Enbiyâ Sûresi 91. Ayet

وَالَّت۪ٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا ف۪يهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ  ...

Irzını korumuş olan kadını da (Meryem’i de) hatırla. Ona ruhumuzdan üflemiştik. Kendisini de, oğlunu da âlemlere (kudretimizi gösteren) birer delil yapmıştık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّتِي olanı (Meryemi)
2 أَحْصَنَتْ korumuş ح ص ن
3 فَرْجَهَا ırzını ف ر ج
4 فَنَفَخْنَا ve üflemiştik ن ف خ
5 فِيهَا ona
6 مِنْ -dan
7 رُوحِنَا ruhumuz- ر و ح
8 وَجَعَلْنَاهَا ve onu yapmıştık ج ع ل
9 وَابْنَهَا ve oğlunu ب ن ي
10 ايَةً bir ibret ا ي ي
11 لِلْعَالَمِينَ alemlere ع ل م
 
İffetini koruduğu bildirilen kadın Hz. Meryem, oğlu da Hz. Îsâ’dır. Âyet-i kerîme Hz. Meryem’e atılan zina iftirasından onun uzak olduğunu; iffetini, namus ve şerefini korumuş bulunduğunu ifade eder. Allah Teâlâ ihtiyar bir erkek olan Zekeriyyâ ile yaşlı ve kısır olan eşinden mûcize olarak Yahyâ peygamberin doğduğuna işaret ettikten sonra, onların durumuna benzeyen hatta onlardan daha da şaşırtıcı bir mûcize olan Meryem ile oğlunu zikretmiştir (krş. Meryem 19/16-17). Îsâ’nın durumu Yahyâ’nın durumundan daha büyük bir mûcizedir. Bu sebeple Allah Teâlâ Meryem’in oğlunu âlemlere işaret kıldığını ifade buyurmuştur. Şüphe yok ki Yahyâ ve Îsâ, Allah’ın hem kulu hem de peygamberidir.
 
 Muhammed Esed, bu âyetin tefsirinde deyimsel olarak, “yasak ve kınanmış olan şeyden kaçınma” anlamına gelen ihsân kelimesinden hareketle şöyle demektedir: “Burada yasak ve kınanmış olan şeyden kasıt, özellikle meşrû olmayan cinsel ilişkidir ve hem kadın hem de erkek için söz konusudur; bu itibarla, söz gelimi ‘muhsan’ ve ‘muhsane’ tabirleri Kur’an’ın başka yerlerinde, sırayla, ‘iffetsizliğe karşı (evlilikle) korunan’ erkek ve kadın anlamında kullanılmaktadır” (II, 663). Ancak Hz. Meryem’in Îsâ’yı dünyaya getirişinin meşrû bir cinsel ilişkinin sonucu olmadığını da belirtmemiz gerekir. Zira Meryem’e çocuğunun olacağı müjdelendiğinde, “Rabbim! Bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Ben iffetsiz de değilim” (Âl-i İmrân 3/47; Meryem 19/20) diyerek meşrû veya gayri meşrû herhangi bir insan ile cinsel ilişkide bulunmadığını açıkça ifade etmiştir (Meryem ve Îsâ hakkında bilgi içinbk. Âl-i İmrân 3/37, 42-59; Meryem 19/16-36).
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 698
 

وَالَّت۪ٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا ف۪يهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ

 


وَ  istînâfiyyedir. Müfred müennes has ism-i mevsûl  الَّت۪ي, mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. Takdiri, اذكر (zikret) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası    اَحْصَنَتْ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

اَحْصَنَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir.

فَرْجَهَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَفَخْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  ف۪يهَا  car mecruru  نَفَخْنَا  fiiline müteallıktır.

مِنْ رُوحِنَا  car mecruru  نَفَخْنَا  fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

ابْنَهَٓا  atıf harfi و ’la makabline matuftur.

اٰيَةً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

لِلْعَالَم۪ينَ  kelimesi  اٰيَةً ’in mahzuf  sıfatına müteallıktır.  لِلْعَالَم۪ينَ ’nin cer alameti  ي ’dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

لِلْعَالَم۪ينَ   kelimesi sülâsî mücerred olan  علم  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَحْصَنَتْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حصن dir. 

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

وَالَّت۪ٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا ف۪يهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ

 

وَ, istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. 

Mef’ûlun bih konumundaki  الَّت۪ٓي ’nın amili mahzuftur. Takdiri: اذكر (zikret) olur. Bu takdire göre cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Sılası olan  اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا  cümlesi, müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Aynı üslupta gelen  فَنَفَخْنَا ف۪يهَا مِنْ رُوحِنَا  cümlesi ve  وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ  cümlesi sıla cümlesine atfedilmiştir. Cümlelerin atıf sebebi lafzen ve manen aralarında mevcut olan ittifaktır. Azamet zamirine isnad edilmiş olan fiillerde tazim ifadesi vardır.

اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا  ibaresi, namusunu korumaktan kinayedir.

Veciz anlatım kastıyla gelen  رُوحِنَا  izafetinde Allah Teâlâ'ya ait zamire muzâf olan  رُوحِ , şan ve şeref kazanmıştır.  اٰيَةً ’deki tenvin tazim içindir.

فَنَفَخْنَا ف۪يهَا مِنْ رُوحِنَا [Ona ruhumuzdan üfledik] cümlesinde Yüce Allah, Hz. İsa'yı şereflendirmek için “ruhumuzdan” diyerek Ruh'u kendi­sine izafe etmiştir. Bu,  ناقة لله  (Allah'ın devesi) ifadesine benzer. (Safvetu’t Tefasir)

فَنَفَخْنَا ف۪يهَا مِنْ رُوحِنَا  ifadesinde istiare vardır. Burada  رُوحِنَا  ile kastedilen, havanın üfürmekle akması gibi (Îsa) Mesih’in -ona selam olsun- ruhunun da Meryem’e -ona selam olsun- akıtılmasıdır. Çünkü ruh, bu suretle erkek spermleri olmadan, (rahimde) katmandan intikal etmeden (Meryem) de hasıl olur. Ayrıca burada, (Îsa) Mesih’i yaratması, evlenme ve öncesinde cinsel ilişki olmadan gerçekleştiği için ululanmaya ve yüceltilmeye layık özel ve seçkin meziyeti sebebiyle Allah Teâlâ, ruhu zatına izafe etmiştir. (Belâgatta bir şeyin yüceliğini anlatmak için Allah Teâlâ'ya izafe edilmesine tazim/ teşrif/ tekrim izafeti denir. Bu sebeple ayette geçen ruhumdan ifadesi yüce ruhtan demektir.) (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları) 

Bu ayet metninin başında  الَّت۪ٓي  kelimesinin kullanılması, Hz. Meryem'in şanını tazim etmek ve öncelikle kendisi hakkında iddia ettikleri fiilden tenzih etmek içindir. (Ebüssuûd)

النَّفْخُ  kelimesinin asıl manası; iki dudağın arasından tazyikle hava çıkarmaktır. Burada alışılmış vesileyle değil de neslin oluşması için kadının rahmine bir kerede tekvin ruhunun ilka edilmesi manasında kullanılmıştır. Süratli tekvin heyeti, üflemeye benzetilmiştir. (Âşûr)

الرُّوحُ ; hayatın kaynağı olan kuvvettir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: فَإذا سَوَّيْتُهُ ونَفَخْتُ فِيهِ مِن رُوحِي [Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın! (Hicr Suresi, 29)] Yani Âdem’e ruh yaptım ve canlı oldu demektir.  مِن  harfi teb'iz  içindir. Yani Allah Teâlâ bazı ruhları cisimlerin hayat bulması için yaratmıştır. Bu kelimenin Allah’a izafesi teşrif içindir. Çünkü o, Cenab-ı Hakk'tan, hayvanî yollarla değil, yavru oluşumu için gönderilmiş bir ruhtur. (Âşûr)