اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | امَنُوا | inananlar |
|
4 | وَالَّذِينَ | ve kimseler |
|
5 | هَادُوا | yahudiler |
|
6 | وَالصَّابِئِينَ | ve sabiiler |
|
7 | وَالنَّصَارَىٰ | ve hırıstiyanlar |
|
8 | وَالْمَجُوسَ | ve mecusiler |
|
9 | وَالَّذِينَ | ve kimseler |
|
10 | أَشْرَكُوا | ortak koşanlar |
|
11 | إِنَّ | şüphesiz |
|
12 | اللَّهَ | Allah |
|
13 | يَفْصِلُ | hüküm verecektir |
|
14 | بَيْنَهُمْ | bunlar arasında |
|
15 | يَوْمَ | günü |
|
16 | الْقِيَامَةِ | kıyamet |
|
17 | إِنَّ | şüphesiz |
|
18 | اللَّهَ | Allah |
|
19 | عَلَىٰ | üzerine |
|
20 | كُلِّ | her |
|
21 | شَيْءٍ | şey |
|
22 | شَهِيدٌ | şahittir |
|
Mecese مجس : Kelimedeki asıl anlamı Zerdüşt dinine mensup millettir ve sözcük eski Farsçadan alınmıştır. Kuran-ı Kerim'de bu lafzın geçtiği tek ayeti kerimede tevhid ve mertebeleri şirke kadar sıra gözetilerek sayılmıştır. Bunda müşriklerden önce zikredilen beş ümmetin de dinleri gereği muvahhid olduklarına delalet vardır. Daha sonra diğerleri tahrif olmuş ve şirke meyletmişlerdir. (Tahqiq)
Kuran’ı Kerim’de isim formunda sadece 1 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli Mecûsî'dir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , atıf harfi وَ ’la birinci الَّذ۪ينَ ’ye matuftur. İsm-i mevsûlun sılası هَادُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
هَادُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الصَّابِـ۪ٔينَ atıf harfi وَ ’la هَادُوا ’ya matuftur. الصَّابِـ۪ٔينَ kelimesi, اِنَّ ’nin ismine matuf olup nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
النَّصَارٰى atıf harfi وَ ’la الصَّابِـ۪ٔينَ ’e matuf olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. الْمَجُوسَ atıf harfi وَ ’la النَّصَارٰى ’ya matuftur.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , atıf harfi وَ ‘la ilk الَّذ۪ينَ ’ye matuftur. İsm-i mevsûlun sılası اَشْرَكُواۗ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اَشْرَكُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَشْرَكُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi شرك ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ
اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ cümlesi birinci اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰه lafza-i celâli اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَفْصِلُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. بَيْنَ zarf olup يَفْصِلُ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَوْمَ zaman zarfı olup يَفْصِلُ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰه lafza-i celâli اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
عَلٰى كُلِّ car mecruru شَه۪يدٌ ’e mütealıktır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. شَه۪يدٌ kelimesi, اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
شَه۪يدٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilen ayet, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi formunda geldiği için sübut ve istimrar ifade eder.
İsm-i mevsûl اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tazim içindir.
Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan اٰمَنُوا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtida-i kelamdır. Ayetteki diğer iki mevsûl de aynı üslupta gelerek birbirine atfedilmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ cümlesi birinci اِنَّ ‘nin haberidir. اِنَّ ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi formunda geldiği için sübut, medh makamında olması sebebiyle de istimrar (devamlılık) ifade eder.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümlede müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve tazim duyguları uyandırmak içindir.
اِنَّ ’nin haberi olan يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ, muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ve الَّذ۪ينَ هَادُوا ve الَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ cümlelerinde taksim sanatı vardır.
اٰمَنُوا - هَادُوا - صَّابِـ۪ٔينَ - مَجُوسَ - اَشْرَكُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَشْرَكُواۗ - اٰمَنُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Ayette bahsedilen يَفْصِلُ (ayırma), mutlak (kayıtsız) manadadır. Binaenaleyh bu, bütün halleri ve yerleri bakımından, onların arasını ayırmayı kapsayabilir. Bu sebeple Cenab-ı Hakk, onları aralarında fark gözetmeksizin tek bir kitle olarak cezalandırmaz ve onları tek bir yerde toplamaz. Bunun, “Allah onlar arasında hükmeder” manasında olduğu da söylenmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
Ayetin son cümlesi, ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümlede müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Lafza-i celâlin zamir makamında zahir olarak zikredilmesinde iltifat, ıtnâb ve kalplerde haşyet duygularını artırmak için yapılan tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Müsnedün ileyh olan Allah lafzının iki kez zikredilmesi şüphesiz müsnedin yani verilen haberin kesinliğini ifade eder. Çünkü nefis O’nun vaadiyle mutmain olur.
Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin masdarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ'nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)
Yani Allah her şeyi bilendir ve bütün halleri gözetendir. Bunun zorunlu gereği olarak da O'nun bilgisi, mezkûr fırkaların her bir ferdinden sâdır olanları tafsilatıyla kuşatmaktadır ve ona layık olan karşılığı verecektir. (Ebüssuûd)
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
شَيْءٍ ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.
عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ amiline takdim edilmiştir. Bu takdim, isnadın Allah Teâlâ’ya olması karinesiyle hasr ifade eder. Yani O, her şeye şahittir, bilmediği hiçbir şey yoktur. Mamulun amiline kasrını, başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder. عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ maksûrun aleyh, شَه۪يدٌ ise maksûrdur. شَه۪يدٌ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Has ismi mevsûl olan الَّذ۪ينَ ayette üç defa, اللّٰهَ lafzı iki kez gelmiştir. Bu tekrarlarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayetin fasılası, küçük değişikliklerle Kur'an’da çok kez tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, s. 314)
Böyle tekrarlanan kelimeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Fussilet Suresi 44, s. 189) Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ Cümlesi Allahın ilminin onların hallerini, ihtilaflarını ve sözlerinin doğruluğunu kuşattığından haberdar etmek için ibtidâî istînâfiyye cümlesi şeklinde gelmiştir. (Âşûr)