وَتَقَطَّعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْۜ كُلٌّ اِلَيْنَا رَاجِعُونَ۟
وَتَقَطَّعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْۜ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. تَقَطَّعُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
اَمْرَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَيْنَهُمْ mekân zarfı, تَقَطَّعُٓوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَقَطَّعُٓوا fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi قطع ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
كُلٌّ اِلَيْنَا رَاجِعُونَ۟
İsim cümlesidir. كُلٌّ mübteda olarak lafzen merfûdur. اِلَيْنَا car mecruru رَاجِعُونَ ’ye müteallıktır.
رَاجِعُونَ mübtedanın haberi olup olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
رَاجِعُونَ kelimesi, sülasi mücerredi رجع olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَتَقَطَّعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْۜ
وَ, istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasındaki cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
تَقَطَّعُٓوا fiili, تفعّل babındandır. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
Ezherî dedi ki: Onlar kendi işlerinde aralarında tefrikaya düştüler. Burada “işlerini” kelimesi edatın hazf edilmesi dolayısıyla nasb edilmiştir. (Bu takdire göre: “İşleri hakkında ayrılığa düştüler” demek olur). Buna göre “parça parça edip ayrılığa düşmek” lazım bir fiildir. Birinci görüşe göre ise müteaddidir. (Kurtubî)
كُلٌّ اِلَيْنَا رَاجِعُونَ۟
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiş cümle, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyh olan كُلٌّ ’deki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır. Takdiri كُلُّهم ’dur.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur اِلَيْنَا, amili olan رَاجِعُونَ۟ ’ye takdim edilmiştir. Bu takdim kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuf olan kasrda اِلَيْنَا maksûrun aleyh, رَ ٰجِعُونَ maksûrdur. “Geri dönüş sadece O’nadır, başkasına değil” demektir.
Bu cümle, gaib zamirin ait olduğu müşriklere tariz ve tehdit ifade eder. (Âşûr)
كُلٌّ اِلَيْنَا رَاجِعُونَ۟ sözü, lafzen sarih olarak Allah'a dönüşe delalet eder, bunun yanında bu sarih delalet söylenmemiş başka bir delaleti de kapsar, bu da hesap, sevap ve cezadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 4, Zuhruf Suresi 85, s. 370) Buna da lâzım melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel denir.
Ayetin baş tarafında hak dinin tek olduğu gerçeği muhatap sıygasıyla anlatıldığı için muktezâ-i zâhire göre ifadenin muhatap kalıbıyla sürdürülmesi gerekirdi. Ancak belâğî bir nükteden dolayı hikâye üslubuna geçilerek söze gaib kipiyle devam edilmiş, böylece kelamda tefennün yapılmıştır. Müfessirimiz buradaki sanatı ve sırrını şöyle açıklar: Muhataptan (ikinci şahıstan), gaibe (üçüncü şahsa) geçmesi (iltifat), dinde ayrılığa düşenleri, onu paramparça edip çirkin işlerini başkalarına da ulaştıranları kınamak içindir. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi ve Uygulanışı)
Tek bir ümmet iken Allah Teâlâ onlara muhatap zamiri ile hitap ediyordu. Ne zaman ki ayrılıp fırka fırka oldular, Allah sanki yüzünü onlardan çevirdi. Onun için de gaib zamiri geldi. Bu; hikmetli bir prensiptir. Ayetin sonundaki, “Hepsi Bize dönecek!” ifadesinde de şiddetli bir tehdit vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Burada Allah Teâlâ onların diğerlerine yaptıklarını sayıp dökmektedir. Ayetin başında hak dinin ve hak mabudun tek olduğu gerçeği muhatap sıygası ile hatırlatıldıktan sonra onların din konusunda bölünmüş hallerini peygamberlere ve başkalarına haber verip kınayan ve onları da kınamaya çağıran kimselerin tavrını sergilemek üzere gaib sıygasına ve hikâye üslubuna dönülmüştür. (İsmail Durmuş)
وَتَقَطَّعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ [İşlerini aralarında parçaladılar] cümlesinde istiare-i temsîliyye vardır. Yüce Allah, onların din hususunda ihtilaflarını ve çeşitli gruplara ayrılmalarını, bir şeyi (şu senin, şu benim) diye bölüştürerek dağıtan cemaata benzetti. Bu; güzel bir istiaredir. (Safvetü’t Tefasir)