنَا رَغَباً وَرَهَباًۜ cümlesi makabline, hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
رَهَباً ve رَغَباً masdar kalıbında gelerek mübalağa ifade eden haldir. Hal, anlamı zenginleştiren tetmim ıtnâbı sanatıdır.
رَغَباً (Umarak) - رَهَباًۜ (Korkarak) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb sanatı vardır.
Umarak, korkarak kelimeleri masdar (mef'ûlu mutlak) olarak nasb edilmişlerdir. Yahut da mef'ûlun leh oldukları için nasb halindedirler. Bu da umdukları ve korktukları için anlamında olur. Ya da hal olabilirler. (Kurtubî)
Bu kelam, daha önce açıklanan Allah'ın, mezkûr peygamberlere çeşitli ihsanlarının illetini beyan etmektedir. Yani o peygamberler, asıl hayır prensiplerinde istikrar ve sebat göstermekle beraber çeşitli hayır işlerinde daha ileriye gitmeye çalışıyorlardı ve ümit ile korku içinde yahut mükâfata rağbet ederek, icabet umarak yahut itaate rağbet ederek ve azaptan korkarak yahut günahlardan korkarak yahut ümit ve korku için bize yalvarıyorlardı ve onlar bize karşı her zaman derin bir saygı, sükûnet, huşu yahut korku içinde bulunuyorlardı. Hülasa o peygamberler, üstün hasletlere sahip olmaları sebebiyle Allah tarafından bahşedilen nimetlere eriştiler. (Ebüssuûd)
وَكَانُوا لَنَا خَاشِع۪ينَ
Ayetin son cümlesi …كَانُوا يُسَارِعُونَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَنَا, önemine binaen amili ve كَانَ ’nin haberi olan خَاشِع۪ينَ ’ye takdim edilmiştir.
Bu takdim onların Allah’a karşı haşyetlerindeki ifrada işaret eder.
كَانَ ’nin haberinin ism-i fail kalıbında gelmesinin manası, Allah’a ibadetin onlarda sabit olduğu, onlardan hiçbir şekilde ayrılmadığıdır. Çünkü كَانَ ’nin haberinin isim olarak gelmesi sübut ifade eder. Haberin, ismin bir cüzü haline geldiğini, ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtir.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
رَهَباًۜ - خَاشِع۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Önceki ayetteki رَبَّهُ ile bu ayetteki اسْتَجَبْنَا kelimeleri arasında gaibden mütekellime geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır. (Müşerref Ulusu (Ülger), Arap Dili Ve Belâgatı İltifat Sanatı)
Sayfadaki ayetlerin fasılalarındaki istisnasız, وَ - ن ve يْ - ن harfleriyle oluşan seci, muhatabı etkileyen bir ahenk oluşturmaktadır. Ayetlerin son kelimeleri arasında ayrıca lüzum ma la yelzem sanatı vardır.