Enbiyâ Sûresi 99. Ayet

لَوْ كَانَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اٰلِهَةً مَا وَرَدُوهَاۜ وَكُلٌّ ف۪يهَا خَالِدُونَ  ...

Eğer onlar ilâh olsalardı oraya varmazlardı. Hâlbuki hepsi orada ebedî kalacaklardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَوْ eğer
2 كَانَ olsalardı ك و ن
3 هَٰؤُلَاءِ onlar
4 الِهَةً tanrılar ا ل ه
5 مَا
6 وَرَدُوهَا oraya girmezlerdi و ر د
7 وَكُلٌّ oysa hepsi ك ل ل
8 فِيهَا orada
9 خَالِدُونَ sürekli kalacaklardır خ ل د
 
Yüce Allah’ı bırakıp da kendilerine hiçbir fayda veya zarar veremeyen putlara tapanlar, taptıkları putlarla birlikte cehennemin yakıtı olacaklardır. 99. âyet, tanrı diye tapılan, fakat kendilerini dahi cehennem ateşinden koruyamayan putların ne derece âciz varlıklar olduğunu ifade eder; dolaylı olarak insanlara âciz varlıklara kul olmak yerine Allah’a teslim olmalarını telkin eder. Putperestler, tanrılarının da kendileriyle birlikte cehennemde yandığını görünce hatalarının büyüklüğünü daha iyi anlayacaklar; böylece hem vicdanen hem de bedenen azap çekecekler; ağır hasta ve yaralılar gibi inim inim inleyeceklerdir.
 
 Görmek, işitmek, konuşmak insanlara verilen nimetlerin en büyüklerinden olduğu için Allah Teâlâ, dünyada bâtıl tanrılara tapanları kıyamet gününde bu nimetlerden mahrum edeceğini; onları kör, sağır ve dilsiz olarak haşredeceğini bildirmektedir (krş. İsrâ 17/97). 101-103. “En büyük dehşet”ten maksat, öldükten sonra dirilme, hesap verme ve cezayı içeren kıyamet gerçeğidir. Bu dünyada Allah’a iman edip erdemli işler yapanlar o günün dehşetinden etkilenmeyeceklerdir. Zira onları melekler karşılayacak ve “İşte bu size vaad edilmiş olan mutlu gününüzdür” diyerek müjdeler vereceklerdir. Nitekim başka bir âyete göre de dünyada Allah’a inanıp O’nun dosdoğru yolunda yürüyenleri kıyamet gününde melekler karşılayacak ve onlara korkmamalarını, tasalanmamalarını, kendilerine vaad edilen cennetlerle sevinmelerini söyleyeceklerdir (Fussılet 41/30-33).
  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 702-703
 

لَوْ كَانَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اٰلِهَةً مَا وَرَدُوهَاۜ

 

لَوْ  gayr-ı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olurكَانَ ’nin dahil olduğu cümle şart cümlesidir. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  هٰٓؤُ۬لَٓاءِ  ism-i işareti, كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  اٰلِهَةً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur.

فَ  karinesi olmadan gelen  مَا وَرَدُوهَا  cümlesi şartın cevabıdır.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  وَرَدُوهَا  damme üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

  

وَكُلٌّ ف۪يهَا خَالِدُونَ

 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كُلٌّ  mübteda olup lafzen merfûdur. 

ف۪يهَا  car mecruru  خَالِدُونَ ’ye müteallıktır.

خَالِدُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  و ’dır.  Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  خَالِدُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خلد  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

لَوْ كَانَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اٰلِهَةً مَا وَرَدُوهَاۜ 

 

Ayet istînâfiyyedir. İlk cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كَانَ ’nin isminin işaret ismiyle marife olması tecessüm, tahkir ve tevbih ifade etmiştir. 

ف  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  مَا وَرَدُوهَا, menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nahivciler  لَوْ  edatını, “şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır” diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler Doktora Tezi)


 وَكُلٌّ ف۪يهَا خَالِدُونَ

 

Ayetin hal  وَ ’yla gelen son cümlesi mübteda ve haberden oluşmuş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyh olan  كُلٌّ ’deki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır. Takdiri,  كلّ فئة  (Her grup) şeklindedir. Veya mananın umumiyetine işarettir.

Müsned olan  خَالِدُونَ, ism-i fail kalıbında gelerek bu vasfın onlarda devamlı olduğuna işaret etmiştir. İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

Car mecrur  ف۪يهَا  önemine binaen amili, haber olan  خَالِدُونَ ’ye takdim edilmiştir.