Enbiyâ Sûresi 94. Ayet

فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِه۪ۚ وَاِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ  ...

Şu hâlde, kim mü’min olarak bir salih amel işlerse, çalışması asla inkâr edilmez. Şüphesiz biz onu yazmaktayız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَمَنْ kim
2 يَعْمَلْ yaparsa ع م ل
3 مِنَ -den
4 الصَّالِحَاتِ iyi işler- ص ل ح
5 وَهُوَ ve o
6 مُؤْمِنٌ inanmış olarak ا م ن
7 فَلَا asla
8 كُفْرَانَ nankörlük edilmez ك ف ر
9 لِسَعْيِهِ onun çabasına س ع ي
10 وَإِنَّا şüphesiz biz
11 لَهُ onu (çalışmasını)
12 كَاتِبُونَ yazmaktayız ك ت ب
 

فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِه۪ۚ

 

فَ  atıf harfidir.  مَنْ  şart ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَعْمَلْ  şart fiili olup mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يَعْمَلْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir. 

مِنَ  teb’ıziyyedir.  مِنَ الصَّالِحَاتِ  car mecruru  يَعْمَلْ  fiiline müteallıktır. 

هُوَ مُؤْمِنٌ cümlesi  يَعْمَلْ ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim)

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مُؤْمِنٌ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  لَا  cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir.  كُفْرَانَ  kelimesi  لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir.  

لَا ’nın haberi mahzuftur.  لِسَعْيِه۪  car mecruru  لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.  

الصَّالِحَاتِ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَاِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ

 

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  لَهُ  car mecruru  كَاتِبُونَye müteallıktır.

كَاتِبُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  و ’dır.  Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  كَاتِبُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  كتب  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِه۪ۚ

 

Ayet  فَ  atıf harfiyle öncesine matuf olup, şart üslubunda gelmiştir.  مَنْ, umum ifade eden şart ismidir. 

Şart isimleri, ism-i mevsûller gibi umum ifade eder. (Halidi, Vakafât, s. 112) 

Şart cümlesi  مَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ , sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

من, mübteda olarak merfû mahaldedir.  يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ  cümlesi haberidir.

Müsnedin muzari fiil sıygasında gelmesi, hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مِنَ الصَّالِحَاتِ  ibaresindeki  مِنَ  teb’iziyyedir.

وَهُوَ مُؤْمِنٌ  cümlesi,  يَعْمَلْ  fiilinin failinin halidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden tetmim ıtnâbı sanatıdır.

فَ  karinesiyle gelen  فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِه۪  cümlesi cevaptır. Cinsini nefyeden  لَاۤ ’nın dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لَا nın ismi  كُفْرَانَ ’dir. Haberi ise mahzuftur. Car mecrur  لِسَعْيِه۪ۚ , bu mahzuf habere müteallıktır.

[Artık kim mümin olarak iyi şeylerden yaparsa] ifadesi Allah'a ve peygamberlere inanarak demektir.  فَلَا كُفْرَانَ  (İnkâr yoktur) zayi edilmek yoktur anlamındadır. “Onun çalışması için sevap vermemek” anlamında, istiare yolu ile  كُفْرَانَ  kullanılmıştır. Nitekim vermek için de şükür istiare edilmiştir.  فَلَا كُفْرَانَ  şeklinde cinsi nefyetmek ise mübalağa içindir. (Beyzâvî)

مُؤْمِنٌ - كُفْرَانَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

مَنْ - مِنَ  kelimeleri arasında iştikak, cinas-ı muharref ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bil ki, Cenab-ı Hakk, daha önce ümmetin durumunu, onların paramparça olduklarını ve hepsinin de sadece kendi emrinin geçerli olduğu yere döneceklerini beyan edince, bunun peşinden “O halde mümin olarak iyi amellerden bir şey yaparsa onun sayinin (karşılığı şükran olacaktır). Küfran (ve mahrumiyet) değil.” ifadesini getirmiş, mümin olma ile salih amelde bulunma işini birlikte yapanların gayretlerinin inkâr edilmeyeceğini yani amelin mükâfatının batıl olmayacağını beyan buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)

فَلَا كُفْرَانَ  ifadesiyle, en son sınırı ifade etsin diye cinsin nefyedilmesi kastedilmiştir. Çünkü mahiyetin nefyedilmesi, o mahiyetin bütün fertlerinin nefyedilmesini de gerektirir. (Fahreddin er-Râzî)

كُفْرَانَ  kelimesi mastardır. Aslı; ihsanı, iyiliği itiraf etmemek demektir. الشُّكْرانِ  kelimesinin zıddıdır. Burada mecaz yoluyla salih amelin sevabından mahrum bırakılması manasında kullanılmıştır. Çünkü bir iyiliği kabul etmek, onun karşılığını gerektirir. (Âşûr)


وَاِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ

 

Ayetin son cümlesi,  فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِه۪  cümlesine atfedilmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. 

Azamet zamirine isnad tazim ifade eder.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُ, ihtimam için amili olan  كَاتِبُونَ’ye takdim edilmiştir.

Müsned olan  كَاتِبُون, ism-i fail kalıbındadır. Haberin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

Car mecrurun takdim edilmesi, isnadın isme olması gibi unsurlar cümlenin anlamını pekiştirmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlenin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cenab-ı Hakk'ın  اِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ  sözü ile “Biz onun sa'yû gayretini kaydetmekteyiz.” manası kastedilmiştir. Bununla “Kendisine karşılık ve mükâfat verelim diye, onu zaptedici ve koruyucularız.” manasının kastedildiği de ileri sürülmüştür. Bunun, “Biz, ya levhi mahfuza ya da kıyamet günü kendilerine sunulacak olan amel defterlerine yazmaktayız.” manasında olduğu söylenmiştir ki bununla kulları Allah'ın taatine sımsıkı sarılmaya teşvik etmek kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

اِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ [Biz onu muhakkak yazarız] ifadesi “amellerini tespit edip koruyanlarız” manasındadır. Yüce Allah'ın şu ayeti de buna benzemektedir: [İçinizden gerek erkek gerek kadın olsun, amel işleyenin amelini karşılıksız bırakarak boşa çıkarmayacağım. (Âl-i İmran Suresi, 195)] Yani bütün bunlar, mükellefe karşılığının verilmesi için muhafaza edilir, tespit edilir. (Kurtubî) 

Bu durumda lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır.