يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّٓا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَوْمَ | gün |
|
2 | تَرَوْنَهَا | onu gördüğünüz |
|
3 | تَذْهَلُ | unutur |
|
4 | كُلُّ | her |
|
5 | مُرْضِعَةٍ | emziren |
|
6 | عَمَّا |
|
|
7 | أَرْضَعَتْ | emzirdiğini |
|
8 | وَتَضَعُ | ve bırakır |
|
9 | كُلُّ | her |
|
10 | ذَاتِ | (sahibi) gebe |
|
11 | حَمْلٍ | (yük) gebe |
|
12 | حَمْلَهَا | yükünü |
|
13 | وَتَرَى | ve görürsün |
|
14 | النَّاسَ | insanları |
|
15 | سُكَارَىٰ | sarhoş |
|
16 | وَمَا | oysa değillerdir |
|
17 | هُمْ | onlar |
|
18 | بِسُكَارَىٰ | sarhoş |
|
19 | وَلَٰكِنَّ | ama |
|
20 | عَذَابَ | azabı |
|
21 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
22 | شَدِيدٌ | şiddetlidir |
|
Rada'a رضع : رَضَعَ çocuk ya da yavru süt emdi/emmektedir demektir. Bu fiilin mastarı رَضاعٌ ve رَضاعَةٌ şekillerinde gelir. İf'al babı olan أرْضَعَ şekli emzirmek demekken; istif'al formundaki إسْتَرْضَعَ kullanımı emzirtmek istemek manasını ifade eder. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 11 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّٓا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا
يَوْمَ zaman zarfı, تَذْهَلُ fiiline mütealliktir. تَرَوْنَهَا ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَرَوْنَهَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تَذْهَلُ merfû muzari fiildir. كُلُّ fail olup lafzen merfûdur. مُرْضِعَةٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
ماَ müşterek ism-i mevsûl, عن harf-i ceriyle birlikte تَذْهَلُ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası اَرْضَعَتْ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَضَعُ merfû muzari fiildir. كُلُّ fail olup lafzen merfûdur. ذَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.Aynı zamanda muzâftır. حَمْلٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. حَمْلَهَا kelimesi تَضَعُ fiilinin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ
Fiil cümlesidir. تَرَى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
النَّاسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. سُكَارٰى hal olup mukadder fetha ile mansubdur.
وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى cümlesi النَّاسَ ’nin hali olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. مَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfi olup ليس gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. هُمْ muttasıl zamir مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur. ب zaiddir. سُكَارٰى lafzen mecrur, مَا ’nın haberi olup mahallen mansubdur.
وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ hal olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. لٰكِنَّ istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre لٰكِنَّ de اِنَّ gibi cümleyi tekid eder.
İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَذَابَ kelimesi لٰكِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. شَد۪يدٌ kelimesi لٰكِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّٓا اَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا
Ayet beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. يَوْمَ kelimesi, amili olan تَذْهَلُ fiiline takdim edilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasındaki تَرَوْنَهَا cümlesi muzâfun ileyhi konumundadır.
تَذْهَلُ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Harfi cerle birlikte تَذْهَلُ fiiline müteallık müşterek ism-i mevsûl مَّٓا ’nın sılası olan اَرْضَعَتْ, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Ayetteki يَوْمَ kelimesi, تَذْهَلُ fiili ile mansûb olup, o gün emzikli kadın emzirdiğini unutup geçer manasındadır. تَرَوْنَهَا fiilindeki هَا zamirinin daha önce bahsi geçmiş olduğu için زَلْزَلَةَ kelimesine raci olması muhtemel olduğu gibi السَّاعَةِ kelimesine raci olması da muhtemeldir. Doğruya en yakın olanı, bu zamirin زَلْزَلَةَ kelimesine raci olmasıdır. Çünkü o büyük korkuyu gerektiren şey o zelzeleyi müşahede etmektir. (Fahreddin er-Râzî)
اَرْضَعَتْ, emzirme niteliği olan için kullanılır. مُرْضِعَةٍ ise memesini çocuğunun ağzına verip emzirme durumunda bulunan kadındır. Bunun içindir ki Yüce Allah, تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ [Her emzirme halinde bulunan kadın unutur] cümlesinde مُرْضِعَةٍ demiştir ki unutma ve gafletin büyüklüğü ortaya çıksın. Çünkü kadın, insanlar içerisinde en sevdiği varlık olan çocuğunun ağzından memesini çekip çıkarır. Bu da korku ve sıkıntının ulaşabileceği son derecedir. (Safvetu’t Tefasir)
وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا cümlesi, aynı üslupta gelerek …تَذْهَلُ cümlesine, hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.
وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى
وَ ’la … تَذْهَلُ كُلُّ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi cümleler arasında mevcut olan manen ve lafzen ittifaktır.
سُكَارٰى kelimesi ve وَمَا هُمْ بِسُكَارٰى cümlesi, النَّاسَ ’den haldir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.
Hal cümlesi menfi isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. مَا, nakıs fiil ليس gibi amel etmiştir. Haberi olan بِسُكَارٰى ’ya dahil olan بِ zaiddir. Zaid harfler cümleyi tekid eder.
Ayette fiiller olayı göz önünde canlandırmak amacıyla muzari sıyga gelmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَتَرَى النَّاسَ سُكَارٰى [İnsanları sarhoş görürsün] cümlesinde pekiştirilmiş teşbih-i beliğ vardır. Yani, korkunun şiddetinden dolayı onları sarhoş gibi görürsün. Burada teşbih edatı ile vech-i şebeh ibarede söylenmemiştir. (Safvetu’t Tefasir)
Sarhoş kelimesinin ilk kullanımının teşbihi olduğu, ikinci kullanımın hakiki olmasından anlaşılmaktadır. Ayette Allah’ın azabından duyulan korkunun aklî melekeleri ve temyiz kabiliyetini yok etmesi ile sarhoşluk belirtileri arasında benzetme vardır. Şu halde aynı kelimenin hakiki ve teşbihî olmak üzere iki anlamıyla iki defa kullanımı söz konusudur. (Zemahşerî, Keşşâf, III, 139)
İlk önce تَرَوْنَهَا [görürsünüz] sonra da müfred olarak تَرَى [görürsün] denilmiştir. Çünkü bu fiil ilk önce, zelzeleye taalluk etmiş, böylece de insanların tümü onu görür gibi kabul edilmiştir. Halbuki bu, en sonunda insanların sarhoş olmaları haline bağlanmıştır. Binaenaleyh, onlardan her birinin diğerlerini görüyor olmaları durumudur. (Fahreddin er-Râzî)
تَرَى - تَرَوْنَهَا fiilleri arasında cemiden müfrede iltifat sanatı vardır.
İki سُكَارٰى kelimesi arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr, iki farklı görevdeki مَا ismi arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
تَرَوْنَهَا - تَرَى ile مُرْضِعَةٍ - اَرْضَعَتْ ve حَمْلٍ - حَمْلَهَا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Kıyamet zelzelesinin vuku bulduğu gün insanların her ferdi, insanları sarhoş gibi bir halde görür: Halbuki onlar hakikatte içici sarhoşu değillerdir, fakat Allah'ın azabı çok çetindir. İşte bu azabın korkunçluğu, onları vurur; akıllarını başlarından alır ve onların temyiz gücünü yok eder. İşte onları bu hale getiren o korkunç manzaradır. (Ebüssuûd)
وَلٰكِنَّ عَذَابَ اللّٰهِ شَد۪يدٌ
Ayetin وَ ’la gelen son cümlesi, mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, هذا كلّه هيّن [Bunların hepsi kolaydır.] şeklindedir.
İstidrak harfi لٰكِنَّ ’in dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Müsnedün ileyh olan عَذَابَ اللّٰه, veciz ifade kastına binaen izafet formunda gelmiştir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
عَذَابِ kelimesinin Allah lafzına izafesi, azaba tazim kazandırmıştır.
Müsned olan شَد۪يدٌ, ism-i fail kalıbındadır.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübût ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fâil, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında te’kîd lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belagati Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fâil’in İfade Göstergesi Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Cenab-ı Hak, bu günün dehşetlerine dair şu üç şeyi zikretmiştir.
“Onu göreceğiniz gün emzikli her kadın, emzirdiğini unutup geçer.” cümlesinin ifade ettiği husustur. Yani “Onu o zelzele gafil hale getirir.” demektir. “Zuhûl” dehşet ve korkudan dolayı bir şeyi görmemek demektir. Böylece de bu açıklamaya göre mâ, men anlamına gelmiş olur.
“Yüklü her (gebe kadın) yükünü düşürür.” ayetinin ifade ettiği husustur. Buna göre mana, “O, o günün dehşetinden dolayı çocuğunu tam veya tam olmadan düşürür.” şeklindedir. “Emziklinin gaflet ermesi, hamilenin hamlini düşürmesi” ifadelerinden Son olarak da “İnsanları sarhoş görürsün” cümlesinin ifade ettiği husustur. (Fahreddin er-Râzî)